Gönderi

Bülbülün güle vefası
Ey kalemim! Ses ver. Satırlara saklanılan manalar bir gülzar olsun, sen de o gülzarın süsü ol önce, gülzarın güzel kokularını taşı kadirşinas gönüllere. Gülzarın bülbülü ol bir de, satırlardaki manaları terennüm et alicenap gönüllere. İnsanoğlu okumak, görmek istemez mi güzel olanı... Güzel olanın hakikatine vasıl olmayı, o hakikatten nasiplenmenin bahtiyarlığını arzu etmez mi... Güzel olan kimi zaman muhabbetten sızan sözlerde saklı değil midir... Öyleyse mananın kılıfı olan sözlere varlığını açmak, vefa sahibi olmanın gereğidir. Aslında toprak gibi vefalıdır, uysaldır insan… Toprak, kendisine emanet edilen her tohumu cömertlikle karşılayan, yağmurun rahmetini karşılıksız bırakmayacak vefada olan toprak… Bereketle cevap verir bu rahmete… Tohumlar farklı, toprak aynı, sonuç. Bin bir renk ve tat da ürünün ortaya çıkmasına vesile olacak bir vefa örneği… Aynı topraktan hem gül, hem çalı yetişir… Peki, taşlar, kayalar öyle mi.. Yağmur ne kadar rahmetini gönderirse göndersin, tohum ne kadar iyi olursa olsun, taş katıdır, kainatın bazen uğruna döndüğü vefadan pek bir eser yoktur sanki taşta... Yağmur ne kadar yağarsa yağsın, rahmete varlığını kapatır, akar gider rahmet vesilesi üzerinden. İnsan da toprak gibi vefalı ve uysaldır aslında, ama bazen özünden uzaklaşır. İşte o vakit uysallığını yitirir, vefadan eser kalmaz insanın gönlünde. Taş gibi katı olur, rahmeti içine alamayacak kadar içine kapanır. Rahmete vesile olacak bir başka gönlün sözlerine vasıl olamayacak kadar vefasını yitirir. Hikmet sahibi bülbülümüzle vefasız gülümüz sanki bu durumu anlatır bizlere… Derler ki toprağın vefayla karşılık verdiği güzel bir gül bahçesine gelip giden güzel sedalı, hikmet sahibi bülbül güllerden birine gönlünü teslim etmiş. Tomurcuklarını sevmiş önce, onların açılma ihtimali onun gönlündeki umutları yeşertiyormuş. Goncaya dönüşünce, etrafına yaydığı mis kokuyu sevmiş, ne kadar da cömertçe salıveriyor varlığındaki güzellikleri diye düşünmüş. Biraz da kibrinden dimdik duran gövdesini, kibrini görmezden gelerek sevmiş. Ne kadar onurlu diye yorumlamış gövdenin duruşunu. Çiçeklerini döküp de ıssız kaldığı zamanlarda, yalnızlığını, ıssızlığını paylaşmış, ''Yeniden baharlar gelecek ve tomurcuklardan goncalar fışkıracaksa üzülmek niye'', diyerek teselli etmiş gülü. Vefakar bülbül, gülü o kadar çok sevmiş ki, sivri ve keskin dikenlerine bile rıza makamının olgunluğuyla muhabbet beslemiş. Her haline şakımış, her haline hikayeler söylemiş. Gönlündeki çağlayanları birer birer dökmüş güle, güzel sesiyle. Gül kurtlanmış bir gün. Bülbül yetişmiş imdadına. Bir muhafız edasıyla gülü kurtarmak için emek harcamış. Gül onun söylediği bütün hikmetli şarkılara ve hikayelere varlığını kapatıp, o güzel nükteleri almamasına rağmen bizim bülbül hiç sitem etmemiş. Gül bahçesi kuraklığın zahmetini çekmiş bir gün. Haliyle bizim gül de susuzluktan sararıp solmuş. Vefalı bülbül yetişmiş imdadına. Gagasının minikliğine aldırış etmeden, uzaktaki bir nehirden su taşımış gülün köklerine. Defalarca gidip gelmiş gagası küçük olduğu için. Ama hiç şikayet etmemiş yorulmaktan. Gül bahçesindeki bütün fidanlar, bülbülün muhabbetine gıptayla bakıyorlarmış. Bu muhabbetin kaynağını da gülün güzel çiçeklerine ve kokusuna bağlıyorlarmış. Ama işin aslı farklıymış. Herkes gıptayla bakarken bu muhabbete, bizim vefasız gül, bülbülden çok şikâyetçiymiş. ''Keşke sussa da bir dinlensem, keşke gelmese yanıma da bir rahatlasam,'' diyormuş. Bülbülün gülzarı şenlendirdiği bir gün, ''Yeter! Susmanı istiyorum, yardımını da istemiyorum. Artık dayanacak gücüm kalmadı'', diye bağırmış. Bülbül, güle öyle vefalı bir sevgiyle bağlıymış ki ''Benim varlığım seni rahatsız ediyorsa, muhabbetimi emanet ederim gönlümün en derinine, yeter ki sen üzülme. Ben varlığımı, senin varlığına hibe etmişim. Yok olsam ne çıkar!'' demiş ve o günden sonra bir daha gül bahçesine uğramaz olmuş. Gül ilk önce sevinmiş. Ama gel zaman git zaman, her gün düzenli sulanmasına, gübrelenmesine, ilaçlanmasına rağmen, günden güne solmaya, güzelliğini kaybetmeye başlayınca, kendindeki güzelliğin kaynağının, bülbülün muhabbeti olduğunu anlamış. O güzel, hikmetli sözlerini nasıl dinlemedim.. Ne kadar vefasızlık ettim'' diye hayıflanmış kendine. Muhabbetin sebebi kim olursa olsun, rahmete vesile olacak sözlere varlığını açmalı insan, sonra da toprak gibi vefalı olmalı vesselam… Diyanet Dergis.
·
164 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.