Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

710 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
Özgürlük Sarkacı
Her dönemlendirme, tarihin bütün unsurlarını kapsamadığı ve dönemler arasında keskin bir kopuş olmadığı için eksik veya kusurlu bir dönemlendirmedir. Bunu göz önüne alarak kabaca bir felsefe tarihi dönemlendirmesi yapabilirim: modern öncesi dönem – modern dönem – varoluşçuluk dönemi – modern sonrası (post-modern) dönem. Bu dönemlendirmenin de kusurlarının farkındayım fakat incelemem için buna mecburdum. Çünkü yazar, tarihsel arka plan sunmamış (muhtemelen okuyucularının tarihsel arka plana vâkıf kimseler olacağını düşünmüştür) ve arka plan bilinmediği sürece, meselenin mahiyeti anlaşılır gibi değil. Modern öncesi dönemin en dikkat çeken özelliği, felsefenin teoloji ile iç içe geçtiği, hatta bazen felsefenin teolojiden ibaret görüldüğü bir dönem olmasıdır. Bu dönemin ardından modern dönem gelir. Modern dönem bazılarına göre Descartes, bazılarına göre Bacon, başka bazılarına göre ise Spinoza ile başlamıştır. Dönemin en dikkat çeken özelliği ise insan aklının doğaya egemen olma kudretinde olduğu fikrine olan “inançtır” Bu fikre göre artık bir yaratıcı olarak Tanrı’ya inanmak gereksizleşmiş, böylece Tanrı yeryüzünden defedilmiş ve Tanrının tahtına akıl oturmuştur. Bu fikrin ortaya çıkmasında ve kendini kabul ettirmesinde mekanik fiziğin gelişimi ve gözle görülür başarısı büyük bir etkendir. Sonra bir gün Kant çıkar gelir ve modern dönemin akılcılığına en büyük darbeyi vurur. Kant’a göre aklın faaliyetleri olan bilim ve felsefe hiçbir zaman mutlak bir kesinliği elde edemez. Yani akıl, mutlak hakikati elde edecek kudrette bir güç değildir. Kant bu sonuca numen-fenomen ayrımından (meraklısı varsa Kant’ın Kopernik Devrimi’ni araştırabilir) hareketle ulaşmıştır. Akıl numenleri (kendinde şeyleri) bilemez, ancak fenomenleri bilebilir ancak bu bilgi mutlaklık iddiası taşımaz; çünkü bizzat insanın deneyimi kadardır. Sonuç olarak, aklın mutlak egemenliği fikri yerini insanın kurucusu olduğu evren modeline bırakır ve tam burası varoluşçuluğun takip edeceği kanaldır. Felsefi bir akım olarak varoluşçuluk, edebiyat ve psikoloji gibi farklı disiplinlere hızlıca yayılır. Bunun bir sonucu olarak varoluşçuluğun ne olduğu, neyi ifade ettiği de muğlaklaşır ve her akımda olduğu gibi, varoluşçulukta da akımın simaları arasında bütün olarak fikirsel bir birlik yoktur. Yine de aralarında birtakım ortaklıklar saptayabiliriz: Örneğin bütün varoluşçular bireyi kendi hayatlarının etkin bir mimarı olarak tasavvur ederler. Bu nedenle bireyin toplumsallıktan kurtulup kendini gerçekleştirmesi, özgürlüğünün bilincinde olması konuları üzerinde dururlar. Sanılanın aksine, kötümser bir felsefeden ziyade insan onuruna en çok değer veren, en coşkun felsefedir. Fakat varoluşçuluğun birey, bilinç ve özgürlük vurgusu çok yanlış anlaşılmış ve böylece yeni bir döneme girilmiştir: modern sonrası (post-modern) dönem. Modern sonrası dönem, kısaca, artık hiçbir şeyin mutlak hakikat olarak kabul görmediği hakikat sonrası (post-truth) dönem olarak tanımlanabilir. Esasında her bir dönem için anlatacak pek çok konu var fakat incelemenin amacından sapmamak adına burada kesiyorum. Yazar Solomon, akılcılıktan varoluşçuluğa süregelen dönüşümlerin izini serimlediği bu kitabında Kant ile yola çıkıyor ve Schopenhauer, Nietzsche, Hegel, Husserl, Sartre, Camus, Monty gibi pek çok filozofta varoluşçuluğun belirimlerini mukayeseli tartışıyor. Kitabın dilini anlamak bazı bölümlerde (özellikle Kant ve Hegel bölümlerinde) zorlaşıyor fakat yine de anlaşılmaz bir dili olduğunu söyleyemem. Halihazırda işlediği filozofların terminolojilerinin ve yazım stillerinin de bu anlaşılmazlıklarda büyük bir payı var. Yine de yazar (ve çevirmen ve editör) bu zorlukların üstesinden gelmiş ve başarılı bir çerçeve sunmuş; çerçevedeki büyük varoluşçu portreyi izlemek de size kalmış.
Akılcılıktan Varoluşçuluğa
Akılcılıktan VaroluşçuluğaRobert C. Solomon · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202040 okunma
·
267 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.