Gönderi

Eldorado … Bizcesi, Tanrı onların usunu parlatsın, her Avrupalının yüreğinde bir Atilla, bir Türk karmaşası yatar. Bu karmaşa, bu aşağılık duygusu, onları başka ulusları küçümsemeye, kendilerini de büyükten büyük görmeye götürür. Romain Rolland bile herkese insanlık dersi verdikten sonra Sudanlıları, Japonları, Faslıları, Kazakları, Senegallileri, Hintlileri, Sihleri barbar sayar. Türklere de aynı yaftayı yapıştıracaktır ama bunu pek göze alamaz. Ne ki, Balkan Savaşı'nda birtakım soluk kesici öyküler işitildiğine değinmekten de geri kalmaz. Christophe Colomb ile Hernan Cortez'in yaşam öykülerini yazmış olan ve İspanyol conquistador'larının (fatihlerinin) Kızılderilileri öldürmelerini haklı göstermeye çalışan İspanyol yazarı Salvador de Madariaga da Türklerle Araplara uygarlık dışı uluslar gözüyle bakar. Ama Madariaga'nın kitaplarını biraz dikkatlice okuyacak olursanız orada İspanyolları aşağılık duygusuna götüren şeyin yıllarca Türklerin ya da Araplanın kalyonlarında tutsak kalmaktan doğduğunu sezinlersiniz. … Ne dersiniz, belki de yerlilerin yıldızlarını karartan, işlerini bozan, Batılıların yamyam olmayışlarıdır. Azteklerin Uei Tlatoani'si (imparatoru) Montezuma, İspanyolların insan eti yemediğini öğrenince çok üzülmüştür. … Şükür ki şükür Avrupalılar yamyam değildir. Onlar sadece kendilerinden başkalarının doğal bir ölümle ölmesine katlanamazlar. XVI. yüzyılın ilk yarısında Aztek uygarlığını unufak eden Hernan Cortez, bir kez, üç bin silahsız Meksikalıyı kılıçtan geçirirken gözünü bile kırpmamıştır. Kitaplar, Cortez'in bu serüvene sadece 450 adam, 13 at, yedi de topla kalkıştığını yazar. Meksika ordusu ise milyonlarla iş görmektedir. Ama İspanyolların toplarla arkebüzleri Azteklerin aklını başından almıştır. O güne değin atlı asker görmemiş olan yerliler, at üzerinde, ellerinde ölüm saçan arkebüzlerle İspanyolları görünce atla biniciyi tek yaratık sanacak kadar ıspanaklaşmışlar ve tabana kuvvet kaçmışlardır. Her şey o öldürme yeteneğini arttıran tozla olmuştur. Delifişeğin, ateştuzunun, gökfişeğinin, patlangacın gücü, korku bilmez Aztekleri bile yıldırmıştır. Rastlantısı yoktur bu işin. Christophe Colomb bile günlüğünde, 50 silahlı adamla bütün Kızılderilileri boyunduruk altına alabileceğini, onlara istediğini yaptırabileceğini yazmıştır. … Pedrarias 1514’ten 1530’a değin, on altı yıl içinde iki milyon Kızılderiliyi öldürtmüş ya da tutsak etmiştir. … Doğrusunda, Avrupalıların Kızılderililere uyguladıkları kırımın hesabı tutulmamıştır. Hispaniola adasındaki -bugünkü adı Haiti- Kızılderililerin sayısı 1494 yılında 300 bin ise, beş yıl sonra 200 bine iner. 1508 yılında ise bu sayı 60 bin olacaktır. 1548 yılında da 500 Kızılderili ya kalmış, ya kalmamıştır. … Bütün beyazlar “iyi bir Kızılderilinin ölü bir Kızılderili” olduğuna inananlardır. … Beyazlar bizi içkiye alıştırdılar. İçki yüzünden de binlerce Kızılderili kırılıp gitti. … Beyazlar Kızılderililerin yurtlarına, sadece altınlarını almaya gelseler yine iyi. Zaten yerliler onlara bu altınları sunmakta hiç de zorluk çıkarmamışlardır. Ah büyük sözlerim, Soluk Yüzlüler onlara kendi dinlerini de kabul ettirmek istemişlerdir. Cortez, Azteklerin ülkesine ayağını ilk attığı vakit şöyle buyuracaktır: - Ben buraya Tanrı'ya ve Kralıma hizmet için geldim. Tanrı'ya hizmet, Hristiyanlığın bilincine varmamış ya da Hristiyanlığa evet dememiş uluslara, doğru yolu göstermek, onları aydınlatmak, onları Hristiyanlaştırmaktır. Hristiyan olmak istemeyenleri de yok etmektir. Krala hizmet ise Tanrı'nın ve Kilise'nin düşmanı olanları Hristiyanlaştırarak köleleştirmektir. Yüce Ruhun kulları olan, o yüreği kırmızı ve tatlı Kızılderililer ise Soluk Yüzlülere şu karşılığı verir: - Bize sizin dininize girmezsek mutlu olamayacağımızı söylüyorsunuz. Bize, gerçeği kendi elinizde tuttuğunuzu, bizimse gerçeği elde edememekle yitip gittiğimizi belirtiyorsunuz. Bunun doğruluğunu nerden çıkarıyorsunuz? Anladığımıza göre sizin kitabınız yazılıdır. Eğer bu kitap size seslendiği gibi, bize de sesleniyorsa, niçin Büyük Ruh o kitabı bize de yollamadı? Siz Büyük Ruh'a saygı göstermenin, bağlanmanın da tek bir yolu olduğunu söylüyorsunuz. İyi ama, tek bir din varsa, siz de topunuz bu dine bağlı iseniz, neden birbirinizi yiyip bitiriyorsunuz? Kardeşlerim sizin sözlerinize bizim usumuz kısa düşüyor. Bize, dininizin size atalarınızın aracılığı ile verildiğini de söylüyorsunuz. Bizim dinimiz de atalarımızdan kalmadır. Geleneğimize bağlı olarak Tanrımıza tapıyoruz. Dinimiz, yapılan iyiliklere gönül borcu duymayı öğütler. Birbirimizi sevmeye, birbirimize bağlı kalmaya iteler. Din konusunda birbirimizle hiç çatışmayız biz. Kardeşlerim, biz sizin dininizi ortadan kaldırmayı hiç mi hiç düşünmüyoruz. Yalnız sizin de bizim dinimize dokunmamanızı isteriz.
Sayfa 95 - Sel, 2. baskı
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.