Gönderi

Ülü'l-azm Peygamberler
Kitapların bildirdiğine göre yüzlerce seçilmiş peygamber arasından seçilip süzülmüş altı peygamber vardı. Onlar, yüklendikleri sorumluluk karşısında yılgınlık göstermeden, her zorluğa katlanarak sebat gösterenlerdi, Allah'ın emirlerine uyma konusunda çok dikkatli, titiz, gayretli ve kararlı kimselerdi. Onlar ülü'l-azm peygamberlerdi. En seçkinler ve en dürüstlerdi. Dini dosdoğru tutan, ayrılığa düşmeyen, asla sarsılmayan, vazgeçmeyenlerdi. Zalimlere, zorbalara, haksızlara, yolsuzlara savaş açan, zulmün karşısında bütün sıkıntıları, güçlükleri, zorlukları, anlayışsızlıkları omuzlayan, ihanetlere ve işkencelere göğüs gerenlerdi. Onlar, dünyada ve ahirette şeref sahibi olan salihlerdi. Çok kıymetli kimselerdi ancak insanların çoğu onlardan habersizdi. Hak edişlere göre namları vardı. İsa Mesih'ten beş yüz sene sonra gelecek olan Son Peygamber Muhammed Mustafa'nın (s.a.v.) namı "Habibullah”tı. Rabbi onu çok sevdiği için “En Sevgili” namını almıştı. Âdem Safiyullah idi, Allah'ın ihsanı ile seçilmiş ve beğenilmişti. İsmet vasfıyla tertemiz, doğrulukta emsalsizdi. Fetanet sahibiydi. Üstün bir akıl ve zekâya, kuvvetli bir hâfızaya ve yüksek bir mantık ve ikna kabiliyetine sahipti. Masum ve günahsızdı. Safiyet makamının has kuluydu. Nuh Nebi, Neciyullahtı. Gemi ile bütün insan ve hayvan soyunu kurtardığı için Neciyullah yani "kurtarıcı" unvanını almıştı. O, insanları Allah'ın yoluna çağırmış ancak kabul eden çok az kimse olmuştu. Allah'ın Peygamberini yalanlayıp, onu deli sayıp onunla alay etmeleri sebebiyle: "Rabbim, demişti "kavmim beni yalanlıyor, benimle onlar arasındaki hükmü Sen ver, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar." Duası hürmetine iyiler ve salihler necata ermiş, kurtulmuşlardı. İbrahim Nebi, Halilullahtı. Allah'ın dostluğunu kazanmıştı. O, Rabbini dost edinince melekler: "Ey Rabbimiz, İbrahim Sana nasıl dost olabilir? Nefsi var, malı var, evlâdı var. Kalbi bunlara meyyaldir..." demişlerdi. Bunun üzerine İbrahim, ağır imtihanlara tabi tutulmuş ama asla dostu olan Rabbinden incinmemişti. Mancınıklarla ateşlere atılırken dahi onun dostluğunu ve rızasını istediği için Halilullah unvanını almıştı. Canını, evlâdını, malının tamamını Rabbine adamıştı. O büyük teslimiyetle ram olunca kulluğun mutlak noktasına erişmişti. Suretlerden sıyrılmış, sirette derinleşmiş, gerçek dostun dostluğunu seçmişti. Ateşe atılacağı zaman, melekler ona yardım etmek için Allah'tan izin alarak ona bir isteği olup olmadığını sormuşlardı. Ateşin yakıcı kıvılcımları yüzünü yalarken: “Dostla dostun arasına girmeyin," demişti İbrahim Nebi "O bana yetişir; O ne iyi vekildir!" Onun bu güzel teslimiyeti ve tevekkülü neticesinde daha ateşe düşmeden Rabbi, ateşe emretmişti: ... Ey ateş! Ibrahim'in üzerine serin ve selâmet ol!” Yüce emirle alev, tatlı bir pınar olmuştu. Gördüğü rüya üzerine oğlunu feda ederken melekler telaş içinde: "Bir peygamber, bir peygamberi kurban etmeye götürüyor!" demişlerdi. Rabbi onun teslimiyetine Cebrail'i göndererek Cennetten koç indirmişti. Sıra mala gelmişti. Rabbi İbrahim'e sayılamayacak kadar koyun sürüleri vermişti. Cebrail insan kılığında gözükerek: “Bu koyunlar kimindir? Onları bana satar mısın?" demişti. İbrahim: "Onlar Rabbimindir, bana emanet edildi. Rabbimin adını zikredersen ve ona secde edersen hepsini al, götür!" diye yanıtlamıştı Cebrail olduğunu bilmediği adamı. Yabancı Rabbini tazim edince İbrahim: "Onlar senindir," demişti “hepsini alıp götürebilirsin." Bunun üzerine yabancı: “Ben insan değil, meleğim, alamam” derken İbrahim'in hayreti artmamış: "Sen Onun meleğiysen ben de Onun dostuyum,” demişti “verdiğimi geri alamam." Canı, evlâdı ve malı ile geçirdiği ağır sınavlardan sonra Rabbine karşı en ufak bir tereddüt göstermemişti. Büyük bir teslimiyetle O'na ram olarak kulluk rütbesinin mutlak noktasına erişmişti. Suretten kurtulduğu için Rabbi onu "Halilullah” olarak künyelemişti. Halilullah, Allah'ın dostu demektir. Çünkü İbrahim Peygamberin kalbinde, Allah sevgisinden başka, hiçbir mahlukun sevgisi yoktu. Musa Nebi, Kelimullahtı. Rabbinin kelimelerine erendi. “Ya Rabbi! Benim ümmetinden daha üstün bir Ümmet yarattın mı?” diye sual ettiğinde Rabbi cevap vermişti: "Ey Musa! Muhammed'in (a.s.v.) ümmetinin diğer mahluklara üstünlüğü, benim, yarattıklarıma olan üstünlüğüm gibidir” buyurmuştu. Bunun üzerine Musa Nebi; "Ya Rabbi! Keşke ben Muhammed'in (a.s.v.) ümmetini görebilseydim." dediğinde Rabbi: "Sen onları göremeyeceksin. Keşke onların sözlerini işitmeyi isteseydin." buyurmuştu. Bunun üzerine Musa (a.s.): "Onların sözlerini işitmek istiyorum." deyince Yüce Allah: "Ey Ümmet-i Muhammed!" diye hitap buyurdu. Biz de babalarımızın sulbünden, analarımızın rahminden "Lebbeyk Allahümme lebbeyk, la şerike leke lebbeyk, innel-hamde ven-ni'mete leke vel-mülke la şerike lek” diye cevap verdik. Yüce Allah: “Ey Muhammed'in (a.s.v.) ümmeti! Benim rahmetim gazabımı, affım cezamı geçmiştir. Ben, size istemeden verdim. Kim bana kıyamet gününde, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in (a.s.v.) benim peygamberim ve kulum olduğuna şehadet ederek gelirse onun yerini Cennet yaparım. Günahları, deniz köpükleri kadar çok olsa bile.” buyurmuştu." Rabbiyle konuşan Musa Veliyullah, daha birçok mucize yaşamıştı. Rabbi ona: “Ya Musa!" buyurmuştu “sana peygamberlik vermeme sebep olan şeyi biliyor musun?" “Hayır, Ya Rabbi! Sebebi nedir?" demişti. "Sen bir gün koyun bekliyordun," demişti Rabbi "bir koyun sürüden ayrılarak kaçtı. Sen onu sürüye katmak için arkasından yürüdün. Bir hayli yol gittin. İkiniz de çok yorulmuştunuz. Nihâyet koyunu yakaladın ona şöyle dedin: "Ey Koyun! Ne zorun vardı da hem kendini hem beni böyle yordun?' Oysaki sen o anda çok yorgun ve öfkeliydin. O öfke anında hiddetini ve hırsını yenerek hayvana rıfk yani iyilik ve güzellik ile muamele ettin. Ölçülü ve şefkatliydin. İşte bunun için sana peygamberlik verdim." Musa Nebiye Rabbi şöyle seslenmişti: "Bilir misin Ey Musa! Cennete en son girecek olanlar, gıybetten tövbe edenlerdir. Cehenneme ilk girecekler de gıybete devam edenlerdir." Musa Nebi “Ya Rabbi! Kullarının en kıymetlisi kimdir?" dediğinde ise Rabbi: "Gücü yettiği zaman affeden Müslüman kimsedir" buyurmuştu. Musa Nebi, sıkıntı içinde kıvranan bir mümin görmüştü de çok acıyarak: “Allah'ım ona merhamet et!" diye dua ettiğinde ise Rabbi: "Bundan daha büyük rahmet ve merhamet olur mu? Ona verdiğim bu bela ile günahlarını mahvediyor ve derecesini yükseltiyorum." buyurmuştu. Meryem'in kucağındaki bebek ise İsa Nebiydi. Lakabı Ruhullahtı. Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan, sonra onun soyunu bir nutfeden yaratan, onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah, Cebrail'in Meryem'e üflemesiyle İsa'yı halk etmişti. O sebeple ona ruh denilmişti. İsa, alışılmış sebeplerin dışında, tenasül yoluyla değil, hava yoluyla meydana gelmişti. Rabbinin “Kün" emri onda aşikâr tecelli etmişti. Toprağı, nuru, ateşi yoktan yaratan Allah, Adem'i topraktan, melekleri nurdan, cinleri ateşten yaratırken İsa'yı babasız olarak, ruh üfleyerek yaratmıştı. İffetini korumuş olan Meryem'i ve onun oğlunu cümle âlem için bir ibret kılmıştı. Ruhun letafetini ve iffetine olan düşkünlüğünü hatırlatmak için de adını kutsal kitabına yazacaktı. Onun kadim terbiyesi çağlar boyu iyilikle anılacaktı. Ruhun gücüydü bu. Nefesti, şeffaftı, latifti ruh. ❤İşte bunun için Muhammed Mustafa (a.s.v.) Habibullah, İbrahim Nebi Halilullah, Musa Nebi Kelimullah, İsa Nebi Ruhullah, Adem Nebi Safiyullah, Nuh Nebi Neciyullah olarak kayıtlara geçecekti. Yaşanılan ve ders alınması gereken çok şey vardı ve zaman kutlu tecellilere gebeydi. Hoşça bakın zatınıza şüphesiz okuduklarınız size çok şey kattı ve buraya kadar geldiyseniz En Sevgili'yi yâd etmeyi unutmayın... (a s.v.)
·
253 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.