Gönderi

Bütün dünya bilir ki kral Faruk, cehaletinden cesaret alan Kavalalı Mehmet Ali’nin torunlarındandır. Tamamen idareden aciz kalıp, tacını muhafaza edemeyeceğini anlayınca; saltanatını sürdürmek sevdasıyla –kimi satılmış bilginleri de oyuna getirerek– evlad-ı Resulden olduğuna dair karar çıkartıyor, bunu halka duyurmaları için de hatiplere emir veriyordu. Bu korkunç kararın okunduğu hutbeye göre, güya kral mütevazı olduğu için bu mukaddes sırrı bugüne kadar saklı tutmuş. Kendi aklınca güya halk Seyyiddir diye kendisine saygıyla bağlanacak, “Seyyidlerin dokunulmazlığı var.” diye hata ve kusurlarını görmezden gelecek. “Kul teftişte, Allah ne işte?” denildiği gibi, Allah da peygamberinin süfli bir gayeye alet edilmesine razı olmazdı. Bu uğursuz duyurudan üç gün sonra, kral Faruk tahtından alaşağı edildi. Kendi aklınca hayatını öylesine garantiye almıştı ki saldırıya uğradığında en ağır silahlar dahi etkisiz kalsın diye kendisini ve yanındakileri korusun diye bütün saraylarına çelik duvarlar yaptırmıştı. Ama çi fayda? (ne fayda) Allah’ın takdiri kulun tedbirini bozuyor işte.
Sayfa 512Kitabı okudu
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.