Gönderi

NEYZEN TEVFİK'İN HAYAT ÖYKÜSÜ
Neyzen Tevfik 24 Mart 1879’da Muğla’nın Bodrum ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası Hasan Fehmi Bey aslen Samsun'un Bafra ilçesine bağlı Kolay beldesindendir; Soyadı Kanunu çıkınca memleketinin ismini soyadı olarak almıştır. ... Neyzen Tevfik’in şiire olan ilgisi Bodrum’daki çocukluk yıllarına rastlar. Dönemin gezgin saz şairlerinden dinlediği “Leyla ile Mecnun”, “Tahir ile Zühre”, “Arzu ile Kamber”, “Ferhat ile Şirin” gibi halk hikâyeleri Neyzen’in şiire ilgi duymasını sağlamıştır. 1892’de, babasının Urla Rüştiyesi’ne atanması üzerine ailesiyle birlikte Urla’ya gider. Bir yıl sonra usta bir neyzen olan Berber Kâzım’la tanışır ve ondan ney dersleri almaya başlar.1893’te, ilk sara nöbetini geçirir. Aile büyükleri, bunu ney’inetkileyici sesine bağlayarak onu bu tutkusundan vazgeçirmeye çalışırlar, bu arada okulu bırakmak zorunda kalır. Annesiyle İstanbul’a gider ve altı ay sonunda Pepo adlı bir doktorhastalığını kontrol altına almayı başarır. Gerekli ilaçları verir. "Çocuğun üzerine gidilmemesini ve hoşlandığı şeyleri yapmasına izin verilmesini” tavsiye eder. Babası, bir yıl sonra, Tevfik biraz düzelince, son bir umutla yatılı olarak “İzmir İdadisi”ne verir. Ancak sara nöbetleriyeniden başlar ve okulu bırakır. Neyzen Tevfik, ney’ini koltuğunun altına sıkıştırdığı gibi İzmir Mevlevihanesi’nin yolunu tutar. O yılların İzmir’i sürgün yeridir. İstibdat yönetimi rahatlık duyduğu aydınları oraya gönderir. İzmir Mevlevihanesi onların uğrak, dahası toplanma yeri gibidir. Neyzen Tevfik burada Tokadizade Şekip, Tevfik Nevzat, Ruhi Baba ve Şair Eşrefgibi pek çok ünlü isimle tanışır. Onlardan Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsça dersleri alır. Şair Eşref ona hicvin kapılarınıda açacaktır. İlk şiiri bu günlerde, 13 Mart 1893’de Muktebes dergisinde yayımlanır. 1898’de babası, Neyzen Tevfik’i İstanbul’daki Fethiye Medresesi’ne yerleştirir; ama Neyzen Tevfik zamanını daha çok Galata ve Yenikapı mevlevihanelerinde geçirir. Bu arada tanıştığı Mehmet Akif Ersoy, onun dönemin seçkin müzisyen veedebiyatçılarıyla tanışmasını sağlar. 1901 yılında, medrese kıyafeti olan cüppe ve şalvar yerine Akif’in verdiği setre pantolonu giymesi, akşamları medrese dışında kalması dedikodulara yol açınca Fethiye Medresesi’nden ayrılır. Önce Fatih’teki Şekerci Hanı, sonra da Çukurçeşme’deki Ali Bey Hanı’na yerleşir. Bu arada babasını tanıyan ve daha sonra şeyhülislam da olan Musa Kâzım Efendi onu derslerine kabul eder. Neyzen Tevfik; Musa Kâzım Efendi, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Şair Şeyh Vasfi gibi edebiyatçılarla tanışır. Mehmet Akif’le dostluğu sürmektedir, Neyzen, Akif’e ney; Âkif ise Neyzen’e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretir. Dost çevresinde İbnülemin Mahmut Kemal, Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Rasim, Tanburi Cemil, Hacı Arif Bey, Yunus Nadi de vardır. 1900 yılında, gramofon ticaretinin öncüsü Gülistan Plak’ın sahibi Hafız Âşir Bey’le bir plak doldurma girişiminde bulunur. Neyzen sarhoş olduğu için güçlükle doldurulan plaklar yine de basılıp piyasaya verilmiştir. 1949’da yayımlanan Azâb- ı Mukaddes'e yazdığı önsözde belirttiğine göre, Neyzen “yüze yakın plak” doldurmuştur. Dönemin önde gelen ailelerince, köşk, yalı ve konaklara çağrılan, dahası saray çevresine bile sokulan bir neyzendir artık. Öte yandan istibdat karşıtı gençlerle Sirkeci’deki İstasyon Gazinosu ve Güneş Kıraathanesi’nde bir araya gelir; yurt sorunlarına ilişkin konuşmalar yaparlar. Güneş Kıraathanesi’ne gelip gidenlerden Ziya Şakir bir gün sözü Eşref’ten açıp Jön Türk hareketinin önderlerinden Ahmet Rıza’ya getirerek Neyzen Tevfik’i konuşturur; tüm düşüncelerini öğrenir. Ardından da ihbar eder. Neyzen gözaltına alınır ve sorgulamadan geçirilir. Bu arada, daha önce tam otuz beş kez jurnallendiğini öğrenir. On beş gün sonra da salınır. Artık mimlenmiştir ve hafiyeler peşindedir. Zarar veririm endişesiyle arkadaşlarından uzak durur. Kendini Beyoğlu meyhanelerine atar. Bu Sırada Sütlüce Bektaşi Tekkesi’ne devam ederek Şeyh Mümin Baha’dan nasiplenir. Siyasi baskı iyice artmıştır. O da pek çok Abdülhamid karşıtı gibi yurtdışına gitmeye karar verir. Kendi ifadesiyle “1319 (miladi 1902) senesi kânunusânisinin (Ocak13’üncü Perşeme günü Mesajeri vapurunun güvertesine postu sererek” Mısır’a doğru yola çıkar. En yakın arkadaşlarından Şair Eşref de oradadır. Neyzen Tevfik’in Mısır’da geçen yılları hakkında çok az bilgi vardır. Ama geçimini neyiyle sağladığını ve hicvetmeye devam ettiği biliniyor. Mısır’da bir arkadaşıyla Neyzenler Kahvehanesi açıp işletir. Özbekiye Saz Bahçesi’nde çalarken plak doldurur. Jön Türklerle ilişkili bir dost toplantısında sarhoşlukla tabancasını ateşlediği ve duruşmada yargıca “haksızlık yapıyorsunuz” dediği için altı ay hapse mahkûm edilir. Ancak itirazı kabul edildiği için bir buçuk ay yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşur. Feride adlı Lübnanlı bir kadınla iki ay birlikte yaşar. II. Abdülhamid için yazdığı “Abdülhamid’in Ağzından bir Nutk-ı Hümâyun” adlı hicvini İstanbul Kıraathanesi’nde okuyunca tutuklanmak istenir. Çevrenin yardımıyla kurtulur, “Türk Aydınlarının Mısır Hidivi Hakkındaki Düşünceleridir” başlığıyla gazetelerde yayımlanan yazı nedeniyle hakkında tutuklama kararı verilir. Kurtulmak için “Kaygusuz Sultan” adlı bektaşi tekkesine sığınır. II. Meşrutiyet’in ilanıyla Mısır’dan ayrılıp İzmir’e döner. Ardından da İstanbul yolunu tutar. Kendi ifadesiyle “Devr-i dilâra-yı meşrutiyet’in ilânından tam 28 gün sonra, 8 Ağustos 1324’te (1908) Sirkeci rıhtımına ayak basar.” Çemberlitaş’ta bir han odasına yerleşen Neyzen Tevfik’in “ilan edilen hürriyetle karşılaşması pek de parlak olmaz. Ferah Tiyatrosu’nda sergilenen “Sabah-ı Hürriyet” adlı oyunun İttihat ve Terakki tarafından yasaklanması üzerine yaptığı konuşma tutuklanmasına neden olur, ancak kısa bir süre sonra serbest bırakılır. Neyzen Tevfik 1910 yılında “sarıklı bir zatın kızı olan Cemile Hanım’la”, kardeşinin ve babasının karşı çıkmasına karşın, annesinin ısrarıyla evlenir. Bir kızı olur. Ancak yürümeyen evliliği, kızı Leman henüz üç aylıkken kayınbabasınm eşini alıp götürmesiyle son bulur. I. Dünya Savaşı yıllarında, Askeri Müze’nin kurucusu Mutar Paşa’nm emrinde mehterbaşı olarak askerlik yapar. Dü­zenle başı hoş olmayan Neyzen Tevfik’in askerliği de kendincedir. Muhtar Paşa’yla kavga edip çıkar gider. İstanbul Mer­kez Komutanı Albay Cevat Bey, sık sık yinelenen bu kavgalar­da araya girer ve Muhtar Paşa ile Neyzen’i barıştırır. Dönemin Harbiye Nazırı Enver Paşa’nm yalısında mehter takımının verdiği konseri izleyen Almanya’nın Romanya’daki kuvvetlerinin komutanının ilgisini çeker. Bazı kaynaklara göre oğnun çağrılısı olarak Romanya’ya gider. Romanya’da piyano eşliğinde konser verir. 1919 yılında, ilk kitabı Hiç yayımlanır. 1923’te Ankara’ya gider ve kardeşi Şefik Kolaylı’nın yanın­da dört beş ay kalır. Kurtuluş Savaşı’nı ve Mustafa Kemal’i öven şiirler yazar. Cumhuriyet devrimlerine bağlı, onları savu­nan bir şairdir artık. Geçmişe, geçmişin kalıntılarına karşı acı­masız bir savaşa girişir. 1924 yılında, arkadaşı Haşan Sait Çelebi’nin yardımlarıyla yazdıklarını Azâb-ı Mukaddes başlığı altında fasiküller halinde yayımlamaya kalkışır. Ancak bu girişim iki fasikülden sonra noktalanır. 1926 yılında Atatürk’le tanışır. 1927 yılında sara nöbetleri ve alkol yüzünden artık sık sık gideceği Toptaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kâmil Hastanesi’nde tedavi görmeye başlar. 1928 yılında Dresden Opera Müdürü Kurt Schtringler ile ta­nışır. Ney çalışına hayran kalan opera müdürü, Neyzen Tevfik’i yücelten sözler söyler. Aynı yıl, eski dostu Mehmet Akif’i görmek için tekrar Mısır’a gider. Bir yıla yakın bir süre yanın­da kalır. 30’lu yıllarda, ekonomik destek olsun diye vali ve Belediye Reisi Muhiddin Üstündağ’ın girişimiyle konservatuvarda görevlendirilir. 40’lı yıllarda hem doktoru hem dostu olan Maz- har Osman ve Rahmi Duman’ın aracılığı ve valiliğin onayıyla Bakırköy Akıl Hastahanesi’nin 21 nolu koğuşu ona ayrılır. İstediği zaman gelir, yatar, dinlenir. 9 Mart 1946’da basın yararına düzenlenen bir konserde çalar. Yaptığı taksimlerle izleyicileri büyüler. Konser öncesi neyini merak edenler, konser sonrası onu dinlemenin bir şans olduğunu dile getirirler. 1949 yılında, dostlarından İhsan Ada, Neyzen Tevfik’in eserlerini onun gözetimi Azâb-ı Mukaddes adıyla kitaplaştırır. 1951 yılında Onu Affettim adlı bir filmde önemli bir rolde gözükür. Ağlayan Şarkı adlı bir başka filmde ise Suzan Yakar’la oynar. 1952 yılında, arkadaşlarının ısrarı ile Şehir Komedi Tiyatrosu’nda jübilesi yapılır. 1930’larda İstanbul Belediyesi’nin bağladığı yardım aylığını saymazsak Neyzen’in hiçbir zaman düzenli bir geliri olmamıştır. Neyzen Tevfik’in efsaneleşen yaşamı 28 Ocak 1953’te son bulur. Cenaze namazı Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camisi’nde kılınır. Caminin avlusundan taşan kalabalık ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısındaki Barbaros Bulvarı’nı doldurur. Memurların, profesörlerin, ileri gelenlerin yanı sıra kılıklarına çekidüzen vermeye çalışan sarhoşlar, sokak serserileri ve bin bir çeşit insan bir arada uğurlar.
·
428 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.