Gönderi

Fetihlere dair gayb haberleri
[866] Rüstem, müslümanların içinde bulunan Sa‘d b. Ebî Vakkas’a doğru harekete geçince, öncü birliklerini gönderdi ve onlara şöyle dedi: “Acele edin! Elinize geçen Arapları derhal bana getirin!” Ona müslümanlardan bir adam getirdiler. Rüstem tercümana, “Sor bakalım ona! Onları bizim ülkemize getiren şey nedir?” diye sorunca müslüman, şöyle cevap verdi: “Allah’ın va’dettiği şeyi almaya geldik.” Rüstem “O, nedir?” diye sorunca müslüman şöyle cevap verdi: “Canlarınız, mallarınız ve yurtlarınızdır.” Bunun üzerine kral Rüstem, şöyle dedi. “Ey köpek! Biz, sanki sizin avucunuzun içine konulmuşuz gibi konuşuyorsun.” Arabî, Rüstem’in bu sözüne şöyle karşılık verdi: “Yaptığınız çirkin şeyler zaten sizi elimize düşürmektedir. Sen, insanlara değil kadere karşı çıkıyorsun.” Arabî Rüstem’e dedi ki: “Yaptıklarınız sizi bizim avucumuzun içine koydu. Sen insanlığı değiştirecek değilsin. Ama biz kaderi değiştireceğiz.” Rüstem ona şöyle dedi: “Ama sen, şimdi öldürüleceksin!” Müslüman, Rüstem’e şunları söyledi: “Ben öldürülürüm ve cennete giderim. Geriye kalan müslümanlar sizi mağlup edeceklerdir.” [867] Rüstem Kadisiye’ye varınca, Sa‘d b. Ebî Vakkas’a “Senden bana, benden de sana haber ulaştıracak kimseler gönder.” diye elçi gönderdi. Sa‘d Rüstem’e bir adam gönderdi. Rüstem, elçiyi kabul ettikten sonra tahtına oturdu. Atlı, filli, güçlü ve kuvvetli 120 bin kişiden oluşan ordusu da etrafını kuşattı. Rüstem, müslümana şunu sordu: “Bana doğru söyle. Niçin geldiniz, ne istiyorsunuz?” Rüstem, ordusunu görünce müslümanların korkacaklarını zannetti. Müslüman, Rüstem’e dedi ki: “Sen beni duymuyorsun! Ya sen aşağıya inip yanıma gel, ya da ben senin yanına yukarı çıkayım!” Tek başına bir adamın bu durumu Rüstem’i dehşete düşürdü. Müslüman, Rüstem’in yanına varınca, ona İslâm’ı anlattı ve onu İslâm’a davet etti. Rüstem, ona şöyle dedi: “Siz Arapların Farslılar karşısındaki durumu, bir bağı olan adamın durumuna benzer. Bağ sahibi bir gün, bağının kapısını açık bırakıp tilkilerin bağa girmelerini görmezlikten geldi. Tilkiler, bağın sahipsiz kaldığını görünce bağa daldılar. Bağın sahibi, bütün tilkilerin bağa girdiklerini anladıktan sonra geçit yollarını kapattı. Ardından da onları tek tek yakalayıp kesti. İşte sizin bize karşı durumunuz böyle olacaktır.” Bunun dışında Rüstem, daha önce Arapları mağlup edip hükümleri altına alan Fars emîrlerini hatırlattıktan sonra elçiye şunları söyledi: “Ey bedbahtlar! Şu develerinizi getiriniz de, onlara hurma ve buğday yükleyelim. Ayrıca sizi giydirelim, yoksa çıplak olarak döneceksiniz. Bu sizin için daha hayırlı olur. Siz krallara, özellikle de Fars kralına mukavemet edecek güçte değilsiniz.” Müslüman, Rüstem’e, ashâbının Resûlullah (s.a.) hakkındaki sözlerine benzer şeyi söyledi, onun başlangıçtaki durumunu ve va’dettiği şeyleri anlattı ve geriye döndü. [868] Sonra Rüstem, bir kez daha Sad bin Vakkas’tan (r.a.) elçi istedi. Sad bin Ebi Vakkas (r.a.) Rüstem’e, üstü başı perişan, elbise ve silâhları eski tek bir kişiyi gönderdi. Rüstem, önceki elçiye sorduğu gibi bu elçiye de Fars diyarlarına geliş sebeplerini sordu. Bu elçi de Rüstem’e, önceki arkadaşlarının anlattıklarını anlattı ve onların söylediklerini söyledi. Rüstem, ona İslâm’ı sordu. Elçi ona, -tercüman vasıtasıyla- İslâm’ın esaslarını ve hudûdunu (ceza kanunlarını) anlattı. Bunun üzerine Rüstem, etrafında bulunan krallara, komutanlara, vezirlere ve okçulara dönüp şöyle dedi: “Onun anlattığı şu dinin güzelliğini görüyor musunuz? Onlara baksanıza, sayıları farklı olmasına rağmen nasıl da bir ağızdan konuşuyorlar?” Adamları Rüstem’e şunları söylediler: “Ey Kral! Bunların dinlerinin güzel görmen hususunda seni Allah’ın merhametine havale ediyoruz. Sen onların çıplak vücutlarını, yırtık elbiselerini, çürük silâhlarını ve üzerlerinde bulunan kirleri görmez misin?” Rüstem de onlara şu karşılığı verdi: “Siz elbiseler, yiyecekler ve içeceklere önem veren bir milletsiniz. Onlar ise asalete önem verirler. Siz onların akıllarını, basîretlerini ve sabırlarını görmez misiniz?” Rüstem ile müslüman elçiler arasında geçen konuşmalar, büyük kral Yezdicerd ile Hz. Ömer’in (r.a.) elçileri arasında geçen konuşmalardan daha uzundur. Bunların tamamını anlatmak uzun sürer. [869] Müslümanlar, sayıları çok olduğu halde Allah Resûlü’nün (s.a.) va’dlerini anlatıyorlardı ve sözlerinde hiçbir tutarsızlık yoktu. Krallar, müslümanları buna benzer şekilde çok imtihan ettiler ve baktılar: Onların [onun hakkında] söylediklerinde bir çelişki var mı? Aradan geçen bu uzun zamanla birlikte acaba bazıları, arkadaşlarının [Resûlullah’ın] bir hatasını veya yanlışını açıklıyorlar mı? Hemen kurtulmak isteyerek dünya malına rağbet meyilleri var mı? Görmüş oldukları cephane ve kalabalık, işitmiş oldukları tehdit onları korkutuyor mu? Fakat onlarda bunlardan hiçbirini göremediler. Onları mutlu eden, Allah’ın dinleri konusunda kendilerine vermiş olduğu basîret idi. [870] Nitekim Süleyman (a.s.) şöyle demişti: “Allah’ın bana verdiği, size verdiği şeylerden daha hayırlıdır.” (Neml, 27/36). [871] Emîru’l-mü’minîn Hz. Ömer Sa‘d’a şunları yazdı: “Sen Arapların içinde sefere çıktın ve Fars diyarlarına indin. Daha ne bekliyorsun? Onlara hadlerini bildir!” Sa‘d, Hz. Ömer’e Farslıların sayısını, güç ve kuvvetini, cephane ve teçhizatını, kendisiyle beraber olanların zayılığını, sayılarının azlığını ve silâhlarının eskiliğini bildiren bir mektup yazdı. [872] Bunun üzerine Hz. Ömer şu mektubu yazdı: “Bu bize va’d edilendir. Nitekim Allah da şöyle buyurmaktadır: “Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Ya onlarla savaşırsınız ya da teslim olurlar.” (Fetih, 48/16). Ey Sa‘d, Allah’a şükret! Sen, bunu kulaklarınla işittin, gözlerinle gördün ve elinle ona dokundun.”
·
47 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.