Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Barbarlık Çağı
İşte, büyük Napoleon ve bugünkü Napoleon! İşte, sonsuz Kuzey Amerika Birliği! İşte size, bir karikatüre benzeyen Schlezwig-Holstein Prensliği!.. Uygarlık bizi nasıl yumuşatmış, görelim. İnsanların duygu çeşitliliğini artırmaktan başka işe yaramaz uygarlık. Duyguları çeşitlendikçe insan, kan dökmekten zevk almaya başlar hale geliyor. Buna birçok örnek gösterebiliriz; en ustalıkla işlenen cinayetlerin, çoğu kez kültürlü, aydın insanlar tarafından yapıldığına dikkat ettiniz mi? Attila’ların, Stenka Razin’lerin ustalıkta geçemeyecekleri bu adamlar, eğer onlar kadar dikkat çekmiyorlarsa bunun tek sebebi, çok sık rastlanmalarından dolayı alışkanlık haline gelmeleridir. Uygarlıkla beraber insanlar, daha çok kan dökmese-ler de, daha kötü, daha iğrenç birer cani olmuşlardır. Eskiden hak için kan dökülür ve bu, büyük bir rahatlıkla, iç huzuruyla yapılırdı. Zamanımızda ise, insan öldürmek suç sayıldığı halde, cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor, üstelik eskiye oranla daha da fazla. Kleopatra, (Roma tarihinden örnek verdiğim için bağışlayın beni) cariyelerinin memelerine altın iğneler batırır, onların çığlıklarından, acı içinde kıvranmalarından büyük zevk duyarmış. Şimdi siz, bunların, eski barbarlık dönemlerinde yapıldığını söyleyeceksiniz. Mecazi anlamda insanların şimdi de birbirlerini iğnelediklerini düşünerek, yaşadığımız çağın da bir barbarlık dönemi olduğunu söyleyebiliriz. Barbarlık çağlarına göre günümüz insanı, daha üstün görüşlü olmakla beraber, henüz mantığın ve bilimin gereklerini yerine getirmeyi öğrenememiştir. Bunun yanında, eski ve kötü alışkanlıkları ortadan kaldırınca, öngörü ve bilimin, insanın özelliklerini tamamen değiştireceğine, doğru yollara ileteceğine inanıyorsunuz. O zaman insanların kendi istekleriyle yanlış yoldan gitmeyeceklerine ve iradelerinin, çıkarlarının tersine davranmakta onlara engel olacağına da inancınız vardır. Bunun yanında, bilimin insana birçok şey kazandıracağı, (ki bu, büyük bir lükstür) insanın aslında iradesinin ve kaprislerinin olmadığı, belki sadece bir piyano tuşu ya da bir org cıvatası kadar değerli olduğuna inananlardansınız. İnsanlar, yeryüzünde doğa kanunları olduğunu ve bütün hareketlerinin kendi kişisel istekleriyle değil de doğa kanunlarıyla meydana geldiğini anlayacaklardır. Şimdi karşımızdaki tek sorun, bu doğa kanunlarını keşfetmektir. Böylece insan, hareketlerinden sorumlu olmayacak ve hayat, onun için kolay hale gelecek. Daha sonra, insanın bütün hareketleri, matematiksel olarak yüz binlik logaritma cetvelleri haline getirilecek; bununla da kalmayıp, günümüzün ansiklopedik sözlüklerine benzer yararlı yayınlar çıkacaktır. Bu yayınların içinde her şey kesin bir şekilde hesaplanmıştır ve artık ne suç ne de macera denen şey kalmayacaktır. İşte o zaman (bütün bunlar, sizin sözleriniz, benim değil) yeni, her şeyiyle matematiğin kesinliğiyle meydana getirilmiş bir ekonomik düzen kurulacak dünyada. Soru denen bir şey olmayacak ortada; çünkü cevaplar çok önceden hazır olacak. Sonra, sırçadan bir saray yapılacak; bunun üzerine Anka kuşu uçup gelecek. Fakat şu da var ki, (şimdi bunları ben söylüyorum) bu hayat sıkıcı değildir diye söz veremem. (Her şey matematiksel olarak hesaplanınca insana yapılacak ne kalır ki?) Bunun yanında, bir tek yanlış hareket bile görülemez; insan bu durumda can sıkıntısından neler neler uydurmaz ki? Altın iğneler de bu can sıkıntısı yüzünden batırılıyor zaten. En kötüsü, (bunu da ben söylüyorum) altın iğneleri biz de çok sevmeye başlarız. Çünkü insan, inanılmaz derecede ahmak bir varlıktır. Daha doğrusu, ahmak değil de, bir eşine daha rastlanamayacak kadar nankördür. Bütün bu mantık düzeni içerisinde, bayağılığı yüzünden anlaşılan bir adam ortaya çıkıp, elini beline dayayarak, “Ne dersiniz, şu matematiksel hayatı boşverip, logaritmacıları cehenneme yollasak da biz, eslâsi gibi ahmakça, canımızın istediği şekilde yaşasak, nasıl olur?” derse, inanın bana hiç şaşırmam. O adamın böyle bağırması çok da önemli değil, önemli olan, peşinden gidecek insan yığını. İnsanın yaratılışı böyledir işte! Bunların hepsi ne kadar küçük ve basit bir sebepten ortaya çıkıyor; insan her zaman ve her yerde, aklının ve çıkarının gösterdiği değil de, canının istediği yoldan yürümeyi sever. Çıkarlarımızın tam tersi şeyler de isteyebiliriz, hatta bazen kesinlikle böyle olmalıdır. (Bu, benim kişisel düşüncem.) Özgür, sınırsız isteklerimiz, kaprislerimiz, çoğu zaman çılgınlığa kadar götüren hayallerimiz. Sınıflandırmaların hiçbirine girmeyen, bütün sistemleri ve düzenleri cehenneme yollayan, daima unutulduğu halde, çıkarlar listesinin en üstünde bulunması gereken çıkar bu işte! Bazı bilginler, insanlara doğal,erdemli isteklerin yeteceğini nereden biliyorlar? Neden bizim, mantık ve çıkar kurallarına uygun olanı istememiz gerektiğini savunurlar? İnsanlara gereken tek şey, nerede sonlanacağı bilinmeyen, hür, özgür iradedir.
Uygarlık ve Bilim Çağında İnsanKitabı okudu
··
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.