'Eskiler Gitti Yeniler Gelmeyecek'
" Duymuş derinlerinde bir kımıltı
Yollara dökülmüş ırak köylerden
Bahar içinde Hatçeler Mehmetler
Omuzlarında nakışlı heybeleri
Elleri pare pare
Ayakları sızılı yarık
Sökmüşler Anadolu'nun yüreğinden
Irgatlıktan kaderden
İçlerinde halkının hazineleri
Dolacaklar inanla güçle
Aydınlanacaklar aydınlanacaklar
Yüceltmek için bu ülkeyi
Geldikleri yerlere dönecekler"
Yazar Mahmut Makal, 1943 yılı kışında imtihana girmesinden başlayarak Köy Enstitüsü ile ilgili anılarını, gözlemlerini anlatmış bu kitapta. 12 başlıkta topladığı bu kısa yazılar; aynı zamanda yazarın Köy Enstitü'leri bozulmadan önce yaptığı yararlı işlerden, dünyada ses getirdiği başarılardan, yabancıların örnek kurum olarak değerlendirmelerinden de bahsetmiş:
• Tabiat ana en iyi eğitken olarak kabul edilmiş, Köy Enstitüleri kurulurken bu ilkeye bağlı kalınmış, bu nedenle köy enstitüleri şehrin dışına kurulmuş.
• Açık hava tiyatroları, uygulama bahçesi, bağı, yolları, spor ve oyun alanıyla birlikte her ihtiyacı karşılayacak bir donanıma sahip kılınmış.
• Öğretmenler, dersleri işlemek için araçlar geliştirmiş.
• Ders dışı zamanlarda ve tarım derslerinde okulun bahçesi ağaçlandırılmış. Köylü yeni fidanlarla tanıştırılmış, aşılama öğretilmiş. Eğitmenler tarım alanında fenni bakımdan önderlik etmiş.
• Köyde başı ağrıyan, bir fikir danışacak olan, dilekçe yazdırmak isteyen eğitmenlere koşmuş. Eğitmen, devletle ilgili yazışmalarda köylüye rehberlik etmiş.
• Köy Enstitü'lerinin çalışmalarını izleyen yabancılar, konuşmalarında ve yazılarında, bu kurumların her ülkeye örnek olacak ayarda Türk kurumları olduğunu, Türkiye'nin şartlarında bundan daha uygun bir eğitim kurumu bulunamayacağını belirtmişler, kuruldukları yerlerden tutun da programlarına ve çalışmalarına kadar ne varsa övmüşler.
Kısacası; o dönemde 'enstitü demek hayat demek, hayat adamı yetiştiren yer demekmiş.'
Sonrasında Türkiye II. Dünya Savaşı'na girmediği halde savaşın sıkıntılarını yaşamış, bu durumda olumsuz etkilenenlerin başında Köy Enstitüleri'nde okuyanlar gelmiş, maalesef... O sıkıntılı yılların kendilerine ne kadar pahalıya mal olduğunu Talip Apaydın'ın Köy Enstitüleri Yılları adlı kitabından bir alıntı paylaşarak incelememi sonlandırıyorum..
« Sonradan Türkiye'de gerici rüzgarlar esti. “Ucuz öğretmen olmaz. Ucuz etin yahnisi..” falan diyerek iş demogojiye boğuldu. Sanki her pahalı iyiymiş gibi, öğretmenin değeri maaşıyla ölçüldü. Birçok eğitmen boş yere meslekten atıldı. On yıl, yirmi yıl en az ücretlerle köylerde inanılmaz gayretlerle çalışan, binlerce yurt çocuğuna hiç değilse okuma yazma öğreten eğitmenlerin hizmetleri bir türlü anlaşılmak istenmedi. İş gürültüye getirildi, pek çokları yüreklerini verdikleri bu meslekten koparılmak, ayrılmak zorunda kaldılar. (s.28)