Bir Hastalık Gibi Yayılan Kıskançlık• Tanzimat döneminin 'ara nesil' sanatçılarından olan Nabizade Nazım'ın bilinen tek romanı Zehra, yazarın ölümünden sonra arkadaşı Mahmut Sadık tarafından 1896 yılında 'Servet-i Fünun' dergisinde tefrika edilmiş. Realist anlayışa geçiş aşamasının örneği olarak kabul edilen Zehra, baştan sona ‹kıskançlık› teması üzerine kurulmuş. Bu tema üzerine kurulmuş olması, 'insana ait ruhsal ve bedensel eğilimleri' ortaya koyması, devrine göre başarılı sayılabilecek psikolojik tahliller yapması yönüyle modern roman anlayışına uygun yazılmış psikolojik romanın ilk örneği olarak kabul edilmiş. Bu nedenle de Zehra, Servet-i Fünün romanına geçişte önemli bir köprü görevi görmüştür.
• Realist anlayışa uygun olarak Zehra'yı kaleme alan Nabizade Nazım edebi görüşünde, her ne kadar romancının, anlatıcı olarak kendini gizlemesi gerektiğini vurgulamış olsa da Zehra adlı eserinde başarıyla uygulayamamış. Her şeyi bilen anlatıcı olarak varlığını büyük ölçüde okuyucuya hissetirmiş, okuyucu ile sohbet havasında yazmış, bazen kendi yorumlarına da yer vermiş hatta okuyucusunu yaşanacak olan sona adım adım hazırlamış gibidir.
örn: " Bu konuda kalemimizi yormayacağız. Şu kadar diyeceğiz ki güzel bir çehreye mehtap ne kadar yakışırsa Boğaziçi'ne mehtap o derece yakışmaktadır." (s.7)
« Bulaşıcı Bir Hastalık Gibi Roman Kahramanlarına Yayılan Kıskançlık »
• Roman doğuştan mizacında kıskançlık illeti olan Zehra'nın, 'aşık mizaçlı' Suphi ile evlenmesinden sonra yaşananları konu alıyor. Evlendiği sırada henüz 16-17 yaşlarında olan Zehra, her ne kadar tabiatında bulunan kötülüklerin farkında olsa da Suphi ile yaptığı bu evlilikle huyunu değiştirip düzeltebileceğini düşünür. Evliliğinde huzur içinde geçirdiği yedi buçuk ayın ardından 'sükûnet bulmuş zannedilen kıskançlığı, oksijene temas etmiş fosfor tozu gibi birdenbire büyük bir hız ve şiddetle parlar' (s.27) ‹Güzellik sembolü›, ‹gönül avlayıcı bir güzel› olan Sırrı Cemal'in cariye olarak eve gelmesiyle Zehra'nın kıskançlığı başka bir boyut alır. Zehra için hayal ile hakikat iç içe girmiş gibidir, kulağına fısıldayan garip sesler duyar, kendi kendisiyle konuşur, sinir - ağlama krizleri geçirir ve en sonunda etrafındakilere kötü muamele yapmaya başlar. Tüm bu yaşananlar, korkularını gerçeğe dönüştürürken Zehra'nın kıskançlığı yerini intikam alma duygusuna bırakacak, beraberinde felaketi ve ölümü getirecektir.
• Yaratılıştan mizacında hastalıklı kıskançlık duygusu barındıran Zehra'nın bu kıskançlığı romanın ilerleyen bölümlerinde diğer şahıslara da bulaşır.
★ Suphi ile pembe boyalı bir ev tutan ve iki ay kadar mutluluk içinde yaşayan Sırrı Cemal'in mutluluğu da uzun sürmez. Kendinde ikinci hanımlık hakkını gören Sırrı Cemal'in gözündeki sevda bulutu dağılır, yerini vesveseye, korkuya nihayetinde kıskançlığa bırakır. İçten içe Suphi'nin Zehra'yı unutmadığını bilen Sırrı Cemal, Suphi'nin ona döneceği korkusuyla gecelerini buhranlar, azaplar, iç sıkıntıları geçirir. Bu şiddetli duygular, kalbini bir yılan gibi ısırmaya başlar. Bu ihtimali kabul etmek istemeyen Sırrı Cemal'in de kıskançlığı intikam alma duygusuna dönüşürek ölüm ve felaketi getirir.
★ Doğuştan değilse de yaşadığı değişimlerle birlikte kıskançlık duygusunun tesiri altında kalan diğer bir karakter Suphi olur. Zehra'yı ve annesi Münire Hanım'ı Sırrı Cemal uğruna, Sırrı Cemal'i ve evladını 'kalp ve gönül denilen şeyden haberdar olmayan', Rum güzel Ürani uğruna feda eder. Ürani'nin kendisine verdiği maddi ve manevi kayıpları fark edince pişmanlığı, kıskançlığa sonra nefrete dönüşür. İntiharı bile düşünür fakat bunun için kuvvet ve cesareti bulamaz. Zehra ve Sırrı Cemal de olduğu gibi Suphi'nin de kıskançlığı intikam duygusuna dönüşürken beraberinde ölüm ve felaketi getirir.
Böylece romanı çevreleyen bütün şahısların hikayeleri 'kıskançlık' teması içinde yoğrulur. Hatta Zehra'nın yanında senelerdir yanında çalışan kalfası Nazikter bile eve gelen cariye Sırrı Cemal'i kıskanır. İş bilmediğinden yakınır. Kendine rakip görür. Hanımı ile birleşerek Sırrı Cemal'i evden göndermenin yollarını arar.
Zehra'nın kıskançlığı doğuştan gelmesi ve hastalık derecesinde olması yönüyle diğer kahramanlardan ayrılır. Çünkü Sırrı Cemal ve Suphi'de görülen kıskançlık, nefret, intikam duyguları yaşadıklarının tesiriyle ortaya çıkar. Kıskançlık duygusunun sonuçları ise romanın tüm kahramanları için ortaktır: Felaket, pişmanlık ve ölüm.