Gönderi

144 syf.
2/10 puan verdi
·
Read in 21 hours
TÜRK ROMANININ TRAJİK BASAMAĞI
Nabizade Nâzım'ın Karabibik'i kötüydü. Köy ortamına gayet güzel ayak uydurmuştu ama insana hiçbir fayda sağlamıyordu; kötü bir kurguyla ve pek de iyi olmayan karakterlerle oluşturmuştu romanını. Biçimde de büyük hataları olan romanın sonunda Karabibik'in ''baştan çıkıp kadına atılması'' gülünç ve romana yakışmayan bir sondu. Zehra'daysa Nabizade Nâzım, kıskanç bir kadının başından geçenleri anlatıyormuş gibi görünüyor ama aslında anlatmıyor. Kıskanç bir kadının kocasının başından geçenleri daha çok anlatıyor. Romanın ismi ''Zehra'' olmasına rağmen %70'inde Zehra'nın kocası Suphi'nin başından geçenleri anlatıyor. Romanın başında Nabizade Nâẑım Zehra'yı ve Suphi'yi betimler. ''İyi eğitim görmüş, yakışıklı'' olan Suphi, ''kıskanç ve hırçın'' olan Zehra'ya âşık olur. Zehra'nın neden kıskanç olduğunun ayrıntılı açıklaması romanda yoktur; aynı şekilde, Suphi'nin de neden kadın düşkünü olduğu da belirtilmez. Roman boyunca bunlar ortada kalır ve herkes akışta sürüklenir. Nabizade Nâzım'ın paragraflar arası geçişi de iyi değildir, örneğin bir paragrafta Zehra'nın babasının nasıl evlendiğini açıklarken, diğer paragrafta hemen Zehra'nın kişiliğini konu eder. ''Yirmi yaşındayken genç bir kızla evlenmiş ve bu birleşme Zehra'yı meydana getirmiştir. Zehra çocukluğundan beri oldukça kıskançtı. Hele kendisinden iki sene sonra doğan Bedri'yi o kadar kıskanırdı ki birkaç kere çocuğu neredeyse boğmak, kafasını ezmek gibi acımasızca hareketlere kalkışmıştır.'' (s. 9) ''Bir anda âşık olan'' çiftler evlenir. Evliliklerinin ilk dönemleri çok hoş geçer. Bu ilk dönemden sonra Suphi'nin annesi Münire eve bir cariye getirir. Cariye ''Sırrıcemal'' adında, çok güzel bir kadındır. Tüm olaylar da bundan sonra gelişir. Suphi bir anda Sırrıcemal arzusuyla dolar ve Zehra da onu kıskanır. Suphi, sözde ''iyi eğitim'' görmüştür (!) ama yine de bazı şeyleri etraflıca düşünemez, sadece zevklerinin peşinden gider. Roman o kadar basit bir kurguyla oluşturulmuştur ki, buna şaşmamak elde değildir; çünkü roman Suphi'nin ''kadın değiştirmesinden'' oluşur. Zehra ile birikte olur, Sırrıcemal ile birlikte olur, Ürani ile birlikte olur ve son olarak da ''avare'' olur. Tüm roman bunlar üzerinden şekillenir ve kurgunun basitliği ister istemez okuyucuyu rahatsız eder. Sırrıcemal'le ilişki kuran Suphi, ondan çocuk yapmasına rağmen, ''hâlâ Zehra'yı kollarına aldığında heyecanını gizleyemiyordur.''¹ Suphi'nin bu rahatsız edici, hatta iğrenç bile diyebileceğimiz hareketlerini Nabizade Nâzım bize olumlu bir tutumla yansıtır. Zehra ''bu kadarcık nimete de razıdır.'' Öyle bir biçimde yansıtılır ki bu, sanki Zehra ve genel olarak tüm kadınlar erkeklere hep ''boyun eğer'' ve hep onlara muhtaçtırlar. Suphi onu aldatır ama, ilginç bir şekilde, yine de Zehra onu sevmeye devam eder; bu bizde sanki kadınlar kendilerini aldatan, döven erkekleri severmiş gibi bir algı yaratır. Kadınlar hem ''güçsüz'', hem de ''yuva yıkan'' olarak gösterilir romanda. Zehra kıskançtır ama yine de tahammül eder aldatılma durumuna, hatta ''çırpınmaktan zevk alır'' ve kibrine yediremediği için Sırrıcemal'i kovmaz. Suphi ve Sırrıcemal de çocuk yaptıktan sonra Zehra o kadar ''güçsüz'' gösterilir ki Suphi'den ayrılmaktan korkar; halbuki babası ölmüştür ve mirası da vardır. Nabizade Nâzım'ın Zehra'yı ve genel olarak tüm kadınları böyle göstermesi göz ardı edilemeyecek bir şeydir. Zehra kıskaçlık gücüne rağmen ''kadınlık güçsüzlüğüne'' yenilir ve ''kudurur, çıldırır, tepinir.'' Suphi ve Sırrıcemal de keyif çatar. Sırrıcemal, güzelliği ve ''kadın''lığı ile felaketi çağırır. Suphi'yse şehvetine karşı koyamaz ve hem Zehra'yla, hem de Sırrıcemal'le ilişki kurar. Suphi üzerinden Nabizade Nâzım, ''erkekler istediği kadını elde edebilir'' algısını verir. Erkekler bir hareket yapıyor da sanki kadınlar koşa koşa gidiyormuş gibi bir durum yaratır. Ürani'yle de kadınların ''para emici'' özelliğini gösteren Nabizade Nâzım, üç kez, üç farklı kadın ile kadınları aşağılar. Nabizade Nâzım'ın romanı ve karakterleri şekillendirme biçimi hem düşünsel açıdan, hem de edebi açıdan kötüdür. Romanda o kadar çok ''öpmek'', ''atılmak'', ''âşıkâne'', ''sarmak'' kelimeleri geçer ki okuyucu ister istemez rahatsız olur. Suphi Zehra'nın, Sırrıcemal'in ve Ürani'nin kollarına atılır.² Diğerleri de bunu seve seve kabul eder. Şehvet ve kadın cinselliği romanda o kadar çok ön plandadır ki, şekillendirme biçimine şaşırmamak elde değildir. Karabibik'in sonunda da şehvet olgusunu ele alan Nabizade Nâzım'ın onunla alıp veremediği bir şey vardır. Kötü kötü sahnelerle ve betimlemelere bunu daha da ön plana çıkarır. Suphi'nin gözünün önünden Zehra'nın hayali geçer ve ''sanki göğsünü açmış, kendisini bekliyormuş''³ gibi görür. Burada ve daha birçok yerde, kadınlar sanki cinsel bir objeymiş gibi yansıtılır. Suphi de ''ırz düşmanlığı'' ile tüm kadınları rahatsız eder ve hemen ''baştan çıkar.'' Peki, size soruyorum, bu gibi terbiyesizce ve ahlaksızca denebilecek cümleler göz ardı edilebilir mi? Nabizade Nâzım sanki kadınlar erkekleri ''baştan çıkarıyormuş'' gibi bir algı yaratır. Sırrıcemal işveleri eşsiz bir kadındır ve Suphi'ye ''âşıkâne cilveler'' yapar. Zehra Suphi'nin kollarında kendini ''güvende'' hisseder. Ürani de Suphi'nin kendisiyle uğraşmasından hoşlanır. Herhalde bu sahneler de roman tarihinin en trajikomik sahnelerindendir: ''Odanın kapısı açıldığı gibi Suphi kendisini Ürani'nin ayaklarına attı. Hem kanaviçe terlikleri şapur şupur öpüyor ve hem diyordu ki: - Üraniciğim! Ben senin köpeğinim, kölenim, ez beni! Çiğne beni!'' (s. 95) ''Hemen Suphi'yi silkip yere düşürerek ayağıyla çiğnemeye, elleriyle de vurmaya başladı. Suphi hâlâ yalvararak Ürani'nin hiddetini yatıştırmaya uğraşıyordu. ''Sus bre baykusi! Sus! Geber, geber!'' (s. 108) Suphi şehvetperesttir ve buna rağmen ''iyi bir adam'' gibi gösterilir; Zehra'dan bahsederken ''Bu karıdan kurtulmak lazım,'' der hoş olmayan bir üslupla. Kadınları aldatan o olmasına rağmen ''yaklaşan fırtınaya karşı siper göremez''⁴ sözde. Zehra'yı aldatır, aldatmakla da kalmaz, çocuk yapar ama yine de, şaşırtıcı bir biçimde, ''mazi''yi düşününce üzülür. Her ne hikmetse hüzün dolar içine, sanki şehvetperest olan o değilmiş gibi. Zehra da ''Zavallı Zehra'' olur.⁵ Bu açıdan Nabizade Nâzım erkekleri de kötü varlıklarmış gibi yansıtır. Ayrıca Suphi o kadar ilginç bir karakterdir ki, iki kadını bırakıp gittiği kadını da (Ürani) kıskanır. Suphi aynı zamanda üç kadınla düşüp kalktıktan ve artık bir ''avare'' olduktan sonra ''Ah aşk''⁶ der ve Nabizade Nâzım bize öyle bir şekilde yansıtır ki, sanki Suphi'nin kadınlara karşı hissettiği şehvet değil de aşktır. Nabizade Nâzım ''Kadın gönlü oyuncak değildir,''⁷ der ve kadın gönlünü kendine ''oyuncak'' eden Suphi karakterini yaratır. Herhalde Nabizade Nâzım tarihin en ironik yazarlarındandır. Şehvet konusunda bu kitap sadece kendini şehvetine kaptıran bir adamı anlatır; adamın şehvete neden kapıldığı da belli değildir. Kadınlarla hiç görüşmemiş midir, bu yüzden mi böyledir? Yakışıklı biridir, böyle olma olasılığı biraz düşüktür. Küçüklüğünden gelen bir şey midir? Bu da belli değildir. Bunlar da kıt akıllı Suphi'nin öyküsüne daha az ilgiyle bakmamıza sebep olur. Zehra romanındansa Tolstoy'un ''Şeytan'' ve ''Peder Sergi'' öyküleri şehvet konulu iki güzel öyküdür. İkisinde de şehvetle mücadele eden insanlar anlatılır ve şehvetin ''şeytan''lığı konu edinilir; Zehra romanındaki gibi şehvetin hayatını mahvettiğini düşünmeyen ve hayatın akışına kendini bırakan (!) bir insanı konu edinmez. Ayrıca romanda Zehra çoğunlukla ''vahşi'' olarak gösterilir. Zehra ''nefret ve intikam'' arzusuyla yaşıyordur.⁸ Sırrıcemal'in ''kafasını gözünü yarmaya'' karar verir (daha sonra Sırrıcemal intihar eder).⁹ O kadar ''hırçın ve vahşi'' gösterilir ki, ''Sırrıcemal'in kötü sonu, Münire'nin perişanlığı ve Suphi'nin sefaleti yüreğine su serpmez.''¹⁰ Ayrıca Zehra, romanın sonunda, bu kadar kirli bir düşünce yapısı olmasına rağmen intihardan ''ahiret olduğu için'' korkar; bu da Nabizade Nâzım'ın eklediği ilginç ayrıntılardan biridir. Bu açıdan kadınları aşağılayan, ''vahşi ve doymak bilmez varlıklar''mış gibi gösteren bir romandır Zehra. Suphi'nin kıt akıllı bir karakter olduğu su götürmez bir gerçektir ama ''işsiz güçsüz''lüğü başka bazı karakterlere de benzer. Örneğin İntibah'taki Ali Bey de ''işsiz güçsüz'' bir insan olur; fakat onun avareliğinin ve şehvetperestliğinin bir nedeni vardır, bu açıdan güzel bir karakterdir. Suphi'yse ''iyi eğitimli'' fakat kendini çok çabuk kaptıran, pek de önemi olmayan bir karakterdir. Zehra romanını (Ya da ''Suphi'' romanı mı demeliydim?) okumak yerine Ecinniler'deki Stavrogin karakterini, Zamanımızın Bir Kahramanı'ndaki Peçorin karakterini, İntibah'taki Ali Bey karakterini okumak veya Tolstoy'un Şeytan ve Peder Sergi öykülerini okumak daha iyi olacaktır. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki, bu kitaplardan biz etkilenmeyiz, etkilenmememizin sebebi romanın üzerine düşünmüş olmamızdır. Romanın kadınları ve erkekleri ne kadar aşağıladığını, ne kadar sığ bir düşünsel yapısı olduğunu kavrarız. Ama bu kitabı okuyan ve üzerine düşünmeden ''güzel'' deyip geçen gençler ya da yetişkinler için zararlıdır böyle kitaplar. İstemsizce bilinçaltlarında yer eder ve hareketleri bu yönde değişir. Kadınlara ve erkeklere bakış açıları romanın istediği yönde şekillenir. Bu yüzden ''bilinçli okuma'' çok önemlidir. Kitaplar kadar insanın bilincini derinden etkileyen çok az şey olduğu için bu gibi kitaplara özellikle dikkat edilmelidir. Romandaki karakterler ''işsiz güçsüz'' ve manevi hayatları olmayan karakterlerdir. Bu açıdan okuyucuya hiçbir fayda sağlamaz. Toplum için de önemi olmayan karakterlerdir. Nâbizade Nâzım'ın ruhsal çözümlemeleri, yapısı iyidir ama romanın düşünsel yapısı göz ardı edilemeyecek kadar kötü ve rahatsız edicidir. Suphi, Zehra, Sırrıcemal ve Ürani insanların hayatlarında büyük bir yer etmez; çünkü onlar ''gamsız'' insanlardır. Bu açıdan da ''gerçek'' karakterler değildirler. Roman tarihinde onlardan önemli ve okuyucuya verim sağlayacak birçok karakter vardır. Romanın kadın ve erkekleri aşağılaması ve saçma cinsel unsurlar bulundurması karakterleri daha da dibe batırır. ''Türk romanının trajik basamağı'' olan Zehra romanı bu yüzden kötü ve rahatsız edicidir. Faydam dokunduysa ne mutlu bana, keyifli ve verimli okumalar. EK: ¹(s. 58) ²(s. 71) ³(s. 55) ⁴(s. 57) ⁵(s. 57) ⁶(s. 101) ⁷(s. 120) ⁸(s. 58) ⁹(s. 79) ¹⁰(s. 120)
Zehra
ZehraNabizade Nazım · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201911.4k okunma
··
4,593 views
Yasemin okurunun profil resmi
Güzel ve ayrıntılı incelemen için teşekkürler:)) Eserin ismi Kıskançlık olsa daha yerinde olurmuş aslında. Olaylara her ne kadar Zehra’nın kıskançlığı yön verse de roman boyunca Suphi’nin merkezinde olduğu üç ayrı kıskançlık vakasından bahsediliyor. Ama yazarımız Zehra’yı uygun bulmuş, yapacak bir şey yok! Nabizade Nazım natüralist bir roman yazmaya çalışmış ama Jülide Parla’nın dediği gibi natüralizmi tam olarak anlamamış. Nabizade de diğer Tanzimatçılar gibi Tanrı yazarlığa soyunuyor ve kendini sürekli belli ediyor. Onun natüralizmden anladığı daha çok o dönemki İstanbul yaşamından ve toplumun bazı kesimlerinden gerçekçi kesitler sunmak ve onlara özgü konuşma ağzını kurgusuna dâhil etmek olmuş. Bahsettiğin cinselliğe ve şehvete yönelik cüretkâr vurguların da yazarın natüralizm yorumuyla ilgili olabileceğini düşünüyorum çünkü diğer Tanzimatçılarda durum böyle değil. Ama fark ettiysen yine de bir duygusal aşk ve şehveti aşk ayrımı yapma gereği hissetmiş. Romanın kurgusuna gelirsek. Jale Parla romanın baştan çıkarma-yoldan çıkma-evsiz kalma şeklinde ilerleyen kurgusunu Namık Kemal’in İntibah’ına benzetmiş ve çok güzel bir karşılaştırma yapmış. Gerçekten de romanın girişindeki İstanbul tasviri bile İntibah’ı andırıyor. Ancak Parla’ya göre Suphi Ali Bey’den daha iyi çizilmiş bir karakter çünkü onun kendiyle olan hesaplaşmasını Ali Bey’inkinden daha fazla duyuyoruz. Ayrıca, İntibah’da karakterlerin davranış ve tutumları Ali Bey dışında hiç değişmezken Zehra’da tüm ana karakterler durumlar karşısında devamlı (bazen tutarsızca da olsa) değişimler gösteriyor. Bir noktada Zehra’nın insanlara o kadar kötülük yaptıktan sonra intiharın günah olduğunu düşünmesini eleştirmişsin. Oysaki etrafımız böyle insanlarla dolu. İnsanları kandırıp kazıklayan insanlar içki ve faize el sürmüyor güya. Veya başkalarının hakkını yemekte beis görmeyen insanlar namaz kılıp oruç tutunca makbul Müslüman oluyor. Bu yüzden Zehra’nın düşüncesi bir çelişkiyi değil, toplumumuzdaki şekilci din anlayışını yansıtıyor bence. Diğer günahları nedeniyle sırf Müslüman olduğu için affedileceğini düşünüyor Zehra ama intihar İslam anlayışına affedilmez bir günah. Nabizade’ye kadınlara olan bakış açısı nedeniyle bayağı kızmışsın anlaşılan. Ama Dolaptan Temaşa’yı düşün mesela. O dönemin kadına bakış açısı bu zaten. Şimdiye kadar okuduğumuz tüm romanlarda kadın şöyle veya böyle hep erkeğin korumasına muhtaç veya erkeği baştan çıkaran bir varlık olarak resmediliyor. Düşünceleriyle Atatürk’ü etkileyen Namık Kemal’de bile bu böyle. O yüzden Nabizade’ye ayrı bir yere koymuyorum bu noktada. Romanın sığ bir düşünsel yapısı var haklısın ama yine de Nabizade kendince bazı dersler vermeye çalışmış bence. Birincisi İntibah’ta olduğu gibi yolunu kaybedenin her şeyini kaybedeceği veya Jale Parla’nın deyimiyle lezaiz-i süfliyye tutsaklığının sonundaki bimekanlık). Bir diğeri bir kalpte yalnız bir kişiye yer olduğu, fazlasının felaket getireceği. Bu anlamda roman bana “Üç Kalp” şarkısını hatırlattı:D:d Bu şarkı Zehra'dan Suphi'ye gelsin bence: youtube.com/watch?v=TpX60m9...
Fëanor okurunun profil resmi
Romanda kıskançlık olgusu da ayrıntılı bir şekide anlatılmıyor. Sadece Zehra'nın kıskaçlığı belirtiliyor ve kurgu oluşturuluyor, daha sonra yeni kıskançlıklar oluşuyor. Nabizade Nâzım bu konuda da biraz sönük kalmış. Şehvet konusunda Jale Parla'nın ve senin bu yorumları getirmene şaşırdım. Jale Parla bazı yorumlarında romanı öyle bir dolduruyor ki romana ''peluş oyuncak'' diyesimiz geliyor. Her ne kadar çok iyi eleştirileri olsa da bu noksanlığı yok değil. Cervantes şehvet ayrımını Suphi gibi gençlerden yola çıkarak, saçma bir kurgu oluşturmadan, gayet güzel yapar: ''Delikanlıların aşkı çoğu kez aşk olmayıp şehvet olduğundan, haz elde edildiği an biter. Ve aşk gibi görünen şey, mecburen söner, çünkü tabiatın koyduğu sınırı geçemez, oysa tabiat gerçek aşka bu sınırı koymamıştır.'' Nabizade Nâzım'ın romanda takındığı durum hoş değil. İncelememde de belittiğim gibi kadınları ''erkeklerin kucağına atılan, baştan çıkaran'' olarak nitelendiriyor ve erkekleri de avare gibi gösteriyor. Sırrıcemal'in ''âşıkane cilveleri'' ve Zehra'nın Suphi'nin kollarında ''güvende'' hissetmesi garip bir durum. Suphi'nin ''sanki göğsünü açmış, kendisini bekliyormuş'' gibi Zehra'yı görmesi zaten romanın ne kadar rahatsız edici bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Bir kadın olarak Jale Parla'nın bile yeteri kadar tepki vermemesi, hatta desteklemesi beni şaşırttı desem yeridir. Ki, bence bunun natüralizm ile alakası yok. Emilé Zola da natüralisttir (öncülerindendir) ve böyle saçma cinsel örnekler vermez. Diğer natüralistler de vermez (Sadece kısmen Maupassant verir). Yani Nabizade Nâzım'ın bu durumu kendi romancılığının noksanlığıdır. Şehevi aşk ile duygusal aşkı açıklaması da çok üstünkörü, ki, bunu açıklayıp Suphi'yi ''zavallı'' olarak gösteriyor. ''Kadın gönlü oyuncak değildir'' deyip bu durumlara başvuruyor. Ayrıca Suphi'nin aşkını şehevi bir aşk olarak da nitelendirmiyor. Ötekileştiriyor sadece. Evet, Jale Parla'ya göre Suphi daha iyi çizilmiş bir karakter, ama ben buna katılmıyorum. Zaten, bazı örnekleri iyi ama, bazı örnekleri tatmin edici değil. Peki neden? Suphi Bey ''kendini zevkine kaptırmış'', hedonist bir adam. Düşünsel açıdan derinliği yok. Roman boyunca zevkinin peşinden gidiyor ve mahvoluyor. Zehra'ya ''kavuşuyor'', Sırrıcemal'e ''vuruluyor'' ve son olarak da Ürani'ye ''takılı kalıyor.'' Roman boyunca bir ''zavallı'' olarak gösterilen Suphi'nin devinimleri çok yok. Sadece ara sıra Zehra'yı düşünüyor, onlara üzülyor ama bu da pek inandırıcı değil; çünkü kendini o kadar çok kaptırıyor ki, bunun gerçeküstü bir şey olduğunu kabul etmemek ve bu kişiye ''eğitimli'' demek kadar ilginç bir şey olamaz herhalde. Ali Bey ise bastırılmış duyguları olan bir karakter. Bu yüzden önce Mehpeyker'e kendini kaptırıyor, sonra aptallığından kahroluyor, ''işsiz güçsüz'' oluyor ve sonda da bir katile dönüşüyor. Hem karakter devinimi açısından, hem de düşünsel derinlik açısından Ali Bey çok daha kaliteli bir karakter. O, uyanışını tamamlamamış, zevkine kendini bilmeden teslim olan birinin yaşadığı durumları simgeliyor, işte bu yüzden özel bir karakter. ''Bilinç ve farkındalık'' denen şeyin, ''düşünce'' denen şeyin ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor. Başkarakter değil de, yan karakterlerin ruhsal devinmleri açısındansa Zehra romanı daha iyi. Zehra'nın sondaki tutumuna farklı bir bakış açısı getirmişsin, tabii ki düşüncene saygı duyarım. Kitapları iyi yapan şeylerden biri de okuyucunun yorumlarıdır. Ben de bunu yaparım, Jale Parla da, Terry Eagleton da, Mina Urgan da, Henri Troyat da, Park Honan da yapar. Örneğin Park Honan, Shakespeare'in Yanlışlıklar Komedyası'na farklı bir yorum getirmişti ve demişti ki: ''Komik olmakla birlikte, Yanlışlıklar Komedyası bazı yönleriyle, kendini tanımaya çalışan ehliyetli bir yazarın huzursuz edici bir eseri.'' Bu yorumdan sonra kitaba olan bakış açım değişti. Shakespeare bunu bilinçli mi yapmıştı dersin, bilinçsiz mi? Ama gerçekten de bu yorumdan sonra oyun daha da iyileşti. Bu gibi yorumlar kitaplara olan bakış açımızı değiştirebilir. Örneğin ben de Zehra'nın bu tutumunu, dini görüşüne bağlayıp Raskolnikov'la bile karşılaştırmayı düşünmüştüm. Raskolnikov da ''insanın tutarsızlığının'' vücut bulmuş haliydi; insan hiçbir zaman tutarlı bir varlık değildir ve Suç ve Ceza da bunun somut örneğidir. İnsan hiçbir zaman ''içi dışı bir'' olamaz. Ama, sana sorarım, sence Nabizade Nâzım bunu bilinçli bir şekilde mi yapmıştır? Dostoyevski'yse bunu bilinçli bir şekilde yapmıştır (taslaklarında ve günlüklerinde görülür) ve bu yüzden ekstra değerlidir. Artık bu durumun da özel olup olmaması sana kalmış. Biinçli yapmışsa bile düşünsel bir sorun var ortada: Benim bunu eleştirmemin sebebiyse, Zehra'yı bir ''vahşi'' olarak nitelendirip daha sonra ''dini duygularla yoğrulan'' bir kadın olarak göstermesiydi. Yoksa tabii ki de insanlar bu devirde her türlü pisliği yapıyorlar. Romanın yapısı, işleyişi iyi olsaydı ve tutarlı olsaydı, kesinlikle Zehra'nın bu görüşü çok kaliteli olurdu. Ama bu tutarsızlıklar ve işleyişteki bozukluklar hem yapıyı, hem de karakterleri bozuyor. Ayrıca Zehra'nın kişiliğini Nabizade'nin ilginç bir şekilde yansıtmasına sebep oluyor. ''Çırpınıyor, tepiniyor ve çıldırıyor.'' Bu da ''günahı'' düşünmesini absürtleştiriyor. Bu ''dönem'' konusu çok önemli bir konu ve kendi düşüncelerimi tam olarak anlatamadığımı düşünüyorum. Ben Namık Kemal'in kadınlara bakış açısını beğenmezken neden İntibah'ı çok beğendim? Ya da Ahmet Mithat'ın kadınlara bakış açısını kısmen beğenmezken bazı romanlarını çok beğendim? Çünkü o romanlarının sadece bir bölümü ve belli bir kısmı kadınları hedef alıyor ve eleştiriyordu. Romanın hepsinde kara bir leke yoktu (Ama Dolaptan Temaşa'da ve Şeytankaya Tılsımı'nda bu ''kara leke'' vardır). İntibah romanı iyiydi, çünkü insanın uyanışının ve farkındalığının ne kadar önemli olduğunu inceliyor, ''işsiz güçsüz'' insanları irdeliyordu. ''İşsiz güçsüz'' insanlar ile Peçorin'e ve Stavrogin'e yapılan atıflar bile değerliydi. Bu açıdan muhteşem olan romanın kadınlara bakış açısı tabii ki kötüydü ve Mehpeyker'e kulak vermiyordu. Henüz 17 Yaşında'da ahlaki konuları ele alan Ahmet Mithat, kadınları ''kurtaran'' erkeği gösteriyordu. Ama yine de Kalyopi'ye kulak veriyor, Diriliş'teki Maslova karakterine selam çakıyordu. En azından bu insanların da bir vicdanı olduğunu, onlar istediği için oraya gitmediğini gösteriyordu. Her ne kadar ''kurtarıcı'' olarak erkeği gösterse de bu açıdan Ahmet Mithat'ın takdir edilesi bir duruşu vardı. Ayrıca Felâtun Bey İle Râkım Efendi'de de çalışkanlığın ve azmin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor, alafrangaları kıvrak zekâsıyla yeriyordu. Her ne kadar burada da kadınları ''kurtaran'' erkek olsa da belirttiğim açılardan bu roman gayet iyiydi. Zehra romanındaysa ana konu kadın-erkek ilişkileri ve kadınları aşağılama, cinsel yönleri öne sürme olduğundan, romanın başka hiçbir konuya değinisi olmadığından kötü bir romandı. Sırrıcemal ''cilve yapıyordu'', Ürani bir ''fahişe''ydi ve Zehra da Suphi'ye ihtiyaç duyuyordu. İncelemede de belirttiğim gibi, Zehra'yı bir ''vahşi'' olarak gösteren Nabizade Nâzım, Suphi'nin kadınlar üzerinde baskısını abartılı biçimde ele alıyordu. Onun yüzünden iki kadın da intihar ediyordu (Zehra'nınki ''kısmen'' intihar). Bu konuda Zehra romanının neden kötü olduğunu ve ''dönem''le tabii ki ilgisi olduğunu fakat diğerlerinden ayrıldığı noktayı umarım anlatabilmişimdir? Son olarak söylemek isterim ki, elbette bir romancı bir şeyler anlatmaya çalışacak, ''roman'' denilen şeyin de romancının okura düşünce ve görüş aktarımı yapması değil midir? Bir şey anlatmaya çalışmazsa romanın ne önemi kalır? Bu yorumun biraz ilginç kaçtı sanki? :) Jale Parla'nın benzetmesini çok hoş bulmuştum, her ne kadar romanı sevmesem de. ''Üç Kalp'' şarkısı için de teşekkür ederim. Öneri vereyim bu konu hakkında: İlk önerim, üçlü bir ilişkinin kaliteli karakterlerle donatıldığı Dostoyevski'nin ''Ezilenler'' romanı. Ezilenler romanının bir üst basamağı da, Dostoyevski'nin olgunluk dönemi eserlerinden olan ve sana da anlattığım ''Budala'' adlı eseri. Bunları okursak eminim Zehra romanından çok çok daha verimli olacaktır. Zehra romanının düşünsel yapısı düşünmeden okuyan okurlara zarar verebilir, incelememde de belirttiğim gibi, bu açıdan dikkatli olmalıyız bence. Ben incelememin roman hakkındaki düşüncelerimin algılanmasında yeterli olacağını düşünmüştüm, yanılmışım. Teşekkür ederim değerli yorumun için. :)
5 next answer
••Sevcaن•• okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş
Fëanor okurunun profil resmi
Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkürler!
nurefşan okurunun profil resmi
sen kimsin ve neden bu kadar mükemmel ve ayrıntılı incelemeler yapıyorsun 😂 şaka bir yana cidden çok yararlı olmuş eline emeğine sağlık
Fëanor okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, faydam dokunduysa ne mutlu bana! :)
Eda Nur Ergöz okurunun profil resmi
O kadar haklısın kii keşke okumadan önce bu yorumu okusaydım ama napalım okuduk artık 🤷🏻‍♀️
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.