Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Dağ Ne Kadar Yüce Olsa - İsmail Kara
Bir Beyit..! Saat-i vahidedir ömr-i cihan Saati taate sarf eyle heman... Ders Ayrı Sohbet Ayrı Olmalı..! O gün de bugün de dersle sohbetin ayrı ayrı var olmasını - hatta mümkünse ayrı mekanlarda - yürümesini daha doğru bulanlardan biriyim. Hem nizami derste hem de zevkli sohbette maharet sahibi olan insanların her zaman az olduğu malumdur. Dersin de sohbetin de yerinden olduğu bugün daha da az gibi. Fakat ders sohbete kaçtığı zaman sınıfta ve ders halkasında mutlaka verilmesi gereken nizami (kademe gözeten sistematik) bilgi ve herhalde ilim tahsilinin bir ölçüde istediği ciddiyet kayboluyor veya en azından zaafa uğruyor. En kötüsü sadece hissiyata, hamasete dönüşme istidadı göstermesi... Sohbet Olmadan da "Kuru Bilgi" Oluyor... Sohbet olmadığı zaman ise malumat ve bilgi çıplak ve soğuk kalıyor, hissiyat ve zevk suyu zerkedilmediği için kuruyor, içe doğru kırılıp dökülüyor. "Kuru bilgi" dedikleri belki biraz da böyle bir malumat yığını olmalıdır. Nesil Hareketi..! Nesil Hareketinin mensupları; Bekir Topaloğlu, Hayrettin Karaman, Tayyar Altıkulaç, Muhammet Eroğlu, Selçuk Eraydın, M. Saim Yeprem, M. Yaşar Kandemir, Ahmet Kahraman, İsmail Karaçam, Mehmet Ali Sarı, Ahmet Topaloğlu, Yaşar Fersahoğlu. Not: Bu isimler son dönemde büyük etkiler yaratan şahıslar yarın bir gün lazım olur... İsmail Kara ve Hatıratlara Etkisi..! Teklif ve talepleriyle yakından ilgilendiğim Hayrettin Karaman, Tayyar Altıkulaç ve Bekir Topaloğlu hocalar da bütün ısrarlarıma rağmen nesil hareketi faslını yazmaya yanaşmadılar.. Acaba Neden? Bir de buradan İsmail Kara Hoca'nın son dönem hatıratlara olan etkisini görüyoruz... Bir Beyit..! Neden hala seversin onda vefa yok gönül Ahın alemi sardı derde şifa yok gönül... Bir Beyit..! Bidaâyette tasavvuf sufî bîcan olmağa derler Nihayette gönül tahtında sultan olmağa derler.. Bir Beyit..! Tasavvuf yâr olup bâr olmamaktır. Gül-i gülzâr olup hâr olmamaktır. Bir Dönemin Tahlili..! Derin tahribatı fazla olan 12 Eylül ve Özal'lı yılların sonları zaman olarak tekrar vurgulanmalı... Muhafazakar kesimlerin ve İslamcıların da uyum hattına, liberalizme, dünyalaşmaya, demokrasi havariliğine, çokhukukluluğa daha bir soyunduğu yahut savrulduğu zamanlar..! İsmail Kara Turgut Cansever'i Tarif Ediyor..! Dünyayı yeniden imar ve inşa etmeye hazır filozof bir mimarla, umur görmüş, aktivist ve muhalif bir mütefekkirle, kendine mahsus bir eda ile haykıran, hatta kükreyen bir aydın... Turgut Cansever'in Elmalılı Hamdi Yazır Hatırası..! (Çok Mühim) Galatasaray Lisesi'nde son sınıftayız. Sonradan üniversite hocası ve Hariciye vekili olacak Turan Güneş sınıf arkadaşım. Bir hafta sonu bize geldiğinde babama Arapça öğrenmek, ilahiyat tahsil etmek istediğini söyledi. Ben de Farsça öğrenmek istiyorum. Babam Elmalılı Efendiyle tanışırdı, doktorluğunu da yapardı. Bu sayede Elmalılı Hamdi Efendi'nin Tefsiri ciltleri evimize gelmiş, ben de bir yaz iki cildine bakmıştım. Bir derya... Bu kültüre nüfus etmenin büyük bir çaba gerektiğini o zaman daha derinden farkettim. Resim yapıyorum, musiki ile ilgileniyorum ama böyle olmaz. Farsçasız olmaz diyişim biraz da bu büyük eserin etkisiyle. Babam, sizi ona götüreyim, bakalım hocaefendi bu düşünceleriniz için ne tavsiye eder, dedi. Bir gün evlerine gittik. Turan'ı dikkatle dinledi. "Arapça öğretecek müessese yok ama öğrenirsin" dedi ve devam etti: "Azmin elinden bir şey kurtulmaz. Napolyon Rusya seferinden önce 40 günde Rusça öğrenmiş, fethedeceğim memleketin lisansını bilmeliyim diye düşünüyormuş. Ben bunu okuduğumda Avrupa tarihiyle meşguldüm. Acaba ben de 40 günde bunu yapabilir, Fransızca öğrenebilir miyim dedim ve 40 günden sonra Bergson'un bir eserini Fransızcasından okuyacak hale geldim. Bana dönerek "sen ne yapacaksın evladım ?" diye sordu. "Ben Farsça öğrenmek istiyorum efendim, ama bilmem ki altından kalkabilir miyim?" dedim. Tereddütlü halimden rahatsız olmuş gibi birden hareketlendi ve "Ne demek yapabilir miyim, niyet edeceksin, karar vereceksin ve olacak, dedi... Bak Bunu Kaldıramazlar..! Hem çirkin, ölçüsüz, kaba yahut insanı, tabiatı ezen, yok sayan binalar, yollar, şehirler yapmak hem de doğruyu, barışı, insanlığı, hak ve hukuku savunmak mümkün ve inandırıcı olamaz. TOKİ ve "AHİR ZAMAN ALAMETİ"..! TOKİ'nin hiçbir ölçü ve değer tanımayan "ahir zaman alameti" şeddadi binalarına, kentsel dönüşüm garabetlerine, İstanbul ve Bursa başta olmak üzere tarihi şehirlerin tahribine, göz zevki katili gökdelenlerle doldurulmasına fütursuzca devam edilmesi de cabası... İslamcılar ve Mimari..! (İslamcı Görüş Mensupları) kendi amaçladıkları yaşam biçiminin nasıl bir kentsel ve mimari çevrede gerçekleşebileceğini düşünmüyorlar. Bunu düşünmenin kendi ideolojileri açısından gerekli olduğunun bilincinde de herhalde değiller. Adabı gözeten erkekler yabancıların yanında eşinden bahsederken edep ve mahremiyete riayet için "ev sahibi/bizim ev sahibi" ifadesini de kullanır. Kayda Değer Bir Hatıra..! Annemin iş yaparken alçak sesle ve doğaçlama türkü çağırdığı da olurdu. (Dağ başında bile mahremiyete riayet edilir.) Nereden ve nasıl kazanmışlardı bu mahremiyeti, bu dili, bu edayı? Hala tam çözemediğim bir muammadır bu benim için. Tabiat ve hayat şartları diyeceğim yetmez, kabiliyet diyeceğim kifayetsiz... İlham, Allah vergisi, hissiyat kabarması diyeceğim.. Bir Eseri Tam Olarak Okumak..! Temel İslami ilimlere dair muhtasar da olsa bir metni baştan sona okutmak ve okumak çok önemli. Diğer hocalarımız ya hiç okutmadılar veya tadımlıkla, örnek parçalarla sınırlı kaldılar. Bu yüzden belli bir düzeyde de olsa ilimlere dair bütünlük, tamlık fikri oluşmuyordu. İlahiyatlarda bugün de önemli problemlerden biri budur. Bekir Topaloğlu Hoca'nın Ders Anlatım Usulü..! Hoca ayrıca metnin söylediği ile kendisinin o konu hakkındaki fikrini de usulünce birbirinden ayrıydı. Birinci sırada olan metnin ne dediğinin tam olarak aktarılması, anlaşılması idi. Sonra ek malumat verir, kendi fikirlerini açıklar, bazen esprili, bazen tebessümle muhalefet şerhlerini de düşerdi. Fakat metne meydan okumak, "eski ulema bu meseleyi anlamadı, üstat saçmalıyor" gibi şimdi moda olan kaba ifadeler kullanmak onun lügatinde ve takrir tarzında yoktu. ( Yüksek lisans ve doktora derslerinde, özellikle Fütuhat takrirlerinde böyle cümleler kurduğunu sonraları başkalarından duydum ama bunu kısmen ihtisas dersi oluşlarını atfettim. Yoksa zaman geçtikçe metin merkezli ders takrir tarzı bir miktar değişmiş olabilir mi idi? Tam bilmiyorum.) Yahya Kemal..! Artık ne gelen, ne beklenen var; Tenha yolun ortasında rüzgar Teşrin yapraklarıyla oynar. Yahya Kemal.. Bu Hoşuma Gitti..! Akla ilk düşen, gözün ilk gördüğü, kalbin ilk sezdiği, iç ve dış duyuların ilk hissettiği şey önemlidir ve ona itibar edilmelidir. Çünkü tabii, müdahalesiz ve sansürsüzdür... Sonra akıl, zeka, nefis, hesap kitap devreye girer ve işler değişir, dönüşür..
·
219 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.