Gönderi

477 syf.
7/10 puan verdi
·
Liked
Osmanlı’nın Çöküşü; Ortadoğu’da Büyük Savaş 1914-1920. 20.yüzyıl başlarına gelindiğinde kendilerine Jön Türkler adını veren bir grup yurtseverin iktidara gelmesiyle birlikte, Osmanlı İmparatorluğu’nu son ve en büyük savaşına sokacak olan eşi benzeri görülmemiş bir karışıklık dönemine girdiler. Kitabın içeriğinde, Osmanlı’nın kaderini belirleyen savaş boyunca mücadele ettiği tüm cepheler inceleniyor. Savaş taraflarının planlarından ve stratejilerinden bahsediliyor. Topyekün savaşın açtığı sorunlara ve azınlıkların bu savaştaki durumlarına değinilmiştir. Eser, 1914-1920 yıllarındaki Birinci Dünya Savaşı zamanlarını kapsıyor. Mekan olarak Avrupa ve Ortadoğu’da geçmektir. Avrupa’yı kapsayan bu savaş Osmanlı’nın da savaşa girmesiyle tüm dünyayı etkisi altına alıyor. Yüzyıllarca hükmetmiş muazzam bir imparatorluğun Birinci Dünya Savaşı’yla beraber içine girdiği çöküş süreci ele alınmıştır. Osmanlı’nın kaderini belirleyen savaş boyunca mücadele ettiği tüm alanlar incelenmiştir. Sosyal disiplin olarak, tarihten ve siyaset biliminden yararlanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı zamanında, Osmanlı’nın mücadele biçimi, birçok arşiv ve belgelerdeki bilgilerden yararlanılarak okuyucuya sunulmuştur Osmanlı İmparatorluğu 1908 ve 1913 yılları arasında ciddi iç ve dış tehditlerle karşı karşıya kaldı. Avrupalı emperyal güçler ve yeni oluşan Balkan devletleri Osmanlı toprağı peşine düşerek Türklerle savaşa girdiler. Ermeni ve Arap komitacılar ise zayıflayan Türk devletinden daha fazla otonomi elde etme arayışındaydı. 1914’e giden yıllarda Osmanlı hükümetinin gündemine hakim olan bu meseleler Osmanlıların Büyük Savaşı’nın temellerini atmaktaydı. II.Abdülhamid döneminde, İmparatorluk Rusya ile yıkıcı bir savaşa girdi. Rusya’nın yayılmacı emelleri vardı. Osmanlılar, Ocak 1878’de başkentinin kapılarına dayanan Ruslarla bir ateşkesi kabul etmek zorunda kalınmıştı. Berlin Kongresi’nde yapılan barış anlaşmasıyla muazzam toprak kayıpları yaşadılar. Bahar, 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na yeni bir umut dalgası getirdi. İkinci Balkan Savaşı’nda kazanılan zafer, ulusal özgüven yaratmıştı. Barıştan ilk faydalanan Osmanlı ekonomisi oldu. Terhis edilen askerler işgücüne döndü. Çiftçiler rekor düzeyde hasat öngörüyordu. 1914 yazına gelindiğinde, savaştan bıkan ve ordusunu ve ekonomisini yeniden inşa etmek için zamana ihtiyaç duyan Osmanlı liderliği genel bir Avrupa savaşına girmeyi hiç arzulamıyordu. Daha ziyade, imparatorluğun müdafaası zor topraklarını bu tür bir savaşın sonuçlarından korumak için ittifak arayışındaydı. Üç Jön Türk lideri de potansiyel ittifaklar konusunda farklı görüşlere sahipti. Enver ve Talat’ın Almanya’yla bir ittifaka meyilli olduğu biliniyordu; Cemal ise Rusya’nın Osmanlı toprakları üzerindeki emellerini ancak bir İtilaf Gücünün dizginleyebileceğine inanıyordu. 1914’ün ilk yarısındaki ekonomik patlamayı, Ağustos ayında olağanüstü bir çöküş izledi. Genç erkeklerin askerlik hizmetine alınmasıyla birlikte, tarlalara bakacak veya fabrikalarda çalışacak işçi kalmayacaktı. Osmanlılar açısından temel bir engel paraydı. Üst düzey seferberliklerini sürdürmek ve askeri harekata girmek için büyük bir finansmana ihtiyaçları vardı. 1914 yılı Ağustos ayının ilk haftasında savaş haberleri telgraf hızıyla tüm dünyaya yayıldı. Tarım, ticaret ve endüstriyle uğraşan erkekler orduya katılmak için işlerini bırakmak zorunda kaldı. Silahlı kuvvetlerinin aniden genişlemesi, Osmanlı hükümetini muazzam bir mali yükün altında bıraktı. Osmanlı ekonomisindeki aksaklıklar üretkenliğin ve dolayısıyla hükümet gelirlerinin önemli ölçüde düşmesine yol açtı. Osmanlı hazinesi savaşın maliyetini karşılamak amacıyla hükümet gelirlerini artırmak için savaş sırasında olağanüstü tedbirlere başvurdu. Osmanlılar askerlerini seferber ederken, Britanya ve Fransa da savaş girişimlerine yardım etmeleri için kendi imparatorluklarına çağrıda bulundular. Osmanlılar savaş ilan edene kadar, Ortadoğu’da çarpışacak olanlar seferber edilmişti ve Osmanlı İmparatorluğu’nun saldırıya açık sınırları boyunca her noktadaki cephelerin yolunu tutuyorlardı. Avrupa savaşı Ortadoğu’ya gelmişti. Osmanlılar, Birinci Dünya Savaşı’na girdiklerinde, aynı anda tüm sınırlarında savaş tehdidiyle karşı karşıya kaldılar. Savaşa girer girmez, büyük bir coğrafyaya yayılmış imparatorluklarının çok farklı noktalarında İtilaf kuvvetlerinin saldırısına maruz kaldılar. Osmanlılara kara kuvvetleriyle ilk saldıran Rusya’ydı. Türk askerleri, Rusların kendilerini yanlardan kuşatma çabalarına karşı mevzilerini korudular. Türk piyadesi kararlı direnişi sayesinde hatlarını korumayı başardı. Ruslar 11 Kasım’da son bir taarruz düzenlediler ve bu girişimde kuvvetlerinin bir bölümünü yitirdiler. Cephaneleri giderek azalan ve her iki kanatta kararlı Osmanlı saldırılarıyla karşılaşan Ruslar ateş altında geri çekilmek zorunda kaldılar. Büyük Britanya 5 Kasım’da Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. Donanmaya ait muharebe destek gemileri, hem kuvvetleri nakledebiliyorlar hem de Osmanlı mevzilerini ağır silahlarıyla vurabiliyordu. Başkent İstanbul’u İtilaf saldırısından korumak için Akdeniz filolarını Çanakkale Boğazı’na toplandılar. Türkiye Kasım ayında savaşa girdiğinde, İstanbul ve Çanakkale boğazları denizden gelecek saldırılara karşı daha korunaklı haldeydi. Osmanlılar Almanların giderek artan baskısıyla hücuma geçmeye karar verdiler. Hem askerlerin hem de vatandaşların moralini düzeltecek zaferlere ihtiyaç duyuyorlardı. Osmanlılar savaşın ilk haftalarında uçsuz bucaksız imparatorluklarının sınırlarında bir dizi küçük çaplı yenilgi aldılar. Fakat orduları hala tam olarak zarar görmemişti. Aralık 1914 ve Nisan 1915 arasında üç cephede ilk adımı attılar fakat başarı elde edemediler. Askeri etkinliğinin sınırları konusunda yanlış bir rehavete kapılan İtilaf Devletleri, Türkleri savaşın dışına çıkarmak için odak noktalarını Çanakkale Boğazına yönelttiler. Son İtilaf gemisi Çanakkale Boğazı’ndan çıktığında, Türkler elde ettikleri başarının boyutunu ve önemini pek kavrayamıyorlardı. Büyük Savaş’taki ilk Osmanlı zaferi buydu. Osmanlılar, 1915 yılı ilkbaharına gelindiğinde üç cephede istilayla karşılaştırlar. 1914 Ekimi ve 1915 Kasımı arasında Kuzeydoğu Türkiye’de yaklaşık 150.000 asker ve sivil bulaşıcı hastalıklara yenik düştü. Van bölgesini yönetme hakkı karşılığında Van’ın Ruslar tarafından işgaline yardım eden Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğüne tehdit oluşturduğuna dair şüphelerini teyit etmişlerdi. Ermeni varlığını, bir bütün olarak Asya Türkiyesi’nden söküp atmaya yönelik bir dizi tedbiri yürürlüğe koymaya başladılar. Ermenilerin tehciri hükümetin aldığı emirler doğrultusunda açıkça yürütüldü. Göçe zorlanan binlerce Ermeni, daha gitmeden yolda öldüler. Gelibolu’daki harekat hızla bir hareket savaşından durağan bir siper savaşına dönüştü. Gelibolu’daki zafer, binlerce Osmanlı askerinin hayati öneme sahip diğer cephelere nakledilmesini mümkün kıldı. Türk öncü birliği 5 Aralık’ta Kut’a ulaştı. Nurettin Paşa’nın kuvvetleri kent etrafında mevzi almaya başladı. 8 Aralık’a gelindiğinde Kut sarılmıştı. Osmanlı ordusu, Dicle üzerinde dalgalanan Ali’nin Kutsal Sancağı ile zaferi yakın olduğunu hissetti. Kudüs’ün düşmesi Ortadoğu’daki Büyük Savaş’ta büyük dönüm noktasına işaret ediyordu. Osmanlılar 1917 sonlarına gelindiğinde büyük sembolik değere sahip üç şehri temsil etmişti; Mekke, Bağdat ve Kudüs. Bu kayıplar, Osmanlı cihadına ağır bir darbe vurmuştu. 1917’nin sonuna gelindiğinde Osmanlılar henüz mağlup edilememişti, fakat Büyük Savaş’taki hedefleri artık zafer değil, hayatta kalmak olmuştu. Osmanlılar Büyük Savaş’ı kaybetmişti. Bu ulusal bir felaketti, fakat eşi benzeri görülmemiş bir şey değildi. Osmanlılar 1699’dan beri girdikleri savaşların çoğunu kaybetmişlerdi ve yine de imparatorluk hayatta kalmıştı. Fakat Osmanlılar Büyük Savaş’tan sonra barış için müzakerelere girişince, daha önce hiç böyle bir çıkarlar hizipleşmesiyle karşılaşmamışlardı. Muzaffer güçlerin ve Türk milliyetçilerinin birbiriyle çatışan talepleri arasında kalan Osmanlılar yenilginin büyüklüğünden ziyade, barış şartlarının sonucu olarak nihayetinde çöktüler. Büyük Savaş’ın bıraktığı miraslar, bu zamana dek dünyanın diğer tüm parçalarından daha çok Ortadoğu’da hissedilmeye devam ediyor. Yöntem Eugene Rogan’ın bu eserinde nicel ve nitel verilere yer verilmiştir. Nicel olarak, asker sayılarına yer verilmiştir. Nesnel ve açık bir anlatım vardır. Kronolojik bir anlatım benimsenmiştir. Tarihlere sıkça yer verilmiştir. Haritalar, belgeler, arşivler, tezler, koleksiyonlar ve fotoğraflardan sıkça yararlanılmıştır. Şiirlere yer verilmiştir. Özellikle eski dönem fotoğraflarına, kısa açıklamalar ekleyerek bu doğrultuda bir anlatım benimsenmiştir. Kitabın içindeki anlatımlarda, sıkça arşivlerden alınan bilgilere yer verilmiştir. Sayfanın alt kısımlarında bunlara açıklamalar getirilmiştir. Birçok farklı belgeden yararlanılmıştır. Fotoğrafların sık kullanılması eserin görsel zenginliğini arttırmıştır. Kaynaklar Kitabın sonunda, eser de kullanılan arşiv kaynaklarından bahsedilmiştir. Birçok ülkenin arşivinden yararlanılmıştır. Londra’da bir müzeden alınan koleksiyon belgelerinden yardım alınmıştır. Doktora tezleri ve yayımlanmış kaynaklar ışığından bu eser ortaya konmuştur. Çeşitli şiirlere yer verilmiştir. Genel anlamda birçok farklı tür kaynaktan toplanan bilgileri harmanlayarak bir eser ortaya konmuştur.
Osmanlı'nın Çöküşü
Osmanlı'nın ÇöküşüEugene Rogan · İletişim Yayınları · 20173 okunma
·
124 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.