Altı sene olmuş ben burada size gevezelik yapalı. Demek ki altı sene önce başlamış diyorum benim öykü severliğim.
"Ân koleksiyonerliği" benim gözümde öykü yazarlığı. Hayatın kendisini oluşturan o zaman dilimlerini fark etmek, cebine koymak, yola çıkmak.
Bir de kendi hayatının ayrıntılarını yitirmiş bir okur bulursa bu öyküler, değmeyin kelimelerin taşıdığı anlamlara.
Değmeyin o kelimelerin tükendiği zamanlara.
.
"Bu Kardan Adam Olmaz" aslında Seethaler sayesinde tanıştığım bir kitap oldu. Ortak bir okuma serüveninin son durağı da diyebiliriz.
.
Şimdi mükemmel hayatların başrol olduğu bir devirdeyiz; link kaydırmayan da ben yaşıyorum demesin nihayetinde. Bir adım öteye geçsek ya da internetin göstermediği o büyük hayat dilimine yönelsek hemen orada işte her şey; iki tekme arasında yemek yapma telaşında bir ev hanımı, dedesinin tacizine uğrayan torun, dayakla tuvalet arasında bir sofra, herkesin deliliği ve herkesin kendine özgü yalnızlık senfonisi.
.
Eseri bu kadar hayatla yan yana bulmamın sebebi belki de yazarın kullandığı günlük dilin güzelliği. "Hebele hübele" değil; şivesi bile kalmamış cılız sesler hiç. Bütün bu "anıları" topladığı zamanlarda düşüncelerde ne yazıyorsa almış onları koymuş önümüze. Kelime kelime, tane tane.
.
Rahatsız edici bir akıcılık var. Okurken tekrar bu sayfayı açtığım zamanlara döndüm ; tekrar etimi koparabilirdim ama öyle güzel bir zamanda bitti ki tadı damağımda kaldı, elim kolumda.
.
Nihayetinde? Ben öykü severim diyenlerin, hayattan rahatsızlık duymayanların, zamanı bir öyküde asılı kalmış olanların kitabı Bu Kardan Adam Olmaz.
.
Kısa, akıcı, gerçek.
.
Bir de bizden. Sosyal medyanın değil, aynı evde yaşayanların bile görmediği bizden.
.
.
Bazan olur mu öyle?