Ernest Hemingway’in “bir boğa, bir erkek ve bir çubuğa asılmış bir parça kırmızı şayak kumaşın yaratabileceği duygusal ve ruhsal güzellik” dediği fiesta brava (boğa güreşi festivali) hakkında yazılmış ve bu eseri okudum bitti arkadaşlar.
Kitaba ilk başladığımda konunun sadece, giriş cümlesinde bahsettiğim fiesta brava hakkında olduğunu düşündüm ama daha ilk yüz sayfa bitmeden kitabın büyüsüne kapılmıştım bile. Daha önceki okumalarımdan dolayı (Rüzgarın Gölgesi ve Pan’ın Labirenti) İspanya tarihini (özellikle iç savaş dönemi 1931-1936 ve sonras) çok merak ediyordum. Bu bakımdan kitap inanılmaz akıcı, sarsıcı ve dürüst bir şekilde dönemi bize aktarmış.
Bunun yanı sıra; İspanya’nın en ünlü, zengin ve rekorlara imza atmış Matadoru olan El Cordobes’in (Manuel Benitez) nasıl, açlıkla, zorluklarla mücadele ederek, nasıl aşağılanmasına, dövülmesine, sövülmesine rağmen rüyasından vazgeçmediğin okurken ben de onunla aynı acıları, heyecanları, açlığı isyan ederek ve hissederek okudum.
Bu arada gerçek hikayeye dayanan kitabın, yazım aşamasının iki yıl sürdüğünü, El Cordobes ve yakınlarının anılarının, yüzlerce mülakatın ürünü olduğunu da ekleyeyim.
Bundan iki sene önce hiçbir fikrim olmadan fuarda (sanırım ismi beni çekmişti) almış olduğum kitabı kitap insanları grubumuzdan arkadaşlarla canım filiz çevirisiyle okuduk.
Bu büyülü ve etkileyici kitaba mutlaka şans vermenizi, elinizdeyse daha geciktirmeden mutlaka okumanızı tavsiye ederim, ben çok ama çok severek okudum arkadaşlar.
“Don Carlos hayatını fakir insanlara umut etmeleri için bir sebep vermeye çalışarak harcamıştı ama hayat, bu iyi kalpli rahibe çaresizliği öğretmişti. Manolo Benitez gibi gençleri boğa aramak için çayırlara yönlendiren duyguyu gayet iyi biliyordu.”
