Striker etrafa göz gezdirdi.
Alan, yıkılan binanın kalıntılarıyla kaplıydı.
Dikkatini bir kez daha odaya çevirip, Mandy’nin eşyalarını
incelemeye başlayacakken, pencereden gördüğü bir şey çekti dikkatini:
güneşin soluk ışınlarıyla parlayan metalik bir şey vardı dışarıda.
Pervazda, pencerenin hemen dışında, bir daire biçiminde
cam bir kapağı olan ufak bir nesne duruyordu.
Bir kamera.
Odanın içine çevrilmişti.
Striker pencereye tutunup açmaya çalıştı,
ama çerçeve zamanla çürüyüp şişmişti.
Dolayısıyla, pencere fena halde sıkışmıştı. Açılması da imkânsızdı.
Kamerayı pervaza her kim yerleştirdiyse, bunu dışarıdan yapmıştı.
Striker bunun nasıl yapılmış olabileceğini düşündü.
Daha yakından bakmak için öne eğildi ki arkasından hafif ve hışırtılı
bir ses geldiğini duydu. Neyle karşılaşacağını bilmeksizin arkasına baktı.
Bir, iki saniye sonra rahatladı.
Duyduğu ses cansız bedenden çıkan havanın sesiydi
– beden çürümeye başladığında meydana gelen normal bir olaydı.
Derin bir oh çekip tekrar pencereye odaklandı.
Gördüğü şey onu şoke etti.
Kamera orada değildi.
(…)