Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

212 syf.
7/10 puan verdi
Her dilde edebiyatın kurucu eserleri vardır. Mesela İngilizcenin Shakespeare olmadan düşünülemeyeceğini söyleyecektir İngilizler muhtemelen. Türk edebiyatına baktığımızda ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile beraber Osmanlı’dan uzakta kökenler aramaya başladığımız bir süreç yaşandı. Bu sürecin edebiyatımızı kavrayışımıza dair bir bölünmüşlüğe sebep olması bir yana, bu süreç aynı zamanda arka planda kalmış bazı eserlerin de gün yüzüne çıkmasına vesile oldu. Yine de, bunca çabaya rağmen, edebî geçmişimize bütüncül bir gözle bakabilen gözlerin sayısının çok da fazla olmadığını söyleyebiliriz. Ayrıca edebiyatımızın kurucu eserlerinin günümüz okur ve yazarına hakikî anlamda ne söylediğine dair söylenen sözlerin de formalite icabı mı yoksa samimiyetle mi söylendiğinden de emin olamıyorum. Tüm bunları düşünmeme sebep olan şey, çoğunlukla 18. yüzyıl ve sonrasında yazılmış olan roman ve hikâyeleri okumuş bir okur olarak, Dede Korkut hikâyelerini okumaya kalkışmam oldu. Prof. Fuat Köprülü’nün “Bütün Türk edebiyatı terazinin bir gözüne, Dede Korkut diğer gözüne konsa, Dede Korkut ağır basar.” dediği hikâyelerden bahsediyoruz neticede. O hâlde Dede Korkut hikâyelerini ağır kılan nedir, bu ağırlıklar her zaman yerinde midir, buna bakalım. Dede Korkut hikâyelerini ağır kılan etmenlerden biri hikâyelerin ortaya çıkış zamanı. İslam ile yeni tanışmış Türklerin, Anadolu’ya yerleştiği ilk zamanlarda anlatılan ve yayılan bu hikâyeler, Anadolu’da yükselecek olan Türk-İslâm kültürünün de temelini teşkil edecektir. Orta Asya zamanından gayri-İslâmi bir mitolojisi bulunan Türklerin, İslam ile harmanlanmış bir mitolojiye sahip olmasında en temel adımlardan biridir Dede Korkut hikâyeleri. Bu da bir milletin muhayyilesinin yeniden inşası demektir. Elbette bu muhayyile inşası kadim temaları barındırır: Aşk, ölüm, savaş (daha özel olarak cihat), esaret, ihanet gibi temalar etrafında dönen hikâyelerdir Dede Korkut hikâyeleri. Ve elbette bir milletin muhayyilesini aydınlatacak olan temel unsur, kahramanlıktır. Dede Korkut hikâyeleri yiğit karakterler barındırır; bu karakterler ya canavarlara karşı ya da ehl-i küfre karşı zaferler peşinde koşarlar. Hikâyelerde beklediğimden çok daha fazla cihat vurgusu bulduğumu söyleyebilirim. Hatta cihat demişken, fethedilen kalelerdeki kiliselerin yıkılıp yerine mescit yapılması da Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılmasıyla başlayan tartışmalar bağlamında ilginç bir ayrıntıydı, not etmek isterim. Ataerkil bir toplumdan bahsetmemize rağmen hikâyelerde kadınlara da fazlasıyla yer verildiğini ve aile bağlarına çok önem atfedildiğini de görüyoruz, bunları da Türk kültürüyle irtibatlandırmak yanlış olmayacaktır sanırım. Dede Korkut hikâyelerine ağırlık katan bir başka unsur ise sözlü gelenek eseri olmalarıdır. Bu hikâyelerin yüzyıllar sonra kâğıda döküldüğünü hesaba kattığımızda, yazılı eserlere kıyasla yazılması çok daha uzun sürmüş bir eserden bahsediyoruz. Hatta diyebiliriz ki, Dede Korkut hikâyelerinin editörü milletin ta kendisi olmuştur. Bu yüzden hikâyelerin millî değerler ile bütünlüğü diğer eserlerle kıyaslanamayacak düzeydedir. Günümüzde edebiyat eserleri insanlara sirayet ederken, Dede Korkut hikâyelerinde tam tersi olmuş ve insanlar hikâyelere sirayet etmiştir. Bu da bir insanın bir nesneyi aynadan görmesi ile vasıtasız görmesi arasındaki fark gibidir. Şu anda bu yazdıklarımla Dede Korkut hikâyelerini formalite icabı övenler gibi oldum; ancak bu noktanın durup durup tekrar düşünülmesi, bize günümüz edebiyatındaki eksikliklerimize dair bir fikir de verecektir diye düşünüyorum. Bu hikâyeleri ağır kılan iki unsur daha var. Biri, bu eserlerin hakiki anlamda edebî nitelik taşıması. Ne kastediyorum, ahlâki açıdan olumlu katkılar sunan, dönemin yaşayışını yansıtan ve sanatlı bir söyleyişe sahip olan hikâyeler Dede Korkut hikâyeleri. Diğer husus ise, eserdeki nesir ve nazım birlikteliği. Tabii bu özellik hikâyelerin yazıya dökülmüş hâline mahsus olabilir; zira sözlü gelenekten gelmiş olması hasebiyle bu hikâyelerin nazım ağırlıklı bir tabiata sahip olması, dinleyiciye hoş gelmesi ve kolay yayılabilmesi açısından tercih edilmiştir muhtemelen. Ama bu hâliyle baktığımızda, bu hikâyeler hem Türk şiirini, hem de Türk hikâyeciliğini besleyebilecek mertebede hikâyelerdir. Bu ağırlıkları teraziye koyduk. Şimdi de bu ağırlığı 21. yüzyılda hissetmemize mâni olan sebeplere gelelim. Biri hikâyelerin basitliği. Olay akışı olabildiğince basit olan hikâyeler var. Bu elbette beklediğim bir şeydi okumadan önce; hatta beni şaşırtanın bazı hikâyelerde oldukça modern eserlere aitmiş gibi duran kurgu oyunları olduğunu da söylemeliyim. Ancak genele sinmiş olan basitliğin günümüz okurunu esere bağlamada sıkıntı oluşturacağı çok açık. Öte yandan hikâyelerdeki didaktizm ve hikâyelerin esasen sözlü bir geleneğin ürünü olmasının getirdiği okuma zorlukları da bu hikâyeleri günümüz okuru için zorlayan etmenlerden. Bu zorlama dediğim “zorlayan” bir zorlama değil, aksine, okuru hikâyelere tepeden baktırıp devam etmeye üşendiren bir zorluk. Bunu -maalesef- sıklıkla yaşadım hikâyeleri okurken. Bu hikâyeleri sözlü olarak dinleyebilmiş olmayı istedim bu yüzden. Çünkü Dede Korkut hikâyelerini okumak demek, modern bir romanı birinden saatlerce dinlemeye kalkışmak demek. Bu tecrübenin de pek güzel olmayacağını tahmin edersiniz. Bu yazı Dede Korkut hikâyelerinin ağırlığını tarttı mı? Sanmıyorum. Hafifliğini tarttı mı? Onu da sanmıyorum. Yazının esas amacı, bu tip eserler hakkında 21. yüzyıl gözlükleriyle yorum yapmamak gerektiğiydi. Hüsn ü Aşk okumamda da benzer bir tecrübe yaşadım; ama Dede Korkut hikâyelerinde çok daha fazla bir yabancılaşma yaşadığımı söyleyebilirim. Her ne kadar bazı hikâyeleri bu yabancı gözlüklerle okuduğumda dahi beğensem de, geri kalanlarının bende arzu ettiğim etkilenmeyi yaşatamadığını da itiraf etmem gerek. Yine de bu hikâyelerin neden kurucu nitelik taşıdığını, buğulu gözlük camımın (hayır, maskeden dolayı oluşan buğu değil) aralarından sızan ışık huzmelerinden az çok anladım. Olur da siz daha fazlasını görecek olursunuz, bu hikâyelere bir şans verin derim. Esere verdiğim not, yukarıda bahsettiğim formalite icabı övgülerle samimi bir şekilde anlayamamışlığımın bir sentezidir.
Dede Korkut Kitabı
Dede Korkut KitabıMuharrem Ergin · Boğaziçi Yayınları · 20001,675 okunma
··
313 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.