Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

239 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Bu hafta Meliha Öz’ün yazdığı Nekro Porta / Ölüler Kapısı adlı kitabını okudum. Kitap, Öz’ün ilk kitabı olmasına rağmen Tahsin Yücel anısına verilen YILIN ROMAN’ı Ödülü’nü kazanmış. Bu da kitabı daha cazip hale getirdi ve umduğundan hızlı okudum. Roman, 6. Yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinapolis’te geçiyor. Konu memleketim olunca akan sular duruyor. Geçmişi ile ilgili olsa da okumak keyifliydi. Doğu Roma’nın görkemli günlerden çöküşe nasıl evrildiğini anlatıyor. O dönemde yaşanan Nika ayaklanmasını anlatırken arka planda o günlere nasıl gelindiği, toplumun sosyokültürel yapısı, alışkanlıkları, dine bakışı, siyasi oluşumları, inançları, entrikaları aktarılıyor. Bir gece Yedi Tepeli Babil’de, yedi kişi değişik yorumlara açık, korkunç bir geleceği haber veren aynı kabusu görürler. Her biri farklı yorumlar, kabuslarını kimseyle paylaşmazlar ama fitil ateşlenmiştir. Onlar için kıyamet başlamıştır. Çünkü başlarına gelecek felaketin yangın ve depremden çok barbarların şehri ele geçirmesi olmasından korkuyorlardır. Kitabı okurken dikkatimi çeken birçok şey vardı; bir kısmını daha önceden bilsem de okuyunca tekrar anımsadım. Hristiyan ağırlıklı olsalar da diğer din mensupları da var ama kahinlere, büyücülere inanmaya devam ediyorlar. Olacaklar ya da olmasını istedikleri şeyler için bunlardan medet umuyorlar. Rüyalarını kahinlere yorumlatıyorlar. İmparatorluk’ta halkın en büyük eğlencesi Hipodrom’da yapılan at arabası yarışlarıydı. Hayatın merkezindeydi, yarış günleri hipodrom hınca hınç doluyordu. Tam anlamıyla fanatizm vardı. Taraftarlar ikiye bölünmüştü. Hipodrom da aynı şekilde iki kısma ayrılmıştı, taraftarlar ona göre oturuyorlardı. Maviler, imparatorluk locasının sağına, Yeşiller ise solundaki sıralarına geçip heyecanla geçit töreninin başlamasını bekliyorlardı. Yarışlar başlayana kadar cambazlar, hokkabazlar, taklacılar, soytarılar, şaklabanlar, dansçılar gösteriler yaparak halkı oyalıyor, eğlendiriyorlardı. İmparatorun durduğu yer takımlara eşit mesafedeydi ama Mavileri tutuyordu. Yeşiller, varlıklı Mavilerin kayırıldığını düşünüyorlardı., İmparatoru affetmiyorlardı. İster yarış, ister spor, ister başka bir şey olsun halkın herhangi bir sebeple bölünmesi kimin işine gelir? Oysa “Birlikten kuvvet doğar.”, “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” Gibi atasözlerimiz bizi birliğe, beraberliğe davet etse de en eski taktiktir ‘Böl ve Yönet’. Maalesef bölünenler ise bunu fark etmezler. Kitapta adı çok geçen Yılanlı Sütun’dan biraz bahsedeyim; Constantinapolis’ten günümüze kalan, o dönemde Hipodrom’da olan, birbirine dolanmış üç piton yılanının olduğu bronzdan yapılmış olan antik anıt. Günümüze ulaşan bölümü 29 boğumdur, üst ve alt bölümleri kırıktır. Üç yılan kafasından ikisi kayıptır, üçüncüsü ise İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır. Dikildiği dönemde büyülü olduğuna, şehri sürüngen ve böceklerden koruyacağına inanılıyordu. Bir bölümde yazar; “İnsan bazen bir şehre tutunabilir, o şehirle arasında hiç kimsenin akıl erdiremeyeceği bir bağ olabilir ve insan bir şehir yüzünden ağlayabilir.” Diyerek çok güzel ifade etmiş. Çoğumuzun böyle bir bağı vardır farkında olmasak bile, yoksa memleketimiz olan şehrimizi övünerek söylemeyiz. Bu bağ sadece şehirle değil bir ilçe ya da mekanla da olabilir. Yazar, Hipodromdaki yarışı, meydandaki şenliği, forumdaki infazları, isyanı, yağmayı, yangını en ince ayrıntısına kadar öyle güzel betimlemiş ki her şey gözünüzde canlanıyor, sizi içine çekerek 3 boyutlu bir filmin içinde gibi beraber yaşıyorsunuz. Bu arada kitaptaki karakterlerden en çok Elias’ı sevdim. Neden derseniz eeee atalarımız ne demiş: “Deli deliyi, imam ölüyü sever.” Bende bu yüzden Elias’ı sevdim. Kitabı okurken bir taraftan da aklınıza bazı sorularda takılıyor; 7 kişinin gördüğü kabus gerçekten barbarların gelişini mi haber veriyor yoksa aydınlanması gereken başka sırlar mı var? Bu kabusu neden sadece yedi kişi görüyor? Kabusu gören bu yedi kişinin seçilme sebebi nedir? Kitaptaki hikayeyi daha iyi anlamak için dönemi araştırdım. Bazı notlar aldım, bunlardan birkaçı: *Yeşiller, tüccarlar ve zanaatkarlardan (şehirliler), Mavilerse toprak sahipleri ve çiftçilerden (köylüler) oluşuyordu. *İsyanın en önemli sonuçlarında biri Hipodromla ilgiliydi. Yarışlar durduruldu ve Hipodromdaki kamusal toplantılara son verildi. Hipodrom sadece bayram ve özel günlerde kullanıldı. *Nika İsyanından sonra yangınlar söndürülünce harabeye dönen şehrin imarı başladı. Yeniden yapılanmada dünyanın en büyük mabedi de vardı: Ayasofya… *İstanbul’a girişler kontrol altına alındı. Şehirde ailesi, malı ya da işi olmayan göçmenler surlardan içeri giremeyecekti. Bence en güzel karar. Bugün de uygulansa şehrin sorunlarına çözüm olur belki. Bunu günümüzde uygulayan ve başarılı olan şehirler var.
Nekro Porta
Nekro PortaMeliha Öz · Şule Yayınları · 201955 okunma
·
160 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.