Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Açlık Hikaye
Bir keresinde arkadaşlarından birine anal sekse olan düşkünlüğünden bahsetmişti ve adı hemen "kıç becerene" çıkmıştı. Bu kelimeden nefret ediyordu. Bu izah edemediği bir saplantıydı işte. Sadece karanlıkta yapıyordu ve hemen ardından da karanlıkta duş alıyordu. Ayrıca bu işin içindeki ironinin de farkındaydı: yemek yemi eylemi, dışkılamak eyle­minden bahsetmeye bile gerek yok, midesini bulandırıyordu. Bu nedenle de çok zayıf bir adamdı, neredeyse sadece protein içeren bir iki gıda ve salatayla besleniyordu. Karısı ise giderek şişmanlamıştı. Bir seneden fazla süredir seks yapmıyorlardı. Karısı bu denli çok kilo almasını bir dizi düşük yapma­ sına ve doktorun asla çocuk sahibi olamayacaklarını söyle­miş olmasına bağlıyordu. Tanıştıkları zaman hafif kiloluydu ama artık iyice şişmanlamıştı. Adam o kadar uzun zamandır porno kanallarına bakıp mastürbasyon yapıyordu ki artık gördükleri onu tahrik bile etmiyordu. Çaresizdi ve karısıy­la yeniden cinsel ilişki kurabilme umuduyla ona dokunma­ ya karar verdi. Kadın yan tarafı n a dönmüş uyuyordu. Tüm gücüyle uğraşıp, onu yüz üstü çevirdi ve geceliğini sıyırdı. Kadının baldırları adamın kalçası kadardı, kalçası ise adamın beli genişliğindeydi. Yine de şehveti mide bulantısına ağır bastı. Kadının içindeki o kirli yere girmekten başka bir şey düşünemiyordu. Kadının kalça derisi sarkık ve buruş buruştu ve adam bir süre sonra anladı ki ne kadar uğraşırsa uğraş­sa kıç deliğini bulamayacaktı. Kadının uyanıp, ona baktığını görünce geri çekildi. Bir şeyler yapılması gerekiyordu. İş yerinden iki haftalık izin aldı. Arabanın bagajını gizlice bir şeyler yükledi. Ve ardından karısını alıp dağa doğru yola çıktı. Kadına böğürtlen ve mantar toplamaya gittiklerini söy­ledi. Kadın et yemeyi seviyordu- sadece pastırma ve sosisle besleniyordu diyebiliriz, hatta sabah kahvaltılarında akşam­ dan kalan biftekleri götürdüğü de oluyordu- dolayısıyla bu yolculuk ona pek de hitap etmedi. Yol boyunca acıktığı için sızlanıp, durdu. Adam onun bu haline hem üzülüyor hem de kızıyordu. Nihayet dağda kamp yapacakları yere geldiler. "Şimdi," dedi adam, "bunu birlikte halledeceğiz. Burada on dört gün kalacağız ve sadece mantar ve böğürtlen yiyece­ğiz ve sürekli kilo alınana neden olan bağımlılıklarını ortadan kaldıracağız." Bu söylediklerini daha önceden kendi kendi­ ne prova etmişti ve kadın şaşkınlıkla ağzını açtığında- yanak denilen et tepeciklerinde açılan küçük bir delikti bu- bir şey söylemesine mahal vermeden "Bu bir müdahaledir," dedi. Kadın gece boyunca kadının ağlama seslerine uyandı. Za­ten uyku haplarına bağımlılığı vardı. Bunun nedeninin ka­dının gece çıkarttığı sesler olduğunu düşünüyordu, midesin­ den gelen gurultular ve çıkardığı gaz sesleri ama bir tarafta n da uyku sorununun daha derinlerdeki, başka bir nedenden kaynaklandığını da hissediyordu. Neticede on dört geceyi at­latmaya yetecek kadar çok hap getirmişti yanında. Bu gece iki tane hap almış böylece kadının gürültüsüne tahammül etmek zorunda kalmadan uykuya dalabilmişti. Kadın ertesi gün epeyce keyifsiz görünüyordu. Adam kendi kendine bunu neden yaptığını bir daha hatırlattı. Bunu kendi gelecekleri için yapıyordu; şimdi acı çekeceklerdi ama daha sonra ödüllerini alacaklardı. "Sen benim nasıl bir açlık çektiğimi anlamıyorsun," dedi kadın. "Sen de benim yanında uyuyabilmek istediğimi, seni ar­zulamayı istediğimi anlamıyorsun. Eskiden yapabildiklerini yapmak istiyorum yani seni düşünüp sertleşebilirmek istiyo­rum." Kadın başını başka tarafa çevirdi, "sertleşmek" kelimesi yüzünden sanki. Adam kadına biraz daha yaklaştı. "Sana ba­kıp, seni becermeyi nasıl da istediğimi düşünmek istiyorum. Evet, seni becermek istiyorum!" "Ben açlıktan ölüyorum!" diye bağırdı kadı n ve gözyaşlarına boğuldu. "Lütfen, tamam ama artık. Bak, çok daha iyi olacağız. Seni Virgin Adalarına götüreceğim. Yıllardır giyemediğin o ma­yolardan giyeceksin. Güneşin altında kumlara uzanacağız ve her şey çok güzel olacak. Buradan ayrıldığımız zaman çok daha başka bir biçimde yaşayacağız." Adam geleceği görebi­liyordu. Güne greyfurt ile başlayacaklardı. Buzdolabı meyve ve sebzeyle dolu olacaktı; üzüm, kivi, çilek, lahana, domates, havuç. Bunları düşünürken hafiften acıktığını hissetti. Açlığı unutmak için yeniden kadının kalçasının bir zamanlar nasıl olduğunu hayal etmeye başladı, her seferinde sanki ilk kez yapıyormuş gibi heyecanlanırdı. Kadının tombul elini eline aldı. "Hayatımız boyunca de­vam edecek değişiklikler için iki hafta küçük bir bedel," dedi. "Ya balıklar?" dedi kadın. "Ne?" "Evdeki balıklarımız." "Ah , onları unutmuşum. Sanırım döndüğümüzde iskelet­lerini buluruz. Dert etme, yenilerini alırız. Hadi şu böğürtlenlerden ye biraz. Çok lezzetliler. İkinci gece de aşağı yukarı ilk gece gibi geçti. Tek fark kadının artık inleyerek değil hıçkırarak ağlamasıydı. Adam haplardan ekstra bir yarım doz daha aldı yine de uyuyamadı. O bildik can sıkıntısı başlamış yine ve adam karısına öfkeyle baktı ama zihni yavaşlıyor gibiydi ve biliyordu ki bir anlığına hiçbir şey düşünmese uykuya dalabilecekti. Çadırın içi epey­ ce sıcaktı ve tuhaf bir koku vardı. Kendi kendine bunların hiç birinin önemli olmadığını .söyledi; uyu artık dedi. Sonunda bir hap daha aldı ve haplar· hafif bir mide bulantısı yaratıysa da nihayet uykuya daldı. Sonraki gün öğleden sonra kadın yere bağdaş kurmuş oturuyordu, yüzü epeyce solgun görünüyordu, kamburu çık­mıştı ve ağlamaya devam ediyordu. Adam onun yanaklarının hafiften zayıflamış olduğunu fark etti ve gülümsedi. Gidip mantar topladı ve kadına sürpriz yapıp sakladığı et bulyonu mantar yemeğinin içine attı. O gece kadının midesinden öyle sesler geldi ki adamın gözüne uyku girmedi. Ormandaki hayvanlardan biri de bu seslerden ürkmüş gibi bağırıyordu. Bir hap daha aldıysa da uyuyamadı. Sonraki gün kadın daha da çökmüş görünüyordu. Ağla­mıyordu ama yere bağdaş kurmuş, ileri geri sallanıyordu. Adamla sadece birkaç kelime konuştu. Bazen gözlerini gökyüzüne dikip, hiç kıpırdamıyor bazen de sanki bir şeyler arı­ yormuş gibi etrafına bakınıyordu. "Beni korkutamazsın," dedi adam. "Ben iyiyim, dolayısıy­la senin de iyi olduğunu biliyorum." Kadın gözlerini adama dikmiş öyle bir bakıyordu ki adam gerçekten de korktu. Kadının bunu fark etmesini istemediği için de başka tarafa bakmaya başladı. "Bu açlık," dedi kadın, "nasıl bir şey olduğunu bilmen mümkün değil." Aslında adam da mantar ve böğürtlenin doyurucu ol­madığının farkındaydı. Öğlen yemeğini yerlerken, "Her şey kafada biter," dedi. "Yemek sadece besi n değeri ile ilgilidir. Hayatta daha önemli şeyler var." Kadın tavadaki mantarlara bakarak, "Mesela ne?" diye sordu. "Aşk, seks gibi." "Hepsi bu mu?" "Bir düşünelim. Hayır. Mesela uyumanın verdiği zevk var." "Aşk," diye mırıldandı kadın. "Seks. Uyumak." Birkaç günü daha böyle geçirdiler. Kadın sessizdi ve za­manın çoğunu gökyüzüne bakarak geçiriyordu. Bazen de yerinden kalkıp, ormanda yürüyordu. Adam onun tuvalet ihtiyacı n ı gidermek için gittiğini düşünüyor o yüzden de onu takip etmiyordu. Kendi dışkısı atık lapa gibi bir şeye dön­müştü ve bu da onu endişeler i diriyordu. Dışkılamak zorunda olunmayan bir hayatın ne kadar güzel olabileceğini düşüne­rek gülümsedi. Kadı n bir kütüğün üzerine oturmuş, kucağına bakıyor, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Kadının ormanda bir şeyler avlamış olabileceğinden şüphe etti ama bunu becerebileceğine de pek ihtimal vermedi. Kadını incelemeye koyuldu, bazı yerlerinin zayıfladığını görebiliyordu. Göbeği, göğüsleri, kolları. Elbette bu bölgeler­ deki deri de sarkmıştı ama eninde sonunda toparlardı. Kadın gün gelecek yine evlendiği kadın olacaktı. Kadının yatakta çıplak uzandığını hayal etti, sırtı kendisine dönüktü ve kıçını havaya dikmişti. Bir ara kendisine bakmak için başını çevi­riyor ve "Bizim için yaptıklarından dolayı teşekkür ederim. Hadi becer kıçımı," diyordu. Bu hayal adamı yine gülümsetti. Adam o gece huzursuz bir uykudaydı. Aldığı tüm ekstra haplara rağmen yarı uyanıktı çünkü kadının kendisini izledi­ği gibi hisse kapılıyordu. Ertesi sabah kadının göz çukurları­nın iyice çöktüğünü fark etti- aslında yüzünün tamamı çök­müştü. Kendisi de bitkin ve açtı (gerçi o buna açlık demezdi) ama yine de mutlu sayılırdı. "Güzel görünüyorsun," dedi kadına. "İlerleme kaydedi­yoruz." Kadın onu onayladı başını salladı ve o sırada mide­sinden bir çığlık koptu. Adam hemen uzaklaştı. O akşam kadın adama daha yumuşak, daha yakın dav­randı. Ateşin başına oturdular ve kadın adama yaslandı. Tüm gün boyunca sessiz, sedasız adamı takip etmişti ve adam onun ruhsal açıdan tamamen çökmüş olabileceğini düşünmüştü. Şimdiyse sürekli "Canım," deyip, duruyordu, tekrar tekrar. Adam kadının pişirdiği bulyonlu mantar ezmesini yedi. Tatlı bir uyku bastırmıştı, bu uykuyu kaçırmak istemiyordu. Ça­dıra gidip haplara baktı; çanta neredeyse boşalmıştı. Bir tane aldı ama işi riske atmak istemediği için bir tane daha aldı ve gidip yeniden kadının yanına oturdu. Kadın gözlerinde sevgi dolu bakışlarla ona bakıyordu. Adamın iyice uykusu gelmişti ve kadının bakışları san k i içini delip geçiyordu. Bu gözlerde sevgi vardı ve eğer bu kadar ağırlaşmış olmasaydı, uzanıp kadını öpebilirdi. Kendisini "iyi hissetmiyorum," derken duydu. "Uzan," dedi kadın. "Daha iyi hissedersin." Kadın hala ona bakıyordu. Gülümsedi. Adam o anda fark etti ki bu bakışlarda sadece sevgi değil bir tür açlık da var. Belli belirsiz bir endişe kapladı içini ama kendini uykuya bı­rakırken, kadının kendisi ile ilgileneceğinden emindi. İster n eden uyandı. Ortalık karanlıktı. Vücudunun bir ta­ rafının fazlaca ısınmış olduğunu fark etti. Gözlerini açmakta zorlanıyordu. İşin aslı onları açık tutmak için mücadele ver­mesi gerekiyordu. Üzerinde ışıklar vardı- yıldızlar- çadırdan ne ara çığlığını hatırlamaya çalıştı. Kafasını yan tarafa çevi­rince daha parlak bir ışık gördü. Bu, alev alev yanan ateşin ışığıydı. Göz kapakları yine düştü. Eliyle gözlerini ovmak istediyse de elini hareket ettiremedi. Bacaklarını da hareket ettiremiyordu. "Ne tuhaf pir rüya," diye düşündü. Ama bunun bir rüya olmadığın ı da hissedebiliyordu ve gözlerini bir daha açmak istedi. .Epeyce zorlandı ama gözlerini açtı. Gerçekten de yu­karıda yıldızlar vardı. Gerçekten de ateş yanı başında yanı­yordu. Midesi açlıktan kazınıyordu, başıysa kazan gibiydi. Karısına seslenmek istedi. Kadının gelip ona her şeyin yolun­da olduğu u söylemesini istedi. Bilinci kapanmak üzereyken bacağında bir hareket hissetti. Gözlerini kırpıp, açmaya çalıştı. Karısının bacağının ya­nında diz çökmüş olduğunu gördü. Adamın pantolonunu baldırına kadar sıyırmış, diz kapağının altındaki kısmı yıkı­ yordu. Adam bunun bir rüya olduğunu düşünmek istiyordu ama öyle olmadığını biliyordu. Kadının yüzünde korkunç bir ifade vardı, o gece gözlerinde gördüğü açlık tüm yüzünü kaplamıştı artık. Kadın belli ki delirmişti. Adam tüm gücünü toplayıp, yerinden doğrulmaya çalıştıysa da beceremedi. Bacağını bile kadının elinden kurtaramadı. Kadın ona bakıyor­du ve o an yüzündeki açlık yerini kederli bir ifadeye bıraktı. "Neler oluyor?" demeye çalıştı adam. "Üzgünüm," dedi kadın. "Tüm gece uyuyacağın kadar hap verdim sanıyordum." "Ne?" Kadın yeniden adamın bacağına bakmaya başladı. Yüzün­deki keder yerini açlığa bırakmıştı. Bacağını sildiği bezi kenara atıp, bıçağı aldı. "Sana bunun nasıl bir açlık ol­duğunu anlayamayacağını söylemiştim. Çok fazla almamaya çalışacağım ama sen de o kadar azsın ki. Yine de şu son birkaç günü idare edebileceğim kadar et çıkar diye düşünüyorum. Kan kaybetmeyeceksin. Ateşi kullanacağım." Adam nehrin ve ateşin sesini duyabiliyordu. Tepesindeki yıldızlar keskin keskin parıldıyordu. Kadının midesinden ge­len ulumayı duydu. Yıldızlar bulanıklaşmaya başladı, baldır­larında gezinen bir şey olduğunu hissederken gri bir boşluğa doğru sürüklendi.
·
410 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.