Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

904 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Tanrı katili Krillov, tecavüzcü Stavrogin ve zavallı Şatov
19.yy’ın ikinci yarısında, genç bir üniversiteli olan Sergey Neçayev birkaç arkadaşını da ayartarak Rus devrimcisi olmaya soyunur. Bu Avrupa sevdalısı Çarlık karşıtı ekip, içlerinden birinin kendilerini ihbar edeceği konusunda şüpheye düşerler ve bu arkadaşlarını vahşi bir şekilde öldürürler. O dönem çok konuşulan bu olay Dostoyevski’ye de malzeme olur. Sürgün sonrası sıkı bir ortodoks Rus milliyetçisi kimliğine bürünen Dostoyevski, elimizde bulunan bu kitapta yalnızca bu üniversiteli gençlerin taşkınlığını eleştirmez. Turgenyev’in Babalar ve Oğulları’nın Batı sevdalısı nihilist genci Bazarov’a da bu kitapla sert bir tokat atar. O dönemin üç büyük Rus yazarı vardır aslında: Turgenyev-batı sevdalısı, Tolstoy-dininde imanında, Dostoyevski- Rus milliyetçisi olarak tanımlanabilir. Ecinniler dönemin siyasal olayları konusunda tek bir görüşle ilerlemez, toplumdaki her türlü karakter kitabımızda da mevcuttur. Yazıldığı dönemde tam olarak anlaşılamadığından Suç ve Ceza ve Karamazov Kardeşler’in gölgesinde kalmış olsa da çok saygıdeğer yazarımız Orhan Pamuk tarafından en iyi siyasal roman seçilmeyi başarmıştır Ecinniler. Bana kalırsa da asla unutulmayacak Kirillov karakteriyle Suç ve Ceza’dan daha iyi bir kitaptır. Elimizdeki, sayılamayacak kadar çok karakter içeren bu kitapta, dikkate değer 4 karakter mevcuttur. Zorlarsak ateist görünümlü dindar Stepan Trofimoviç’i, biraz daha zorlarsak örgüt üyesi Şigalyov’u da bu listeye dahil edebiliriz. Kitabın başarısını en çok baltalayan da adından bahsedebileceğimiz bir başkarakter bulundurmamasıdır. Verhovenski veya Stavrogin için başkarakter diyebilirsiniz ama Raskolnikov gibi bir başkarakterlikleri yoktur. Şunu söylemek isterim ki Kirillov ve Stavrogin kendileri için ayrı bir kitap yazılmasını hak eder nitelikte karakterlerdir. Zaten dikkat edecek olursak bu iki, uçlarda yaşayan karakter birbirlerine fazlasıyla benzer. Sergey Yeçayev’i temsil eden Verhovenski devrim adı altında ün ve şöhret kazanmış bencil bir gençtir ve bu özellikleriyle az önce bahsettiğimiz 2 karaktere çok uzaktır. Devrimci grubun öldürdüğü genci temsil eden Şatov ise yıllarca Amerika’da küçücük bir barakada Krillov ile sırt sırta yatmış ama onunla Tanrı konusunda zıt düşmüş, dolayısıyla yine yukarıda bahsettiğimiz 2 karaktere uzak kalmış bir karakterdir. Ama başı çeken bu dört karakterin ortak bir noktası vardır: hepsi, Avrupa’dan yönetilen,devrim adı altında toplanmış yok edici bir örgüte üyedir. Nikolay Vsevolodoviç Stavrogin en çok olay yaratan karakterdir. Dostoyevski bu kitabı bölüm bölüm dergilere yazarken ikinci bölümün sonunda, Stavrogin ile bir keşişin konuşmasına yer verir. Adamımız bu sahnede pek çok itirafta bulunuyordur, bunların arasında 16 yaşında bir kıza tecavüz ettiğini anlattığı satırlar da vardır. Kitabın bölüm bölüm basıldığı dergi bu iğrençlikleri yayınlayamayacaklarını söyler. Dostoyevski kitabının en önemli yerinin bu bölüm olduğunu, bu olmazsa kitabın olmayacağını söylese de yayıncıları ikna edemez. Bu durum kitabın kalanı için kötü bir etki yaratır. Bahsettiğimiz bölüm kitabın sonraki baskılarında arkaya ek olarak konulmuştur. 16 yaşında bir kıza tecavüz edebilecek kadar düşmüş bir karakter olan Stavrogin, aynı zamanda yoksul ve topal bir kızla evlenebilecek kadar fedakar bir adamdır. Çelişkiler, bunalımlar, vicdan azapları içinde yaşar ama annesinin manevi kızı Darya Pavlovna, yine annesinin yakın dostunun kızı Lizaveta Nikolayevna ve Şatov’un karısı ile de ilişki yaşamaktan geri durmaz. Ne kadar kötü durumdaysa o kadar daha aşağı çeker kendini. Karakterin aslı budur ama dışarıdan çok farklı görünür. Herkesin saygı duyduğu ve adeta İsa’ymış gibi kurtuluşu onda aradığı bir karakterdir. “Neden herkes kimseden beklemediği şeyleri benden bekliyor?” der. Örgütle de pek ilişkisi yoktur hatta devrim falan umrunda değildir. Kendi dertlerinde boğulmuş bir halde, evinin çatı katında kendini asarak intihar eder. Örgüt üyesi olmasına rağmen devrimle pek ilgisi olmayan Krillov kafayı Tanrı’nın varlığıyla bozmuştur. Tanrı’nın olması gerektiğini ama olmadığını, daha doğrusu olamayacağını söyler. Tanrı yoksa, Tanrı kendisidir. Burda insan-Tanrı kavramıyla tanışmış oluruz. Tanrı yoksa, hepimiz özgürüzdür ve her şeyi kendimiz belirleriz. Ama insanların bunun farkında olmadığını söyler. Özgürlüğünü ve iradesini kanıtlamanın en büyük yolunun intihar etmek olduğunu söyler, intihar ederse Tanrı yoktur, kendi iradesi vardır. Kurtuluş, değerleri yıkmaya kararlı üyesi olduğu örgütte değil, insanın özgürlüğünün farkına varmasındadır. Ve bunun için arkasında saçma sapan bir not bırakarak intihar eder. Maalesef, kurbanı olduğu bu yolda amacına ulaşamamıştır. Tanrısız İsa’ya inanan Dostoyevski, bu konuyu her kitabında açıyor. Krillov, İsa’nın bomboş bir amaç uğruna acı çekerek öldüğünü, din denilen uydurmacanın kurbanı olduğunu söyler. İsa, Tanrı’nın olmadığını öğrenince ne yapmıştır acaba? Şatov ise Dostoyevski’nin dindar tarafını temsil eder. Tanrılı İsa’ya inanır. Amerikalı kölelerin hayatlarını yaşamak için Krillov ile Amerika’ya giderler. Bu sıralarda ikisinin de Tanrı konusunda kafası karışıktır. Köle hayatı sürdükleri iki yılda bakımsız bir barakada sırt sırta uyurlar. Tanrı konusundaki bu iki zıt düşünce yıllarca sırt sırta durmuştur. Hatta evleri de yan yanadır. Dostoyevski de bütün hayatım bu soruya cevap aramakla geçti der. Son kitabı Karamazov’un sövmeler adındaki bölümünü coşkuyla yazdığını, ama Hristiyanlık konusuna gelince günlerce yazacak bir şey bulamadığını söyler. Yani demek istediğim son kitabında bile Tanrı’yı bulmak için çabalar haldedir. Örgüt üyeleri, Şatov’un yakın zamanda kendilerini ihbar edeceğini düşünür. Daha doğrusu Pyotr Stepanoviç hücresini buna ikna eder. Aslında ihbar etme gibi bir durum yoktur. Örgüt üyelerinin (beşli hücrenin) birbirine ve dolayısıyla devrime sıkı sıkıya bağlanması için Şatov kurban seçilmiştir. Tüm üyelerin birlikte işlediği bir cinayet onları birbirine bağlayacaktır Pyotr Stepanoviç’e göre. Ama işler hiç de beklediği gibi bitmez. Şatov’u bir gece, başını taşla ezerek öldürüp nehre atarlar, sonrasında Verhovenski hariç beş suç ortağı, hepsi akıl sağlığını kaybeder. Sonrasında polise her şeyi anlatacaklardır, Verhovenski de cinayetin işlendiği gece gittiği Moskova’da tutuklanacaktır. Örgüt üyesi Şigalyov’un ise bir fikri vardır. Yaşamayı hak eden insanlar nüfusun 1/6 sıdır. Devrim yapıldıktan sonra 5/6 lık kısım derhal yok edilmelidir. İsteyen ne kadar düşünürse düşünsün insanlığın kurtuluşu için tek çare budur der. Aristokrat Stepan Trofomoviç ise başına gelen onca şeyden sonra şehir şehir gezerek İncil satmaya karar verir. Bu gençlerin devrim olarak adlandırdıkları şey Rusya’nın sonudur Dostoyevski’ye göre. Kurtuluş yıkımda değil yapımdadır. Tanrı’yı öldürmeye meraklı bu gençlere en iyi cevabı Şatov karakteri ile verir. Tanrı’ya inanıyor musun diye sorulur Şatov’a. “Ben Tanrı’ya değil Ortodoks Rusya’ya inanıyorum.” der. Tanrı kişisel bir meseledir, burda bahsedilen Rusya’nın ruhudur. Toplumsala çıkıldığında Hristiyan Tanrı’nın bir önemi kalmaz. Her halkın kendi Tanrı’sı vardır. Rusya’da Avrupa’dan çok farklı bir ruha sahip olan bir ülke olarak kendi Tanrı’sına sahiptir. Türkler olarak biz de Araplardan çok farklıyız. Bu yüzden de bizim ayrı bir Türk tanrısına ihtiyacımız vardır. Ruhu ayrı milletin tanrısı da ayrı olmalıdır. Sona gelirken söylemek istiyorum ki: Lizaveta Nikolayevna karakteri ve ondan bahsedilen onlarca sayfa çok gereksiz olmuş. Sonuçta Nikolay Vsevolodoviç’in bir anlık zevk uğruna harcadığı bir kız olarak bitiriyor ve yok yere ölüyor. Stavrogin’in topal karısı için de durum aynı, o da sayfalarca boş yere anlatılıp sonra bir yangında boş yere ölüyor. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun gibi çok fazla boşa harcanmış sayfalarla dolu kitap. O sayfalar,başı çeken 4 karaktere ayrılsa eminim ki kitap Suç ve Ceza kadar ünlü bir kitap olacaktı. Mesela baktığımızda Budala romanı da böyle sonu bir şeye varmayan hikayelerle dolu ama burdan farklı olarak orda asıl konu bunu kaldırmaya müsait. Ecinniler’de ise bahsedilmesi gereken ve yine de başarıyla bahsedilmiş olan siyasi, felsefik, sosyolojik konular dolayısıyla, böyle sonu bir yere varmayan kurgulara yer yok bence. Ama yine de Orhan Pamuk gibi, benden de beş yıldız almayı başarıyor :)) Peki sonuçta Tanrı konusunda hangi karakter ve temsil ettiği düşünce kazandı? Nikolay Vsevolodoviç evinde kendini asarak intihar etti ve yenilmiş oldu. Krillov’un kendini feda edişi sonuçsuz kaldı; Şatov, Verhovenski’nin hain ve aptalca planları yüzünden boş yere öldü. Kendisi de bu yüzden Sibirya’yı boylamıştır muhtemelen. Dostoyevski acımadan çatır çatır öldürdü karakterlerini. Kazanan yoktu ama kazandırdıkları vardı. Albert Camus’un felsefinde Kirillov’un öncülüğü vardır, Nietzsche kendisinden epeyce etkilenerek Tanrı katillerinin en ünlüsü olmayı başarmıştır. Dostoyevski’nin neden Dostoyevski olduğunu en iyi şekilde anlayabileceğimiz kitaplardandır.
Ecinniler
EcinnilerFyodor Dostoyevski · Türkiye Kültür İş Bankası Yayınları · 20195,6bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
3.741 görüntüleme
Hasan Polat okurunun profil resmi
Okuduklarım arasında en iyi inceleme yazısı, emeğinize sağlık.
heideggell okurunun profil resmi
kitabın sonunda Nikolay Stavrogin intihar ediyor mu yoksa bu düşüncesinden vazgeçip yaşamaya devam mı ediyor anlayamadım biliyor musunuz acaba?
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.