Gönderi

256 syf.
·
Puan vermedi
·
15 günde okudu
Bence “Ruhunu Kaybeden Adam”... Cengiz Dağcı ile tanışma kitabı oldu bu roman. Daha önce hiç okumadığım bir yazar. O yüzden yazarla ilgili şu an için söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Romanda Gamalı Haç ile Kızılhaç arasında kalan Kırım-Tatar-Özbek-Kazak Türklerinin yaşadığı dram, Türk’ün Türk’e kırdırılması politikaları etkili bir şekilde ele alınmış. Kendi tarihimizden de zaten bildiğimiz şeyler ama böyle okuyunca insan yine de kendini kötü hissediyor.. Kitabın başlarında ve çok büyük bölümünde Sadık Kemal Turan’ın ‘hatıralarının’ dayanılmaz acılar barındırdığı anlatılmış. Zaten hep flashback ile ilerliyor roman. Böyle savaş kitapları hep bu şekilde yazılıyor galiba. Okuduğum savaş unsuru içeren kitaplarda hep bunu gördüm. Mesela, Ateşten Gömlek. Sonra dünya edebiyatının modernist romanlarından biri olan ‘MRS. Dalloway’. Hep bir geriye dönüş ile, anıları hatırlama vasıtasıyla yazılmış kitaplar bunlar. Yurdunu Kaybeden Adam ile Halide Edip’in Ateşten Gömlek romanındaki baş karakterleri birbirine çok benzettim. Sadık Kemal’i okurken Peyami’yi hatırlamamak elde değildi. İkisi de hatıralarıyla boğuşarak geçirdi ömrünü. Birisi gerçekten öldü diğeri ise ölmedi ama ölse daha iyiydi diyeceğimiz bir hale geldi. İnsanın kendini bir yere ait hissedememesi kadar kötü bir duygu yok. Sadık Kemal bu duyguya kurban etti ruhunu. Yaşadıkları ona, ne hissedeceğini unutturdu. Onu kalpsiz, duygusuz hale getirdi. Onu düşmanlarına benzetti. İçinde bir köşede küçük de olsa hep bir Kırımlı Sadık Kemal kaldı ama o da artık ruhunu kurtarmaya yetmedi. Sonunda da zaten hayalini kurduğu, bir gün kurtulacak diye beklediği, istiklali uğruna bütün eziyetlere katlandığı vatanına dönmeyi istemedi bile. Neden? O kadar çok benzedi ki Almanlara, Ruslara; yüzü yoktu vatanına dönmeye artık. Vatan o kadar kutsaldı ki, Sadık Kemal’i, özünden uzaklaşmış haliyle birlikte kabul edemeyecekti. Sadık Kemal’e göre bu büyük ihanetti vatanına karşı. Sadık Kemal’in şu sözleri kitabın özetiydi: Yüzüme bir bak! Türkistanlı’ya benziyor muyum? Ukrayna’da, Almanlara karşı harb ederek bir eve girmiştim. Evde annesiyle birlikte bir kız vardı. Annesi beni görür görmez: ‘İvan geldi! İvan geldi’ diye haykırmıştı. Sonra kızı, benim kocasına benzediğimi söyledi. Ukraynalı İvan’a benzediğim kadar Polonyalıya da benzerim heralde... Kitap bana ‘Sırplar bize ne yaptıysa biz de karşılık olarak aynısını yapmalıyız’ diyen askerlerine, ‘Sırplar bizim öğretmenimiz değil.’ diyen Bilge Kral ve söylediği şu sözü hatırlattı: Savaş, ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir. (Aliya İzzetbegoviç) Romanın unutamadığım sahnesi ise, Sadık Kemal Turan’ın Muhan adlı askerin kendi arkadaşları tarafından kurşuna dizilmesi gibi korkunç bir emre karşılık, hiç olmazsa askeri mahkemede yargılanması gerektiği konusundaki itirazına Alman komutanın verdiği tepki oldu: Biz sizi esir kamplarından aldık, giydirdik, esirlikten kurtardık!.. Muhakeme olmadanmış!.. Alman üniforması giymekle benden böyle sual sormaya hak mı kazandın sanıyorsun!.. Dediğimi yap! Yapmazsan, ölecek yalnız o hain olmayacak!.. Hayatta kalanlarsa esir kamplarına!.. Haydi marş! (Sayfa 176) Keyifli okumalar dilerim.
Yurdunu Kaybeden Adam
Yurdunu Kaybeden AdamCengiz Dağcı · Ötüken Neşriyat · 20201,570 okunma
··
1 artı 1'leme
·
407 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.