Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Daha önce Sifir Zaman'da söylemişti Calvino: "İnsan zaman içinde yaşayabilir, ama donmuş, dural ve devinimsiz bir geçmişte var olacaktır". Yolculuk, mitos ve anılar 'da başlar. Her ikisi de bütünlük simgesidir. Ancak ne mitos ne de anılar ayrılamaz arzular 'dan çünkü yaşadığımız dünyaya biçimini veren arzulardır Despina'ya bakan deveci bir gemi görür, gemici ise bir deve hörgücünün çizgilerine benzetir kenti. Çünkü her kent "biçimi ni karşısında durduğu çölden alır." Peki amblemler katalogu bir dünyayı nasıl tanımalı? Nesneler değil mi yaşamımızı biçimlendiren? Bütün dikkatini göstergeler 'de yoğunlaştırır yolcu, ama hiç güveni yoktur onlara: "Yalan sözlerde değil, şeylerdedir." Peki ya dil? Dile daha da güvensiz dir: "Aldatmayan dil yoktur." Tanımsal araçların yokluğunda incelir kentler, tüm nesnelliğinden kurtulur, hafifler, incecik iplerden örülü mimariler kurulur. Güvensizdir, ancak bu güvensizliği bilmek başlı başına bir güven kaynağıdır: "Ottavia sakinlerinin boşluğa asılı yaşamları diğer kentlerdekine oranla çok daha güvenli. Herkes biliyor ki ağ daha fazlasını taşımayacak." Belki de tek iletişim, tek varoluş olanağı takas 'tir: Eufemia'da mal ve anıları, Cloe'de yaşanmayan bir cinsel liği, Eutropia'da yaşamını ve işini takas eder. Ancak her şey ikiye bölünür Takas'la ve iki sayısında çoğalır: Gerçek ve yanıl samadan oluşan Valdrada, aşağısı ve yukarısıyla kâbus ve mut luluğu yaşatan Zemrude, "imge dağarcığını bir perspektif için de çoğaltarak sürüyormuş gibi görünen" ve "bir kâğıt parçası gibi birbirinden ayrılamayan, ama birbirine de bakamayan bir ön, bir arka yüzden oluşan Moriana." Ersilia'dan geçerken duvarları yıkılmış, ölü kemiklerinden yoksun "terk edilmiş kent kalıntıları" görür: "bir biçim arayan karmakarışık iliş kilerin örümcek ağları"dır takas. Gözler geçmişi aramaya koyulur. Adımlar "gözlerin dışında değil için de kalan, unutulmuş, silinmiş şeylerin peşindedir artık." Müt hiş bir yitmişlik duygusuyla, dünyaya sahip çıkmak ister. Âdem gibi her şeye bir ad vermeyi dener. Ancak çoğul ve kaypaktır adlar: hangi ad hangi şeyin adı bilemez. Hangi kent Irene, anlayamaz, önemi de yok. tur zaten, çünkü İrene "ortasında durup bakıldığında başka bi kent" olacaktır nasılsa; Irene "uzaktan bakılan, yaklaşıldığında değişen kentlerin adıdır. Düşlenen Pirra ise ayak basıldığı at değişir. Adı konmuş, "Pirra, Pirra neyse o olmuştur." Ade ma'ya geçer. Ölüler kentidir burası: kendi imgesini bulduğu yer. Tereddüde düşer "Belki de Adelma ölürken gelinen ve herkesin, tanıdığı kişilen yeniden bulduğu bir kent. Demek ben de ölüyüm..." Eusapia'da canlılar ve ölüler birlikte yaşar. "Bu ikiz kentte kimler ölü, kim ler canlı bunu anlamanın hiçbir yolu yoktur" artık. Yapımı yıl lardır süren Tecla'ya vanr: kentin projesi, yıldız dolu bir gökyüzü 'dür. Gene gökyüzüne kurulan Perinzia, en titiz hesaplara rağ men bir "canavarlar kenti"dir bugün: "Perinzia'lı gökbilimciler zor bir seçimle yüz yüze: ya tüm hesaplarının yanlış olduğunu ve buldukları sayıların gökyüzünü betimleyemediğini kabul edecekler, ya da tanrıların düzeninin canavarlar kentine yan sıyan düzen olduğunu herkese açıklayacaklar." Bu bozgunun ardından sürekli kentlerin o ölümcül labirentine girer yolcu: Pentesilea'dan çıkamayacak, "bir limbodan diğerine geçecektir" durmadan. Bunun nedenini, Cecilia'da rastladığı keçi çobanı anlatır ona: "Birbirine karıştı yerler. Artık her yer Cecilia; Eskiden Alçak Adaçayı Merası'ydı burası, eminim. Keçilerim refüjdeki otlan tanıyorlar." Anılarına ve arzularına sarılır yolcu. Anılarıyla gizli kentleri aramaya koyulur, arzularıyla biçim verir onlara. Hüzün kentlerinde dolaşan ve kente "her saniye, varlığından bile habersiz olduğu mutlu bir kent kazandıran görünmez ip liğin" ucundan tutar. İyi ve kötü kentlerin bir kördüğüm ol duğunu ve her kötüler kentinin içinde "gizli bir iyiler kenti"nin saklandığını öğrenir. Calvino'nun önerdiği "üçüncü kent" tir bu. Enoch ve Babil'de Yeni Atlantis'i, Güneş Ülkesi'ni, Armoni'yi bulabilen yolcu varabilir ancak oraya. "Ilgisiz bir manzaranın ortasında açılan bir aralık, siste yaniveren ışıklar, gidip gelirken rast laşan iki kişinin arasında geçen bir konuşma yetebilir" ona; "oradan çıkıp bir bütünün parçalarını, zaman aralıklarının ayırdığı anları, birinin gönderdiği, ama kime ulaştığını bil mediği işaretleri bir araya getirerek kusursuz kenti parça par ça" kurabilir. Ben Görünmez Kentler'e giderken Marco Polo'nun rotasını izledim. Başka yolcular başka rotalar izleyebilir, ama görecekler ki bütün yollar hep aynı "bütünlük"le bitecek ve kusursuz kent parça parça kurulacak: Marco Polo, tek tek her taşıyla bir köprüyü anlatıyor. "Peki köprüyü taşıyan taş hangisi?" diye sorar Kubilay Han. "Köprüyü taşıyan şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi," der Marco. Kubilay Han sessiz kalır bir süre, düşünür. Sonra ekler: "Neden taşları anlatıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şey var, o da kemer." Marco cevap verir: "Taşlar yoksa, kemer de yoktur."
·
119 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.