Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

104 syf.
·
Puan vermedi
Dilin yapısı ve oluşumu hakkında sayısız makale ve deneme yazılagelmiștir. İnsanın insan olma yolundaki en büyük engel belki de dildir. İnsan ancak dil kullandığı zaman insan olmuştur belki de. Harari'nin sapiens kitabında da bu konuya değinilmiştir. İnsan dedikoduyu icat ettiği için var olmaya devam etmiştir der. İslam'ın ana kaynağı olan Kur'anda da dil üzerine değinilmiştir. Yaradılıș kıssasına bakacak olursak Tanrı Adem'e eşyanın bilgisini ve ismini belletmiștir melekler karşısında. Buradan çıkacak sonuç elbetteki bilinç düzeyidir. Lakin dile atfedilen önem burada da kendini göstermektedir.   Rousseau da  dil üzerine düşünmekten ve yazmaktan kendini alamayanlardan olmuştur. (Bu arada Rousseau'nun dili kullanımı şahanedir. Tam bir Gorgias örneği) Rousseau dilin icadını daha kompleks şekilde ele almış ve başlangıç itibarı ile jest ve mimiklere odaklanmıştır. Daha sonraları ise duygulanımlar asıl belirleyici olmuştur dilde. Çünkü ona göre temel gereksinimler( yiyecek- içecek) dilin icadı ve gelişimi konusunda çok da belirleyici olmamıştır. Asıl belirleyiciler duygular ve kompleks davranışlardır. Bu duygular aşk, nefret, öfke, sevme, acıma vs vs dır. Ayrıca dilin kökeni için belirleyici olan bir başka ana unsur ise ahlaki gereksinimlerdir. Rousseau dilin ilk örneklerinin daha çok mecazlı olduğunu dile getirir. Çünkü daha mantıksal yargılar ilerlemediğinden, kullanılan dil oldukça sade olduğundan mecazi bir yapı göstermiştir. Bundan ötürü dilin mi düşünceyi; düşüncenin mi dili geliştirdiği sorusuna yanıt arayacak olursak sanırım Rousseau'ya göre daha çok dil düşünceyi geliştirmiştir. Ama tam olarak bir şey diyemem. Sadece çıkarımdan ötürü böyle bir şey diyebilirim.   Dilin kullanımı konusunda yazıya da değinmiştir düşünür. Yazının bazı uygarlıklardaki gelişimi ve değişimi hakkında bilgiler sunmuștur. Yazı ve dilin aynı şeyler olmadığını beyan etmekle birlikte kronik olarak da aynı evrede gelişemeyeceğinden  den vurmuştur. Misal olarak Yunan- Fenike ikilemini sunar bize. Yunanlılar yazıyı Fenikelilerden almasına rağmen Yunan dilinin çok daha eski olabileceğini de söylemiştir bize. Yazı aynı zamanda dili sınırlandırıcı bir etkiye sahiptir der yazar. Çünkü yazıda duygulanım kolay olarak anlaşılamaz. Oysaki konuşma esnasında yapılan vurgu ve tonlamalar ifadeleri daha zengin kılmaktadır. Salt yazı dili ile dile getirmek okumaktan farksızdır der. Sanırım buna çözüm olarak günümüzde noktalama işaretleri ve pek pek yeni sayılabilecek emojileri icat ettik bizler de :)) Coğrafya insan anatomisi üzerinde mutlak etkiye sahip bileşenlerden biridir. Rousseau da coğrafyanın önemine atıfta bulunup farklı coğrafyalarda yaşayan insanların farklı yaşam biçimlerinin olduğunu öne sürmüştür. Hal böyle iken bu farklı yaşam biçimleri elbetteki dili de etkileyecektir. İklim ve toprak özelliği yaşam biçimini değiştiren ana unsurlardır ve kullanılagelen dile de sirayet etmiştir der. Kurak alanlarda toplu yaşam sürerken sulak alanlarda toplu yaşam izleri daha azdır. Bundan dolayı kurak alanlarda işbirliği ve işbölümü, paylașımı olduğundan dilin gelişmesi daha olası olur. Aynı şey benzer ifadelerle toprak için de geçerlidir. Verimli topraklarda insan yoğunluğu fazla olduğundan etkileşim de fazla olur ve dil daha çok gelişir. Oysaki verimsiz topraklarda etkileşimin azlığından ötürü dilin gelişimi de az ya da yavaş olur der Rousseau. Kuzey ve Güney dillerine değinen düşünür güney dillerinin daha sıcak ve yumuşak olduğunu öne sürer. Buna karşılık kuzey dilleri iklimin sertliğinden dolayı daha sert olur. Çünkü iklim metabolizmayı evrilten bir  etkiye sahiptir. Ayni zamanda bilinci. Gereksinim ve aile tipleri ve dilin gelişiminde oldukça önemlidir. Nasıl ki soylarımızı aktarıyorsak aile kurumunun daha fazla önemsendiği iklimlerde, topraklarda dil de ilerler, gelişir. Yalnızca bir adada konuşulan dil ölmeye mahkumdur de düşünür. İlgimi çokça cezbeden bir başka konu da milletleşme olgusudur. Düşünüre göre kuzey iklimlerinde yaşam daha zor olduğundan işbölümü daha fazladır. Ancak birliktelik sağlanınca doğa karşısında başarı sağlanır der. Oysa güney iklimlerimde birçok iş bireysel düzeyde yapılabilir. Dolayısıyla birlikteliğin daha önemli olduğu sert iklimlerde yani kuzey iklimlerinde milletleşme daha fazla ve çoktur. Totalde bu paragrafa katılıyorum. Kimse Rusça'nın Hintçe'den daha nahif ya da yumuşak olduğunu söyleyemez:)) Düşünürün üzerinde durduğu bir başka nokta da ses ve işlevleridir. Elbetteki diller çeşitli seslerden meydana gelmektedir. Sesler kültürden kültüre, coğrafyadan coğrafyaya değişiklik gösterir. Salt sesin pek bir şey ifade edemeyeceğini öne sürerken sesin armoni, melodi ile beste ile anlam bulacağını söyler. Dolayısıyla anlamadığımız bir dildeki şarkının zamanla bize kötü geleceğini söyler. Oysaki manasını bildiğimiz ya da kendi dilimizden çıkan sesler anlamlı olup kulağa da daha hoş gelir ve dinleme konusunda da süreklilik sağlar. Örnek vermek gerekirse Fransızca bir şarkının zamanla Karayipli birine gürültü şeklinde algılanmasına neden olur der. Rosseau'ya bu konuda hak verilip verilmeyeceği konusunda tereddütlerim var. Nitekim anlamını bilmediğimiz dillerdeki şarkıları dinliyor ve zevk alıyoruz. Sadece armoni konusunda belki haklı olabilir. Seslerin ahenkli bir şekilde birbiriyle harmanlanması ve bizzat kendilerinin dile gelmesi. İdir'in  a vava inouva şarkısını anlamamıza rağmen beğenmeyecek kişi yoktur sanırım:) Öte yandan anlamlandırmayı ses mi yapar mantık mı yapar yine tartışma konusu olur. Mallarme'nin "kim konuşuyor" sorusu karşısında Nietzsche'nin "kelimelerin kendisi" şeklinde cevap vermesi üzerinde durulması gereken fenelomenlerdendir bence. Kitap güzel şeylerden bahsediyor:) günümüz dil araştırmalari elbette ki çok daha ilerici. Bu konuda ayrıca araştırma yapmak isteyenler Chomsky ve çalışmalarına bakabilir. İyi okumalar
Dillerin Kökeni Üstüne Deneme
Dillerin Kökeni Üstüne DenemeJean-Jacques Rousseau · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20191,273 okunma
·
1.252 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.