İyi akşamlar 1k sakinleri,
Kitabı birkaç gün önce bitirmeme rağmen incelemesi için biraz düşünmek istedim. Aslında çok sarsıcı bir olayı yok, cümleler de sıradışı değil ve İhsan Oktay Anar benzeri bir tarihi kurgu diyebiliriz. Her iki yazar da ömrünü edebiyata vermiş insanlar benim onları beğenmemek haddim değil. Ancak ben Anar'ı, Pamuk'a tercih ederim. Orhan Pamuk'ta bir yavanlık var. Sözleri çarpmıyor insana ama Anar öyle mi?! Her cümlesini tekrar okumak istiyorsun. Her sözcüğünün kullanış biçimine gıpta ediyorsun. Velhasıl kelam ikisi de güzel yazarlar, güzel insanlar...
Biraz yazar karşılaştırmasından sonra eser diyelim.
İlk önce kitapta beni tebessüm ettiren hatta biraz da güldüren kısmını aktarmak istiyorum sizlere... Yazar son kısımda "Beyaz Kale Üzerine" diye yazdığı bir kaç sayfada önemli yabancı ve yerli yazarlara göndermeler yapmış. İşte Cervantes'in başına gelenlerden tutun da Leonardo Da Vinci'nin tutkusuna kadar ilham aldığı şeyleri anlatıyor. Beni güldüren kısım ise yazar ilham alma olayını Özcan Deniz film çekerken Stanley Kubrick'e selam göndermesi haberinin o an gözümün önüne gelmesi ve Orhan Pamuk'un da yazısında yabancı yazara selam göndermesi bi dakika ya noluyoruz hangi magazin sayfasındayım falan dedirtti :)
Özetle, az önce belirtmiştim olayın bir sarsıcı tarafı yok ama... Ama yazarın kitabın son sayfalarında "BEYAZ KALE ÜZERİNE" yazdığı cümleleri beni yeni düşüncelere yönlendirdi. Bakış açımı zenginleştirdi. Nasıl mı? Şöyle ki;
aslında yazılan her kitap el ile tutulur bir şey değil ilk başlarda. Yani kitabı elimize alırken yazarın beynini elimize alıyoruz sayılır. Ayrıca çok mahrem bir olay. Düşünsenize bir insanın beyninin içindekileri somut olarak elimde tutabiliyorum. Bu soyut bir kavramın somut bir varlığa dönüşümü...
Ve şöyle güzel bir görüş geliştirdim. Aslında bizim burun kıvırdığımız ve beğenmediğimiz o kitaplar ne kadar çok emek verilerek hazırlanmış eserler oluyorlar. Her düşünce değerlidir çünkü içinde görülmeyen emekler vardır.
Keyifli okumalar...