Gönderi

“Annelerin annesi...”
Minik ellerini öpüp kokladı okulun kapısında, telaşlı çocukların sırt çantalarından sırtına yediği darbeyi hissetmedi bile. “Allah zihin açıklığı versin,” dedi gülerek. Sel gibi akan çocuk kalabalığına karışmadan evladı. Şimdi avucunun içindeki minik eli biraz daha sıktı. “Hadi koştur Erhan'ım koştur, geç kaldık...” Beş yaşındaki Erhan'la adımlarını hızlandırdılar. Bir apartman kapısında soluklarını düzelttiler önce, sonra kapıdaki zillerden birine bastı. “Kim o?” dedi uykulu bir ses, “Benim abla kim olacak, geç kaldım alıver Erhan'ı...” Karşıdan bir ses, “Tamam, iniyorum” dedi. Küçük Erhan'ı eşikteki iki basamağa oturttu, “Sakın kımıldama buradan, teyzen gelip alacak seni.” Erhan, anlamış gibi kafasıyla onayladı annesinin tembihini. Kadın, okula yolcu ettiği çocuğuna yaptığı gibi Erhan'ı da öptü. “Teyzeni üzme ha,” dedi. “Geç kaldım. Akşam alacağım seni.” Kadın arkasındaki resimde gittikçe küçülen Erhan'a bir kez daha baktı ve adımlarını hızlandırdı. Ara sokaktan çıkıp caddeye geldiğinde önüne çıkan minibüse el etti, ağzına kadar dolu minibüsü durdurdu. Şoför, sokaktaki yolcuyu nereye sığdıracağını düşünmeden durmuştu, yolcular kapıda beliren kadını aralarına almak için minik adımlarla minibüsün içinde bir kişilik yer açtı. Kadın bindi, otomatik kapının sırtını eze eze kapanması sorun değildi, zira işe geç kalmıştı. “Neredesin Safiye ya! Bak bir sürü işim var. Bugün özellikle erken gel dedim.” Safiye ezilip büzüldü, ev sahibesinin özenle yerleştirdiği dev duvar saatine baktı. Sadece beş dakika geç kalmıştı, ses etmedi. “Yol hâli,” diyebildi belli belirsiz. Ev sahibi, devasa salonun ortasında oradan oraya anlamsızca gezerken talimatlarını yağdırmaya başlamıştı bile: “Çocuklar okuldan gelince yemek yesin, birer dilim pasta verirsin. Küçük oğlan biraz bahçede takılsın, enerjisini atsın çocuk, kızı da rahat bırak odasında yatsın. O biraz acayip oldu bu ara. Markete gidersin, araba bırakır seni. Listeyi yaptım. Sen de ekle istediğin varsa, akşama yemek yapma, dışarıdayız. Bak işte! O kış bahçesini biraz boşlamışın. Annemin yemeğine dikkat et, tuz muz yok. Yemeğini verdikten sonra bahçeye indir kadını, biraz hava alsın.” Safiye bir yandan kadının telaşını izliyor bir yandan verilen talimatları dinliyordu ama talimatlar dünün ve bir önceki günün ve hatta bir hafta öncesinin aynısıydı. Sadece hanımın telaşı farklıydı, sorup öğrenmek istedi ama durduk yere ağzının tadını bozmak istemedi. Sadece “Peki” dedi on dakika süren talimatlar zincirinin sonunda, biraz da bıyık altından gülerek. Hanımın şoförünün gaza basışıyla başladı günlük rutin. Evin hanımının gittiğini haykıran motor sesiyle birlikte önce yaşlı kadının yemeğine bakmak lazım ama önce kadına... Hızla merdivenleri tırmandı Safiye, yaşlı kadın yatağında doğrulmaya çalışıyordu, hızla koştu kadını doğrultup yatağında oturttu. “Safiye, çorbaya biraz tuz koy, çamur gibi olmasın,” dedi yaşlı kadın. Safiye “Peki,” dedi yine. Bu evde “Peki,” “Tamam,” “Olur,” dışında pek söz etmiyordu. Aslında konuşacak çok şey vardı ama “İşini yap, fazla konuşma,” demişlerdi yıllar evvel, Bu evdeki ekmeğin bedeli az konuşmaktı, ısrar etmedi, susup işini yaptı. Yaşlı kadını hızla tekerlekli sandalyesine oturttu. Bu beceriye kavuşması aylarını almıştı ama artık bir dakikada kımıldayamayan kadını sandalyesine oturtabiliyordu. Hızla aşağı kata inecekleri merdiven asansörüne yönelip zemine indiler. Bahçeye açılan kapı açılınca ortalığa bir serinlik yayıldı, temiz havayı ikisi de içine çekti yaşadıklarını hatırlar gibi... Marketin ağır poşetlerini şoför Nurettin Abi bagaja yerleştirmişti ama mutfağa taşıma işine pek hevesli değildi. Mutfak kapısına kadar yanaşıp “Sen yaparsın gerisini,” demiş ve her zamanki gibi toz olmuştu. Yükte ağır pahada da ağir malzemeleri mutfağa tek başına taşımaya başladı. Yakaladığı tempoyu gelen telefon sesi kesti. Koşarak telefonu açtı, “Safiye, benim odaya çık, küçük mavi çantamı bul, şoför geliyor, ona ver. Çabuk ama çabuk...” Safiye bu kez “Peki,” bile diyememişti, mavi çanta hanımın kuaförde olduğuna işaretti. Yine takma tırnaklarını unutmuştu belli ki... “Tamam oğlum, geleceğim akşama. Teyzeni üzme ha. Ver teyzeni telefona. Kız o yemez öyle şeyler, yoğurt ver biraz. Hadi tamam kapı çalıyor...” Safiye, küçük oğluyla hasret giderdiği telefonunu kapattı, evde çalışanlara telefon verilmesi büyük şanstı doğrusu. Çalınan kapıya doğru seğirtti, okulda olması gereken iki gölge görünüyordu buzlu camın ardında. “Bugün okul yokmuş,” dedi ikizlerden biri... “Öğretmenler için seminer varmış.” Safiye bu karışıklığa anlam veremedi ama çocuklar çoktan odalarına dağılmıştı bile. Hanımı arayıp bu durumu bildirmeliydi ve öyle yaptı. Çocukların 6 saat önceden evde olması bütün düzeni bozuyordu ama hanımın programını bozmadı. “Son kıyafet provası” bekleyemezdi. Bir de yurt dışından gelen arkadaşlarla öğlen yemeği ve gizli bir tören... İkizlerin birbirine benzemez zevklerine uygun yemekleri odalarına bırakıp, sırtına vuran sancıyı hafifletmek için vücudunu esnetti merdivenin başında, Artık bir doktor görmeliydi, ama ne zaman? Serin havada üşütmesine az kalmış yaşlı kadını içeri aldı, en sevdiği köşeye oturtup, koltuğunu manzarasına göre ayarladı ve karşısına oturdu. “Kahve içer misiniz? Aramızda kalır merak etmeyin...” Yaşlı kadının gözlerinin içi güldü, “Hadi, yap bir orta,” dedi gülerek. Kahvenin yapılıp içilmesi saniyeler sürdü. Bu evde zaman akmıyordu ama keyifli anlar hızla tükeniyordu nedense. Evine gidip çocuklarına kavuşmayı bekleyen Safiye'nin daha tüketilecek saatleri vardı bu dört duvar arasında. Safiye sabahki telaşı merak ediyordu, kahveden yüz bulup, cesareti topladı ve sordu yaşlı kadına, “Hanımefendi pek telaşlıydı bu sabah?” Hanımın annesinin gözleri doldu bir anda, her gururlu ana baba gibi göğsü kabardı. “Kızım, evladım yılın annesi seçilmiş. Ödül verecekler, ne kadar heyecanlıydı kuzum.” Safiye'nin de gözleri doldu ama hanımının ve annesinin sevincini paylaşmaktan olmadığı muhakkaktı. “Ya, ne güzel,” dedi. Daha 16 yaşında evlendirilmiş, 17'sinde bebeği kucağına verilmiş, daha anneliğinin senesi çıkmadan el kapısında işe başlamış Safiye gözlerini sildi bir çırpıda. Pek sevinmişti hanımının “Yılın Annesi” olmasına. “Çok sevindim,” dedi, gülerek... “Ondan başkasına yakışmazdı zaten,” dedi. “Çok emeği var.” Safiye boş kahve fincanını aldı, hızla uzaklaştı yaşlı kadının yanından, mutfağa zor attı kendini ve için için ağladı, gözyaşlarını yılın annesine armağan etti hiç tereddüt etmeden...
··
1,189 views
☾☆ Ay ışığı☆☽ okurunun profil resmi
Daha 16 yaşında evlendirilmiş, 17'sinde bebeği kucağına verilmiş, daha anneliğin senesi çıkmadan el kapısında işe başlamış safiye... Senin gibilerin eli öpülür gururla da anlatılır. Bir safiye de bizim annemiz olsun ve anneler günü kutlu olsun.... (Anne ve babalar gününün kutlanmasına karşıyım normalde. Bugüne kdr hiç onlarla alakalı paylaşım ypmadm hiçbir yerde. Çünkü en yakın arkadaşlarımdan birinin babası olmamasına rağmen bizim bundan hbrimiz yoktu.Ben sonradan tesadüfen öğrendim Kim bilir biz babadan bahsederken onun canı nasıl yanıyordu... Bu yüzden bugüne kadar hiç paylaşım yapmadım.Üzülenler olur diye.. ) ama bu hikaye beni bitirdi yaa🥀
Taylan Taylan okurunun profil resmi
Çok güzel bir yazı olmuş. 4 yıl önce kaybettiğim annemi tekrar tekrar sanki şuan yanımdaymış gibi hissettirdi bu yazı bana, teşekkürler...
DostaViski okurunun profil resmi
Allah rahmet eylesin😞
2 next answer
allağma kavuşçam inşallah okurunun profil resmi
Ağlıcam ama yaa benim nie annem yok 😭😭
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.