İncelemeye başlamadan önce çok düşündüm, acaba ne yazsam da
Sadece Şeyma kitabının incelemesinin gördüğü ilginin onda birini bu kitap görür diye, ancak fark ettim ki meselenin benimle ya da kitapla ilgisi yok.
Ben de o yüzden içimden geldiği gibi, hiç kasmadan yazmayı uygun buldum. :)
Dostluk deyince aklımıza gelen ilk dostumuz kimdir? Kendi, aklıma gelen ilk dostumu düşünüyorum. Neden dost olduğumu, güçlü ve eksik yanlarını.. Kusursuz bir insan değil belki ama eminim ki Kusursuz bir dost kendisi.
Hayatımın uzunca bir döneminde benimle tanışmıyordu, belki kısa süre sonra da, dostluğumuz azalacak ve bir gün de unutup gideceğiz birbirimizi.. Ancak dostluğu baki kalacak gibi duruyor. Evet, hayatımın belirli bir döneminde bana tümüyle yabancı olan bir insanın dostluğu beni bu denli rahatlatıyorken, hayatımın her anında yanımda olan benliğim, neden bana dost olmasın?
Kusursuz bir insan olmasam da, kendime Kusursuz bir dost neden olmayayım?
Insanlar, kendimle alakalı güzel bir şey söylediğimde, hemen narsist olduğuma hükmeder.. Ben narsist değilim, kendimle dostum. Burnumun güzel olduğunu düşünüyorken, aynı zamanda kulaklarımın kepçe olduğunu da söylerim. Ancak insanlar, sürekli kendiniz hakkında kötü şeyler söylemenizi umduğu için, sizin guzel bir yönünüze odaklanmanızı istemiyorlar.
Kendisine en çok hakaret eden kişinin, kendisiyle en barışık kişi olduğuna hükmediyorlar. Neden? Çünkü insanlar, manyak.
Kendisiyle dost olamayan insanlar, kendileriyle barışık olma gibi saçma bir kavram kullanırlar. Arkadaşlar, kendinizle savas halinde miydiniz ki barış yapıyorsunuz? Boyumu, kilomu, ne bilim göz rengimi beğenmiyorum diye kendime niye savaş açayım?
Tıpkı bir başka insanı sevabı gunahıyla dost seçtiğimiz gibi, kendimizi de seçelim lütfen. Sadece fiziksel özelliklerimizi değil, benliğimizin tüm katmanlarını, tüm sosyal kimliklerimizi kendimize dost edinelim. Okul başarısızlığı yaşıyor olmak, bizi kendimize kusturmesin; henüz bir is sahibi olamamak, bizi kendimize düşman etmesin; manit terk etti diye, kendimizden şüpheye düşmeyelim.
Birçoğunuz doğaya, hayvanlara ve Şeyma Subaşıya karşı bile şefkat ve merhamet dolusunuz biliyorum. Kendinize de şefkat duyun ve lütfen, sizi kendinize kusturmeye çalışan tiplere kanmayın.
Parfüm sıkmak gibi iste dostluk, sen parfüm kokusunu kendi üzerine sindiremezsen, başkası o kokuyu alana kadar uçar gider..
Onda biri ilgi oldu mu emin değilim:) ama güzel inceleme olmuş ... ve biz kendimizle dost olmayı öğreniyor muyuz? Yoksa kaybettiğimiz bir özelliğimiz mi?