Gönderi

138 syf.
8/10 puan verdi
Semaver Mini İnceleme ve Kitap Sözlüğü
Sait Faik Abasıyanık, ilk gençliğimden beri yaşam tarzına imrendiğim insanlardan biri. ben de İstanbul yakınlarında bir adada yaşayıp; ve insanların toplumda var olma çabasını izlemek isterdim. abartı olmadan, eşyalara anlamlar yüklemeden, bir üst model telefon istemeden, daha küçük beden kıyafetlere girme çabası olmadan, sosyal medya olmadan sadece "hiçbir şeye sahip olmadan var olmanın" tadını çıkarırdım. görünüşün, bir kadın bedeninin ötesinde olurdum o zaman. bir parça ekmekle karnımı doyurur, hiçbir şeye kaygılanmaz, tüm insanlıkla kardeş kardeş yaşardım. çocukları kedileri, esmer miçoları gözlemler, izler, anın naçizane bir parçası olurdum. hayatımda hiç huzurlu olmadım. belki orada bulurdum. artık ancak kitaplarını okuyabilirim çünkü başka planlar yaptım. bir kez geldiğimiz ve geçen bir saniyeyi bile geri alamadığımız bu dünyayı olabildiğince haz deneyerek yaşamak istediğime karar verdim. insan büyüdükçe kararları değişiyor. kitaba dönecek olursak, gerçekten insanı kendini o anın içinde hissettiren bir örgü ve abartısız ve kıvrak betimlemeler barındırıyor. muhteşem bir gözlem yeteneğiyle yaşamdan başı sonu belli olmayan kesitleri sunuyor. beni yaşamak istediğim anları yaşamışımcasına tatmin ediyor ki çoğu yazarın başaramayacağı bir olaydır bu. bu ucu açık yazı tarzını aslında sevmem ama Sait Faik bunu o kadar doğal ve "kasıntı" olmadan yapıyor ki bana sadece hayatın bazı kesitlerden ibaret olduğu fikri kalıyor. bazı hikayelerin bir ana fikri bile yok, beklentim tabii ki didaktik tarzda yazılmış olması değil, yalnızca her şey o kadar hayatın içinden; o kadar doğal ki, şaşırıyorum. yeni dünyaya uyum sağlama sürecimde benden çok şey gitti. bunlardan birisi de eski Türkçe kelime dağarcığımdır, ben de burada paylaşmak üzere bu kitabın sözlüğünü oluşturmaya karar verdim, bir benzerini lise ikide yapmıştım, kitabın arkasına uzunca bir izah sayfasını bantlayarak. bu basımdaysa bazı kelimelerin açıklaması sayfa sonunda yer alıyordu elbette, ben bu sözlüğü günümüzde kullanılmadığı halde kitapta geçen tüm kelimeleri ekleyerek oluşturdum. sözlüğü hazırlamak sandığımdan çok daha uzun sürdü; bu kelimeleri bulabilmek için kitabı tekrar okumam gerekti, ama benim için zahmet olmadı, kitap o kadar sade ki okur kaç kere okursa okusun yorulmuyor. her seferinde başka bir ucundan tutuyorsunuz öyküyü, başka bir detay görüyorsunuz. belki de zamansız olmasının etkenlerinden biridir bu. şimdi müsaadenizle oluşturduğum mini alfabetik Semaver sözlüğünü ekliyorum. afyon: olgunlaşmamış haşhaş kapsüllerinin özel bir bıçakla çizilmesi sonucu sızan süte benzer sıvının güneşte katılaşıp esmerleşerek oluşturduğu ve içinde morfin, kodein gibi uyuşturucular bulunan bir madde; güçlü bir zehir olmakla birlikte, hekimlikte ağrı kesici, uyuşturucu ilaçlarda kullanılır. akıbet: son, sonuç, eninde sonunda aksantonik: (Fransızca'da accent tonique) vurgu aksülamet: tepki, karşı hareket alaminüt: şip şak, acele atalet: hareketsizlik, tembellik aza: vücut organlarının her biri bahtiyar: mutlu barometre: atmosfer basıncını ölçmeye yarayan alet bati: yavaş, ağır behim: hayvani berzah: ince uzun kara parçası bilakis: tersine olarak, tam tersine celep: kasap cezir: alçalma, çekilme cumba: eski evlerde, pencere hizasından sokağa doğru çıkıntısı olan kafesli bölüm cümudiye: buzul cürmümeşhuda: suçüstü, tanık olunan suç çapari: her bir iğnesine çeşitli kuşların kanat ve tüyleri takılan çok iğneli olta çapul: yağma, talan, baskın çuha: ince sık dokunmuş tüysüz yün kumaş dalağı büyük (olmak) : bunun mecaz anlamını bulamadım bilenler bana mesaj atarsa güncelleyebilirim darülfünun: üniversite dehliz: üstü kapalı dar ve uzun geçit delk: sürünme, sürtünme deruni: iç aleme ait dimağ: beyin edisyon: basım ekseriya: çoğu kez esatirleşmek: efsane ve mitolojik kahramanlara benzemek. eserek: etkilenme çağrışım veya içe doğma ile akla gelen yaratıcı duygu düşünce ilham /2/ (halk arasında) sabah yeli esvap: giyecek, giysi fanila: genellikle ince pamuk ipliğinden dokunmuş vücudun üst bölümüne ten üzerine giyilen iç çamaşırı fecri-kazibe: sabaha karşı görülen geçici aydınlık, yalancı tan fi tarihi: çok eskiden, bir zamanlar filika: cankurtaran sandalı fistan: tek parça kadın giysisi fişenk: tüfek tabanca ve benzeri hafif ateşli silahlarda kullanılan mermi fiyort: kutup bölgelerinde komşu kıyılarda dördüncü çağ buzulların oluşturdukları dik yamaçlı ve derin eski bozuk koyaklarının alt kesimlerinde deniz altında kalması ile oluşmuş olan körfez (koyak: iki dağ veya tepe arasında kalan çukur ya da dere boyu) fizyonomi: vücutta bulunan kusurları uzmanca incelemek, halk arasında yüz okuma fotin: koncu ayak bileğinin örtecek denli uzun olan bağcıklı ya da yandan fermuarlı ayakkabı (konç: ayağa giyilen şeylerin ayak bileğinden baldıra doğru olan bölümü) francala: kepeksiz, düşük randımanlı undan yapılan beyaz ekmek (randıman: verim (un randımanı: 1 kg buğdaydan elde edilen un miktarı, buğdayın oranı ne kadar düşerse ekmeğin vitamin, mineral ve protein miktarları o kadar düşer)) füloka: küçük yelken gayrişuuri: bilinçdışı gürbüz: iyi gelişmiş, sağlam yapılı hafiye: başkalarıyla ilgili bilgileri gizlice toplayan ve bunları ilgililere ileten görevli, gizli polis haletiruhiye: insanın ruh hali, manevi ve iç durumu haletiruhiyenin fecaatı: çok acıklı durum halis: tek bir şeyden oluşmuş bulunan, katışıksız öz (katışık: içine başka şeyler karışmış olan, saf olmayan) hararet: ısı, sıcaklık hava-yi nesimi: hava, atmosfer hevenk: bir ipe geçirilerek dizilmiş bir çubuğa ya da birbirine bağlanmış yaş meyve ya da sebze bağı heyula: korku verici, ürkütücü hayal hışım: kızgınlık, öfke hicabı haciz: göğüsle karın arasındaki ince zar, diyafram hulasa: sözün kısası, sonuç olarak hurdebin: ancak mikroskopla görülebilecek kadar küçük, misroskobik icrayı tababet: tıp bilimini uygulama, doktorluk yapma ihtilal: kökten ve tümden değişim, devrim ihtiras: aşırı güçlü istek ihtisas: duyma, hissetme ihtiyat: herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranma, sakınma ihtiyat: tedbirli ve ölçülü davranma iltihak etmek: katılmak imtizaç etmek: uyum sağlamak, kaynaşmak inhina: eğilme, bükülme intikalim: anlayış, kavrayış çabukluğu iptidai: ilkel irtikap: kötü bir iş yapmak iskorpit: bir balık çeşidi ispari balığı: bir balık çeşidi istifham: soru istihfaf etmek:önemsememek, küçük görmek istihsal edilmek: üretilmek, ele geçirilmek, elde edilmek iştiha: fazla istek, arzu iştiyak: büyük bir istek kafile: bir arada yolculuk eden insan topluluğu /2/ aynı yöne giden taşıt ya da yolcu topluluğu kalantor: yaşlıca, gösterişe düşkün ve varlıklı erkek kama: iki ağzı keskin büyük bir hançer kantariye: çarşıya, pazara getirilen şeylerden alınan tartı vergisi katiyen: hiçbir zaman, asla kertiklemek, kertmek: sert bir şeyin kenarında kertik, çentik açmak kesif: yoğun, koyu kotra: çoğunlukla tek direkli, randanası olan, ince gövdeli yelkenli kozahane: ipek böceği yetiştirilen yer, kozahane kura efradı: askerlik çağında olanlardan kura isabet eden asker adayları kurun-ı vustai: Ortaçağ küfeci: küfe yapan ya da satan kimse (küfe: sırtta yük taşımaya yarayan büyük sepet) lahza: zamanın bölünemeyecek kadar kısa bir anı laubali: çekinmesi, saygısı olmayan, senli benli lenger: yayvan ve derinliği az, geniş büyük bakır kap lepiska: Leipzig kentinde dokunan bir ipek kumaş, Leipzig ipeği /2/ (saç için) bu ipeğe benzeyen, uzun, sarı ve yumuşak lirizm: duyguların ve iç dünyanın esin yoluyla, coşkulu ve etkili bir biçimde anlatılması lisansiye: herhangi bir fakülteden lisans diploması almış olan mabadi: son, arka, devam mahirane: becerikli mahsus: özgü malik: sahip mamul: işlenmiş, yapılmış (mal) mazlum: haksızlığa uğrayan ve baskı altında ezilen, kendisine zulmedilen /2/ boynu bükük, sessiz ve uysal (kimse) mebus: milletvekili meçhul: bilinmeyen, bilinmedik mefhum: kavram melal: hüzün, keder, usanma, bıkma memba: kaynak, bir şeyin ortaya çıkıp göründüğü yer metrdotel: şef garson mevhum: gerçekte var olmadığı halde var gibi düşünülen, kuruntuya dayanan mevsukiyet: sağlamlık, gerçeklik, inanılır hal meyan: kök, köken meyus: umutsuz, karamsar, üzgün mıhlamak: mıhla tutturmak, çakmak, çivilemek (mıh: büyük çivi) /2/ bir kimseyi ya da bir şeyi yerinden ayrılamaz, kımıldayamaz duruma getirmek muadele: anlaşılmaz iş muhakeme: birbirine karşı savları olan iki yanı dinleyerek bir yargıya varma, yargılama /2/ akıl yürütme muhatara: korku, tehlike muhavere: karşılıklı konuşma muhayyile: hayal etme gücü muhtekir: ucuza alıp sıkıntı zamanlarında yüksek bedelle satan kimse, vurguncu mukabil: bir şeyin karşılığı olarak yapılan munis: cana yakın, sevimli muntazam: düzgün murabbaı: kare mus: (Fransızca'da mousse) miço mustarip: acı çeken, üzüntü dert içinde bulunan kimse muvaffak olmak: başarmak, becermek muzlim: karanlık, gizli, bilinmez mücerret: soyut müddeiumumi: savcı mükellef: yükümlü münferit: yalnız, tek tek müntenha: son, son nokta münzevi: bir köşeye çekilen, insanlardan uzak yalnız yaşayan müphem: belirsiz müracaat etmek: başvurmak müsbet: olumlu müstehzi: alay eden, alaycı müsterih: (bir konuda) herhangi bir kaygısı bulunmayan, içi rahat olan müşerref olmak: (bir şeyle) onur duymak müteessir olmak: üzülmek, etkilenmek müteharrik: çalışır durumda mütemadiyen: hiç ara vermeksizin, sürekli bir biçimde mütereddit: çekingen, kararsız nazır: bakan nefer: rütbesiz asker, er ökse: ökse otu saplarından ya da çobanpüskülü kabuklarından çıkarılan yapışkan macun /2/ her yanı macuna bulanmış, kuş tutmakta kullanılan değnek palaspare: eski püskü, yırtık pırtık giysi panorama: yüksek bir yerden bakılınca göz önünde uzanan geniş görünüm /2/ genel durum ya da görünüm paraketa: üzerinde yüzlerce iğneli köstek bulunan uzun balık oltası pare pare: parça parça peşkir: havlu /2/ yemek yerken kullanılan, el kurulanan büyük mendil biçiminde pamuk ya da keten bez pösteki: kullanılacak biçime getirilmiş koyun ya da keçi postu pupa gitmek: rüzgarı arkasına alarak gitmek rastık: kadınların kaşlarını ya da saçlarını boyamak için kullandığı siyah boya riya: iki yüzlülük riyaziye: matematik rob: soymak, hırsızlık etmek saffet: saflık, temizlik sari: bulaşıcı sarih: apaçık satıh: yüzey satir olmak/sadır olmak: ortaya çıkmak seğirtmek: hızlı adımlarla ya da sıçrayarak, koşar gibi bir yere doğru yürümek serazat: serbest seren: yelkenli gemilerde direğe yatay olarak bağlanan gönder sıhhi vaziyet: sağlık durumu sıtma: anofel türü sivrisineğin sokmasıyla insandan insana bulaşan ölümcül hastalık sine sine: sinerek, sinmek (sinmek: kendini göstermemek için büzülmek, saklanmak ve pusmak) sükun vermek: dinginlik, sakinlik vermek şamme: koku alma duyusu şanjan, janjan(lı): ışığa ve bakış açısına göre renk değişikliği gösteren, yanar döner şimal: kuzey tahakküm etmek: baskı yapmak, zorbaca davranmak tahavvül: değişme tahayyül etmek: imgelemek, bir nesneyi, durumu vs. zihinde tasarlamak tahlil etmek: çözümlemek tahrirat katibi: bir ilçede, kaymakamlığın yazı işlerini yöneten görevli tahriri nüfus: ülkenin nüfus sayısını tespit etmek için yapılan sayım takallüs etmek: gerginlik gibi sebeplerden ileri gelen kas çekilmesi, kasılma talim etmek: bilgi kazandırmak, öğretmek tanzim edilmek: sıraya koymak, sıralamak tarassut: gözleme, gözetleme tazip etmek: eziyet verme, üzme tecessüs: kendini ilgilendirmeyen şeyleri, belli etmeden öğrenmeye çalışma tedai: çağrışım teferruat: ayrıntı tefrik etmek: seçmek, ayırt etmek tehalük: bir şeye erişmek için büyük bir istekle atılma, can atma terütaze: çok taze, çok körpe teşbih: benzetme teşekkül etmek: belli bir varlık olarak belirlenip biçimlenmek, oluşmak /2/ kuruluş, örgüt olarak oluşmak, kurulmak tetkik etmek: incelemek tevazu: alçak gönüllülük tezkere: küçük bir kağıda yazılmış not /2/ bir işe izin verildiğini bildiren resmi kağıt translatik: Atlantik'i aşan, gelen /2/ Atlantik Okyanusu'nu aşarak Avrupa ve Amerika arasında çalışan büyük yolcu gemisi vakfetmek: bir şeyin tamamını bir amaca adamak vaki olmak: olmak, vuku bulmak vasıta: araç, aracı vazıh: açık seçik, apaçık veçhen: yüz bakımından, simaca vekar: ağırbaşlılık viyolonsel: keman ve kontrbas türevi telli bir orkestra çalgısı vuku: olma, meydana gelme yegane: tek, biricik yeldirme: kadınların çarşaf yerine kullandıkları, başörtüsü ile birlikte giyilen hafif üstlük /2/ iki ya da daha çok uskumru ağının birleştirilmesi ile oluşturulan uzun balık ağı zahip olmak: bir düşünceye kapılmak zargana: bir balık çeşidi zatıali(niz): saygın bir kişi olan siz anlamında kullanılan sözcük zebun:güçsüz, zayıf, aciz zekavet: zekilik, akıllılık bu sözlüğü oluşturmak gerçekten günlerimi aldı. yine de değer, edebiyatı açıklamaya yapmış olduğumu saydığım katkı bir yana, bizzat birçok kelime öğrendim. bir kısmını bildiğim, bir kısmını yanlış bildiğim, bir kısmınıysa hiç bilmediğim bu kelimeleri kitaptan, günümüzde pek kullanılmayanlardan seçtim. basit bir tasarıydı ama mükemmel yapmış olmak istedim ve bence başardım, sonuçtan tatmin oldum. herkese iyi okumalar, bir kişiye bile yardımcı olabildiysem ne mutlu bana!
Semaver
SemaverSait Faik Abasıyanık · İş Bankası Kültür Yayınları · 201912bin okunma
·
506 görüntüleme
Güneş Kıyık okurunun profil resmi
uzun bir süre Osmanlıcadan, Farsçadan ya da Fransızcadan gelme eski Türkçe sözcükler görmek istemiyorum. birkaç çevrilmiş kitap okuyup arınma yapacağım 🥴🥴
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.