Gönderi

FE EYNE TEZHEBUN (GİDİŞ NEREYE?) İnsan, nefes aldığı sürece, rızkı ve nasibi, onu bir gölge misali takip edermiş. Bunu bilmeyen ya da bilmezden gelen pek çok insan, elindekiyle yetinmeyip başkasının rızkına göz diker. “Rabbena, hep bana ve 'Haram helal ver Allah’ım” diyenlerin gözünü doyurmak zordur. Halbuki ne kefenin cebi var, ne de tabutun öyle bir bölmesi. Cenneti ve inandığımız dine mensubiyeti kimseye bırakmayız ama iş o dine uygun yaşamaya gelince, işimize geldiği gibi yaşarız. Peki, bu gidiş nereye? “Olgun insan” olma çabasındaki insanlar, elindekilerin neler olduğunu ve bunların değerini bilirler. Sürekli, kendilerini geliştirme isteği ve çabası içindedirler. Bunun için çok okurlar, çevrelerindeki insanları ve olayları iyi bir şekilde gözlemlerler. Hayata dair, kendilerine has bakış açıları ve çözüm önerileri vardır. İçinde bulunduğumuz dönem, insanların, zorunlu da olsa, kabuklarına çekildikleri bir süreç. Okumaya ve aileyle vakit geçirmeye daha çok vakit ayrılarak, bu süreç fırsata çevrilmeli. Hayatımızda köklü değişikliklere gebe olan bu dönemi daha verimli bir şekilde geçirmek için neler yapılabilir, neler mümkün? Tefekkür aleminde seyahat için çok uygun olan bu zamanda, zihnimizdeki sorular birbirini izleyecektir: “Şehrimizde, ülkemizde ve dünyada neler oluyor ve ben bunların ne kadar bilincindeyim? Beşeri, ekonomik ve siyasi anlamda hepimizi etkileyen güncel gelişmelerin ne kadar farkındayım? Bizim dışımızdaki bu gelişmelerle hayatımız ne ölçüde şekillendiriliyor? Sorgulayan zihin, sordukça açılacak, farkındalığı arttıkça, sormaya devam edecektir. “Ailemle, işten döndüğümde veya sağlığım ya da güvenliğim söz konusu olduğunda evime çekildiğim zaman huzura ve sevince erişiyorum. Bilakis dünya, kötülüklere, bencilliklere, arsızlıklara sahne olmaya; canlara kıyılmaya, umutlar yok edilmeye devam ediyor.” Din, ırk ayrımı gözetmeden görüyoruz ki, insanların temel hak ve özgürlükleri yok sayılıyor. Açlık, kuraklık ve yoksulluk çok yaygınken, biz ya bu duruma seyirci kalmayı ya da yapılabilecekleri görmezden gelmeyi tercih ediyoruz. Afrika’nın çok yoksul bir ülkesindeki, vücudundaki kemikler sayılan bir çocuk da rızkını buluyor, Avrupa’nın göbeğinde, İsviçre’de tabağındaki yemeğe dudak büken çocuk da... Evet buluyor, ama nasıl ve ne şartlarda? “Başkalarının acılarını ne kadar hissediyoruz? Yüreğimizde sevgiye ayırdığımız yer ne kadar?” İnsanlık düzeyimizi belirleyen önemli kıstaslardan bunlar. Dünya hayatımızdaki kötü his ve olayları sıralamaya kalkarsak yoruluruz. Güzel şeyleri düşünüp, doğru ve güzel değerleri sıralayarak, hayatımızda bunların sayısını artırmak daha doğru olacaktır: Sevgi gibi, vefa gibi, kardeşlik, dürüstlük, kadirşinaslık gibi... İyiliği, doğruluğu ve sevgiyi dünyaya hakim kılmak zorundayız.
··
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.