Ferhat dostu için kesti kayayı
Onun muhabbeti şirine düştü
Kays Mecnun olduda buldu Leyla’yı
Ahiri dağların kırına düştü
Zülfün kemendine olmuşum berdar
Düştüm ateşine beni yakmaz nar
Muhibim kılınsın Cabir-ül Ensar
O da Şah aşkına fırına düştü
Bülbülün feryadı gülşene layık
Pervane aşıklar şeme muvafık
Bendesiyem yare olmuşum aşık
Çünkü aşıklığım deruna düştü
Hilal kaşın gördüm bi-mecal etti
Anber-i serayı saçın mahvetti
İnci dişin vasfı deryaya yetti
Keşanlık denizde derine düştü
Cananıma verdim ben dil ü canı
Aşık olur maşukunun kurbanı
Esrarın madeni dostun dehanı
Velayet ehlinin sırrına düştü
Çokları esrar-ı Hakk’tan şaştılar
Hakk’ı koyup haksızlığa düştüler
Ademler ademe kuyu eştiler
Her kişi eştiği yerine düştü
Tutmuşlar cihanı eller hep bir bir
Aşktan taşra düştü Figani fakir
Tevekkel ol yare kurmaya tedbir
Cümle aşıkların serine düştü
Kays: Mecnun
Ahir: sonuncu, sonraki, son.
Zülüf: şakaklarda sarkan saç, sevgilinin saçı.
Kemend: eskiden idam için boyna geçirilen yağlı urgan, ip.
Berdar: asılmış, yukarı kaldırılmış.
Nar: ateş.
Muhib: seven, sevgi besleyen, dost.
Cabir: zorlayan, cebreden.
Ensar: Hz. Muhammed’e hicret zamanında yardım eden Medineliler.
Gülşen: gül bahçesi, gülistan, gülzar.
Şem: mum, balmumu..
Bende: kul, köle.
Derun: iç, içeri, öz.
Bi-mecal: güçsüz, kuvvetsiz, dermansız, takatsız.
Anber: güzel koku.
Seray: Ay gibi güzel, guzellerin başı.
Vasf: tarif, izah.
Keşan: sürükleye sürükleye, zorla çekerek, götürerek.
Dil: gönül.
Maşuk: sevilen, aşık olunan.
Esrar: gizler, sırlar.
Dehan: ağız.
Velayet: velilik, otorite.
Taşra: hariç ve dış taraf.
Tevekkel: herşeyi oluruna bırakan.