"Bu öykü insanları delirtsin diye değil, delirmekten kurtarsın diye yazıldı ve işe yaradı da."
Charlotte Perkins Gilman, ağır ve sürekli sinir bozukluğu yaşadığı yıllarda ünlü bir sinir hastalıkları uzmanına gitmiş. Doktor, Gilman'a uzak bir yerde sıradan bir ev hayatı yaşamasını ve asla kaleme sarılmamasını -yazmamasını- önermiş. Korkunç değil mi? Çalışmanın, uğraşmanın, meşguliyetin iyileştirici gücünü hiçe sayan doktor, yazı yazmayı yasaklıyor. Gilman yazmaya devam etti, iyi ki etti.
Sarı Duvar Kağıdı içinde dört öykü barındırıyor. Kitaba adını veren öykü, -yukarıda da bahsettiğim- yazarın kendi hayatıyla paralellik gösteriyor. İsmini ne yazık ki öğrenemediğimiz kadın karakterimizin, hastalığını önemsemeyen(!) eşiyle birlikte her şeyden uzak bir malikânede geçirdiği günleri okuyoruz. Evlilik, özgürlük, delilik kavramlarını sorgulatan öykü "kadın"ın yüzyıllık ağrısını anlatıyor. Korku türünde yazıldığını söylemeden geçmeyeyim.
Ben Cadıyken isimli öykü, hayvanların ve kadınların yaşadığı haksızlıkları harika bir kurguyla göz önüne seriyor. Toplum eleştirisinin bu kadar etkili yazılabilmesine hayran oldum. Özellikle öykünün sonunda kahramanımızın dileklerine sarılmak ve hiç bırakmamak istedim.
Büyük Morsalkım isimli öykü bir hayalet öyküsüydü. Elbette alt metninde "kadın" vardı.
Sallanan Sandalye isimli öykü ise varlığından ya da yokluğundan emin olamadığımız bir kadının, iki yakın arkadaşın ilişkisine olan etkisini anlatıyor.
Dört öykü de korku temasıyla yazılmış, alt metinlerde "kadın"ı işliyor. Charlotte Perkins Gilman feminist bir yazar, Kadınlar Ülkesi isimli kitabını da yakın zamanda okumak istiyorum.
İthaki Yayınları Karanlık Kitaplık serisinden okuduğum ikinci kitap oldu Sarı Duvar Kağıdı. Gerçekten çok severek okuduğumu söylemek istiyorum. Mutlaka okumanızı öneriyorum. Bu serinin kitaplarını okumaya devam edeceğim. Karanlık Kitaplık serisinden sizin bana önereceğiniz kitaplar varsa lütfen yazın.