Gönderi

331 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 10 days
Az Spoi - Okuyanlar Yorumlarını Yazarsa Sevinirim
" Gözlerimizin görmemesi ne büyük bir eksiklik, görmek, görmek, belli belirsiz birer gölge halinde bile olsa görebilmek, bir aynanın önünde durmak 'bu benim yüzüm diyebilmek..." alıntısıyla başlamak istiyorum. Hakikaten değerini bilemesek ve her ne kadar diğer duyu organları da değerli olsa da GÖZ/GÖRMEK büyük bir nimet. Hayata açılan penceremiz. Kitabı okurken en temel ihtiyacını yerine getiremeyen kişilerin yerine bir an görmediğimizi düşünmek dahi hayatı anlamsız kılabiliyorken 'acaba görmeyen insanlar hayata nasıl tutunabiliyor' diye düşünmeden edemiyorum. Peki ya bakabildiği halde göremeyenlere ne diyeceğiz? Gerçekler apaçık ortada iken göreyemen/anlayamayanlara ne anlatabiliriz ki? Belki de görmek istemediklerindendir, ne dersiniz? Belki de gördükleri zaman hatalarını/yanlışlarını/çaresizliklerini/pişmanlıklarını fark edeceklerindendir ki bakar kör olmayı tercih etmişlerdir ya da görüyorlar ama ""amacına ulaşması için çoğu kez yalanlarla maskelenmesi gerekiyordu. (syf 131) cümlesine uygun olarak şunu diyebilir ki " içinde sakladıkları amaca/hedefe göre gerçeği bile bile saklamaya çalıştılar ." Ama gerçekler er ya da geç ortaya çıkacaktır. "kör olduğumuz anda zaten kördük, korku bizi kör etmişti, korku yüzünden körlüğümüz sürecek.(syf 136) Ne kadar da güzel/doğru/haklı bir cümle. Fiziksel olarak kör olmayıp kalben/vicdanen/ruhen kör olanlar zaten kör olmuş, çevresindeki adaletsizliğe kör, açlığa kör, çaresizlik içinde kalan insanlara kör, dininden/ırkından dolayı işkencelere/dışlanmalara maruz kalanlara kör, ailesinin yardımseverliğine/sevgisine kör, komşusunun yardıma ihtiyaç duymuş olma durumuna kör, bu kör insanların illa gözlerini kaybetmesine gerek yok. Onlar zaten hep kördü ve ebediyyen kör kalacaklar. ( İsanlıklarını fark ederlerse ne ala.) Ya korktuğu için körmüş gibi davrananlara ne diyeceğiz? "Susma sustukça sıra sana gelecek." sözünü duymazlıktan mı gelirler yoksa anlamamazlıktan mı? Ya bir gün onlar da maruz kalırsa adaletsizliğe/çaresizliğe/dışlanmalara? Eğer bir ihtimal insanlığına kavuşacaklarsa umarım onlar da aynı şeyleri yaşarlar. (Bu beddua değil dua sayılır. Belki de içimizdeki acı çeken tarafımız dile getiriyor diye dilimizden beddua gibi çıkmış olabilir ama dua olarak kabul edile.) "utanma duyguları eksik olduğu için kursaklarını dolduranlar hep olmuştur, ama bizler, hiç hak etmediğimiz bu en son onurdan başka elimizde bir şey kalmadığından, hakkımız olan şey için savaşabileceğimizi kanıtlayalım.(syf 199). Bu alıntıyı haya denen insani duygusunu kaybedenlere ithafen buraya yazıyorum. Kitapta bazı körler diğerlerine haydutluk yapıp en değerli eşyalarını ve eşyalar bitince de kadınların bedeninin yemek karşılığında kendilerine verilmesini istiyor. Kadınların eşleri de buna göz yumuyor. Yani "karnım doysun da karımın benden başkasıyla olması hiç önemli değil" demek isterler. İşte utanma duygusunu kaybeden veya hiç bu duyguya sahip olmayan insanların durumu ortada. Karnın doyacağına geber daha iyi. Peki bunu bilip de engel olmayan nöbetçilere/askerlere/bakanlara/yöneticilere ne demeli? (Körleri karantinaya alıp insanlık dışı ortama maruz bırakan herkes zaten körleşiyor. Körlerin ülkesi cehenneme dönüyor. İşte adalet buna denir, yardım eli uzatmaz çare aramazsan sen de aynı duruma maruz kalırsın.) Bu durumu ülkenin şuanki durumuna yoracak olursam şunları da söyleyebilirim ; Yöneticide utanma duygusu varsa kendini değil vatandaşını düşünür, vatandaşının tek bir koyununu dahi bir kurt kapsa kendini sorumlu tutar Hz.Ömer gibi... Utanma duygusu yoksa vatandaşının sırtından geçinir, kanını emer, donuna kadar alır. Utanma duygusu varsa evine ekmek götürmek için işçi olarak günün 15 saatini çalışarak geçirip de çocuklarına vakit ayıramayan vatandaşına daha onurlu bir yaşam daha uygun iş imkanı sunar. Fabrika kuran Atatürk gibi... Utanma duygusu yoksa koltuğunu kaybetmemek için her türlü adaletsizlikle/sahtekarlıkla çalıp çırpar da çocuklarını madende kaybeden yaşlı amcaya sadece kara bir lastik alır. Utanma duygusu varsa ister beyaz ister zenci ister ateist ister mümin olsun adaletli davranır da oturduğu koltuğu hak etmiş olur hem yönettiklerinin gözünde hem de inandığı Tanrı'nın nezdinde. Konudan sapmış oldum diyebilirsiniz ama tüm bunlar bakar körlerden kaynaklı, görmek istemeyenler yüzünden yaşanıyor. Lütfen görün-gösterin, anlayın-anlatın, fark edin - fark ettirin, bilin-bildirin ve bunların olabilmesi için de okuyun-okutturun. Ama okuduğu halde cahil kalanlara ne diyeceğiz? Bu pilav çok su götürür. ...... "aslında hepimiz az çok katil sayılırız.(syf 317)" işte "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" atasözüne karşılık bir alıntı daha... Herkes kendi imkanına göre "elini taşın altına koyarsa" bu dünya daha güzel bir hale gelecektir. Kitapta karantinadan büyük bir yangın sebebiyle kurtulan 7 kişinin içinde diğer 6 kişinin sıkıntılarını/bakımını/yemeğini üstlenen doktorun karısı mucizevi şekilde kör olmuyor. Belki de yaşanan zalimliği, yöneticiler tarafından sunulan yetersiz imkanları, insanların çok basit bir şekilde yok edildiği (körlük bulaşmasın diye askerler tarafından körlere ateş açılır) insan hayatının değersiz kılındığı o vahşet ortamını görmesi gerekiyordu. Kitabı beğendim mi? Sizce? ☺☺ Beğenmek bir yana ilk defa ilgi alanıma girmeyen konuyu içeren bir kitabı elimden bırakamadan merakla/heyecanla/ üzüntüyle/acıyarak okudum. İsimsiz bir ülke, isimsiz kişiler, isimsiz şehir... Bu vahşet her yerde yaşanıyor bundan dolayı isim olarak ülkeye dünya tüm ülkeleri kullanabilir, isimsiz yöneticilere adaletsiz iktidarların ismini verebiliriz. Baktığın ve gördüğün duruma göre de değişebilir. Ama eğer evrensel duygulara sahipsek yanlışı göreceğimize eminim... Tek bir konuda aklım takılı kaldı. Nokta ve virgülden başka noktalama işareti kullanılmamış. Özellikle çok ihtiyaç duyulan konuşma çizgisi (-) hiç kullanılmamış. Diyaloglar iç içe girmiş, satır atlamadan kimin konuşulduğu da belli olmadan. Eğer yazarın diğer kitaplarının da bu şekilde olmadığını bilseydim bu duruma şu yorumu yapardım; Zaten herkes kör ve herkes imkanı olduğu zaman acımasız/katil/vurdumduymaz oluyorsa, herkes az da olsa yani küçük bir konuda dahi adaletsiz davranıyorsa ya da herkes melek görünmeye çalışıyorsa, herkes isteyerek/istemeyerek bazı durumlarda maske takıyorsa o halde cümleleri kimin kurduğunun ne önemi var? Bu iyimser/kötümser davranışlara sahip herkes o cümleleri kurabilir değil mi? Kitabın sonunda herkesin gözü görüyor. Demek ki GÖRMEK kitabını da okumak gerek. Acaba gerçekten görecekler mi? Görmedikleri zaman yaşadıkları eksiklikleri/pişmanlıkları/hataları düzeltebilecekler mi? Göreceğiz. ☺
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022104.4k okunma
·
66 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.