Aklım firarda... Eyvahhh !Hangimizin aklı bu aralar firarda değil ki ? dediğinizi duyar gibiyim.. Ruh halimin kaçak göçek olduğu şu dönemde "Firari" kitabı ile buluşmam çok manidar oldu.
Her sayfasında doğayı yudum yudum içtim. Güneşin tüm enerjisi her satırla beraber içime aktı.. hissettim bunu resmen okurken. Dağ evinde sanki hikâyenin kahramanı Selim değil de ben yaşadım, Şanslı'nın en yakın dostu ben oldum sanki.. ( Gerçi köpeklerden çok korkarım ama nedense okudukça köpek sahibi olmak istedim.)
Akıl sağlığımı " henüz " kaybetmemiş olsamda [ tabi bu durumu bu şartlar altında daha ne kadar koruyabilirim ?? muamma ;) ] Selim ile birlikte bende ağaçların altında, dere kenarlarında, patikalarda, dağlarda bayırlarda, sebze bahçesinde, koyu gölgeli verandalarda ruhumu şifalandırdım.
Birçok şeyi sorguladım... Sahip olduklarım, yaşadıklarım, yaşayamadıklarım, kaybettiklerim, kazandıklarım. " ..kimi zaman içimize attıklarımız vardı kimi zaman da içimizi kattıklarımız. " dedi yazar bir sayfada. Öyle ya hepsi toplanınca artılarımız eksilerimiz biz " Biz" olmuyor muyuz zaten.
Yazarın ilk kitabı Firari bence umut vaad ediyor. Ben ilk kitaplarını okuyarak tanışmayı seviyorum yazarlar ile. Doğum, emekleme, yürüme, koşma her evrelerine şahitlik etmek keyif veriyor. Yolunuz belli ki açık bu yolda üstüne katarak yol alacağınıza hiç şüphem yok..
Veee benim önümde ki süreç ne ola ki bu kitaptan sonra ?? Yasaklar bir bitsin hele ;) Atacağım kendimi sahil kasabası İznik'in kollarına.. İçimiz çürüdü dört duvar arasında;)
"İçimdeki kışı ilkbahara çevirmem gerektiğini biliyordum."