Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

264 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Ölüm her yerde
Veba, insanlığın karşılaştığı ilk büyük salgın. İlk olarak  MÖ 429-426 yıllarında Yunanistan'da görülmüş, 100bine yakın insan ölmüş  165-180 yılları arasında bu kez Roma İmparatorluğu'nda görülmüş veba. Doğu seferinden dönen askerlerin getirdiği hastalıkta ölenlerin sayısı 5 milyon. Sonra bu kez Bizans topraklarında görülmüş 541 yılında. Tüm önlemlere rağmen İstanbul'a da ulaşmış. Nüfusun %40'ının 25-50 milyon insanın öldüğü söyleniyor. Ama veba'nın verdiği en büyük kayıp 1347-1357 yıllarında. Kara Ölüm diye adlandırılan ve diğer kıtalar ve bölgeler henüz keşfedilmediğinden tüm dünya diyebileceğimiz Avrasya ve Kuzey Afrika'da görülen bu salgında 75-100 milyon  insan ölmüş. Kara Ölüm, bu kadar ölümü ardında bırakıp gitmemiş aslında.  Kayıpların çokluğu, yaşananlar, insanların din kavramını sorgulamasına yol açtığını, ortaçağdaki din odaklı yaşamın yerini Rönesans kavramına bırakmasına etken olduğunu söyleyenler de var. Büyük Veba Salgını'ndan sonraki yıllarda veba tekrar tekrar görülmüş Dünyanın birçok yerinde. Zaten tamamen biten kaybolan bir şey de değil. Birkaç yüzyılda bir hep yeniden ortaya çıkmış. Mesela Osmanlı zamanında 1467-1836 yılları arasında sayısız veba salgını olmuş İstanbul'da. Kitap 1665-1666 yıllarındaki Londra Veba Salgının ortasında kalan birinin yaşadıklarını aktarıyor kendi gözünden. Uzak mahallede görülen ilk vakalar, ölümlerin artışı, hızlı yayılma, her yerde ölüm, insanların vebaya karşı yaşam mücadelesi, yöneticilerin aldığı tedbirler, doktorların çaresizce mücadeleleri, tüm bu kötü koşullara rağmen insanların dini duygularından para kazanmaya çalışanlar, çare buldum diye ortalıkta gezinen şarlatanlar, kıyamet alameti deyip ortalığı daha da karıştıran meczuplar. Tarihi bilgiler okuyor gibi başlayan kitap birkaç sayfadan sonra birden boğucu bir havaya bürünüyor. Sürekli mahalle mahalle ölüm rakamları, her mahallede görülen ölümler. Ölüm, ölüm, ölüm. Bir kitap değil de ölüm kitabı okuyorsunuz sanki. Okuduklarınız iç karartıyor ve bunaltıyor sizi. Yalan değil, birkaç kez niye okuyorum, niye bu bunalımı yaşatıyorum kendime dedim, ki hiçbir zaman bir kitabı yarım bırakmayı düşünmedim. Ama o ilk sayfalar, sürekli ölüm, vebaya yakalanan insanların yaşadıklarını okumak, kafamda onları canlandırmak bayağı hırpaladı beni. Bu da sanırım yazarın, o kasvetli, boğucu, her yerin ölüm olduğu çağın Londra'sını, vebanın ölümcül korkunçluğunu aktarmasındaki başarısı olsa gerek. Bazı yerlerde tekrarlar olsa da, belki güçlü bir edebi metin olarak yazımı değerlendirilmese de, şu bir gerçek ki o günkü şartları, sıkıntıları, yaşananları hissettirmekte çok başarılı. Belki de bunda Defoe'nin gazeteci kimliği ön plana çıkmakta. Sanki olay yerinden bildiren bir muhabir gibi olayları yorumsuz, birçok farklı açıdan ve tüm ayrıntıları ile aktarmakta bize. Zaten içinde bulunduğumuz pandemi şartlarını ve son bir buçuk yıldır yaşadıklarımızı da düşününce kitabın vuruculuğu iyice artıyor. Bir de, geçen yıl bu zamanlarda okuduğum Camus'nun Veba'sında olduğu gibi, bu kitapta da yüzyıllar geçmesine rağmen değişmeyen durumları, olayları görünce insanın şaşkınlığı daha da artıyor. Yaşadığımız bu sıkıntılı günlerin öncesindeki sıkıntıları da görmek, geçmiş yıllardaki salgınlarla ilgili kitapları okumaya devam ediyorum.  Belki bu dönemde bir de bu yapılır mı diyebilirsiniz. Bilmiyorum. Belki oradan güç alıyorum, belki yüzyıllar geçse de hep bir şekilde doğanın üstünlüğünü görüyorum, belki de o üstünlüğü kabul etmek ve doğaya kafa tutmaktan vazgeçmemiz gerek diyorum, belki de tarih değişse de insanın hep aynı kaldığını değişmediğini görüyorum. Dedim ya gerçekten bilmiyorum. Benim gibi düşünüp merak edenlere tavsiyemdir. Benzer şekilde tarihi salgınlar ile kitap önerilerinizi de beklerim. Önce Sağlıcakla. Sonra kitapla.
Veba Yılı Günlüğü
Veba Yılı GünlüğüDaniel Defoe · İş Bankası Kültür Yayınları · 2020852 okunma
·
347 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.