Gönderi

216 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir
Kitap genel olarak güzel bir kitap. Yazarın diğer iki kitabını daha önceden okuduğumda birer başucu kitabı niteliğinde olduğunu düşünmüştüm ancak bu kitabın başucu niteliğinde olduğunu pek düşünmüyorum. Yine de içerisinden pek çok ders alınabilir. Üslubu gayet akıcı. Sıcak ve oldukça samimi bir kitap. İçerisindeki özlü ve güzel sözler altının çizilmesini hak ediyor. Her kitaplıkta mutlaka olması gereken kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum. Kitap daha çok öyküleme, betimleme tekniği ile yazılmış bir kitap. Ayrıca son sayfalarda insan kendini sorgulama ihtiyacı duyuyor. Beni sorgulamaya iten cümle ise şu idi; “Bu dostluğa Yaradan’ın gözüyle bakanlar aşk, insan gözüyle bakanlarsa mübalağa görürler.”. Bu cümle Şems ile Mevlana’nın dostluğu üzerine yapılmış bir yorumdu. Şems’in gitmesi üzerine Mevlana’nın Şems’e özlemini içerdiği mektuplara yer verip, anlatıyor Hakan Mengüç. Kitabın başında “yaşanmış olaylardan esinlenerek kurgulanmıştır” ibaresi bulunuyor. Bu ibarenin ardından Azra karakterini okudukça Azra’nın kim olduğunu merak etmeden yapamıyor insan. “Hakan ve Azra ne kadar gerçek?” sorusunu sormak zorunda hissediyor. Kitapta Azra ve Hakan’ın yedi gün süren yolculuklarından ve değişimlerinden bahsediliyor. Hemen hemen Bursa’da başlayan macera yine Bursa’da bitiyor. “Emirsultan hazretleri seni çağırıyor” notu ile başlıyor kitap. Hakan fazla önemsemese de günün birinde yolu Bursa’ya düşüyor bir televizyon çekimi için. Çekimin yapılacağı mekân da Emirsultan türbesi. Hakan, çekimden sonra iç sesini duymak için sessizce oturuyor bir yerde ve bir kadın sesi duyuyor çok geçmeden. Sese doğru gidiyor en sonunda. Aralarında tartışmaya benzer bir muhabbet geçiyor. Hakan birkaç güzel cümle kuruyor sonra. En sonunda Azra banktan kalkıp gidiyor. Hakan, İstanbul’a dönüyor ve bir gün üstat dediği hocası ile görüşmek için onun evine gidiyor. Aralarında geçen konuşmadan sonra Hakan yolculuğa çıkmaya karar veriyor. Yolculuğu hac yolculuğu olarak adlandırıyor. Yolculuğa çıkmadan önce Hakan ve Azra’nın yolları tekrar kesişiyor. Bu sefer iletişim Azra sayesinde kuruluyor. Yine aralarında tartışmaya benzer muhabbetler geçse de en sonunda Hakan, her ne kadar baştan istemese de, Azra’yı da bu hac yolculuğunda yanında götürmeye karar veriyor. Kuralları anlatıyor ve Azra, Hakan’ın onu istemediği için kuralları abarttığını düşünüyor. Bu yolculukta para yok, telefon yok. Hiçbir şey yok. Allah’a emanet dedikleri vardır ya hani. Gidecekleri yerlere otostop aracılığıyla vs. gidiyorlar. Bu kitabı okuduktan sonra insan gerçekten hiçbir karşılaşma tesadüf değildir cümlesini kurabiliyor. Her şey birbirine gerçekte o kadar bağlantılı ki. Bunları görmek için çabalamamız gerekiyor sadece. Mesela bir bölümü anlatayım sizlere; Azra kuralları çiğneyip para getirmişti yanında ve o paradan kurtulması gerekiyordu. Bir gün bir bisikletçinin yanına gittiler. Azra tüm parası ile on tane bisiklet aldı. İkisini kendileri kullandılar geriye kalan sekiz tanesini de köyün çocuklarına dağıtmasını rica ettiler bisikletçiden. Çıktılar bisikletçinin yanından ve bisiklet sürmeye başladılar. Azra bir anda kaza geçirdi ve hastaneye gitmeleri gerekti. Doğruca hastaneye gittiler, tabii otostopla. Ve Azra gittiği hastanede bir insanın hayatını kurtardı. Kan lazım gelmiş biri için ve Azra’nın kanı ile uyuşuyormuş kan grubu. Eğer Azra o kazayı geçirip hastaneye gelmeseydi belki de o insan hayata gözlerini yumacaktı. Bir şekilde şehirden şehre dolaştılar. İstanbul’dan başlayıp Bursa’da noktalanan bu yolculukta ikisi de çok şey öğrenmişlerdi. İkisi de yedi gün önce oldukları insan değillerdi. Kitabın sonunda, yani Bursa’ya gelmeden önce Azra ve Hakan arasında bir yakınlaşma olmuştu. Ama bu yakınlaşma ileri boyuta taşınmadı çünkü Hakan’ın dediğine göre, Azra demlenmeye değil yolda öğrenmeye yatkındı. Hakan’ın ise yolda öğrendikleriyle durup demlenmesi gerekiyordu. Azra her ne kadar değişirim, demlenirim ben de dese de Hakan bunu istemedi. Çünkü “İnsan her kim için değişmeyi göze alırsa, eninde sonunda en çok ondan uzaklaşır” idi. Azra ve Hakan’ın yolları bu yolculuktan sonra tekrar ayrıldı. Bir gün Hakan’ın ofisine bir mektup geldi. Hani en başlarda bahsetmiştim ya Şems ve Mevlana’dan. Hakan, Azra’ya bunu anlatmıştı ayrılmadan önce. Şems’in, Mevlana’yı bırakıp gitmesinden… Geride kalan Mevlana’nın yazdığı şiirlerden, yazılardan, hasretinden. Ama Hakan bir yeri anlatmayı atlamıştı. İşte Azra’dan gelen mektupta da bu ayrıntı mevcuttu. Mevlana’nın Şems’e tekrar kavuştuğunu söylüyordu Azra. Azra da Hakan da çok değişmişlerdi. Bilhassa Azra. Her son yeni bir başlangıçtır. Ve bu ayrılık ikisi içinde başka şeylerin başlangıcına sebepti. Sonuç olarak kitap, alınıp okunması gereken bir kitap. Değişik bir havası var, kendini okutturan. Bir solukta okunabilecek kitaplardan. Ruha iyi gelen bir yanı var. Cümlelerimi sonlandırırken Hakan Mengüç’ün eline, emeğine sağlık cümlesini kurup ona teşekkür etmek istiyorum. Ve cümlemi yine kitaptan bir alıntı ile bitirmek istiyorum. “Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir, bunu sakın unutma olur mu?”
Hakan Mengüç
Hakan Mengüç
Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir
Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir
Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir
Hiçbir Karşılaşma Tesadüf DeğildirHakan Mengüç · Destek Yayınları · 20216bin okunma
·
182 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.