Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1724 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
18 günde okudu
Hayatımın Romanı- benim bir numaram
Nereden başlamak lazım, inanın bilemiyorum. Yıllar önce okuduğum bu kitabı, kitab okumayı çok seven biri olarak yıllar sonra (kaç yıl oldu hatırlamıyorum ama 10 yıldan fazla muhtemelen) elime almanın ve bir çırpıda okuyup bitirmek için derin bir heyecanının dayattığı güdüyle yeniden elime aldım ama bu kez çok okunsun ve satılsın diye orjinal aslının katledilmiş sadeliği ve kısaltılmışlığı ile tek cilt halinde basılan Sefiller i değil, çevirisine ve baskı kalitesine çok güvendiğim İşbankası H A Yücel serisi olarak iki cilt halinde basılmış Sefilleri okudum ve az önce bitirdim. Bitirmez olaydım; başlaması gibi bitmesi de bende unutulmayacak bir etki bıraktı. Bu kitap hakkında amatör ya da profesyonel yüzlerce inceleme muhakkak yazılmıştır ama böyle bir eseri okuduktan sonra, insanın içini çevresiyle paylaşabileceği bir kaç kelam etme heyacanının sardığını belirtmek bir zorunluluktur. Öncelikle şunu kendi adıma ifade etmeliyim ki sefiller benim şimdiye kadar ve belki de bundan sonra da akıp gidecek olan zaman içersinde en beğendiğim roman olma vasfına erişti. Dostoyevski’nin “Karamazov kardeşler” imi, John steinback in Gazap Üzümleri mi yoksa Victor Hugo’nun “Sefiller” imi derken içimdeki ses oldukça tatmin olmuş bir şekilde Sefilleri göstererek işte bu kitap benim hayatımın romanı diyebiliyor ve onu baş köşeme koyuyorum. Çok az kişiye bahşedilmiş yazma yeteneği ile Victor Hugo’nun 18. yüzyıldan günümüz insanlığına bile gür bir sesle adeta ders vererek seslendiği bu kitabı Hugo insanlara, uluslara, vicdanlara hediye etmiştir. Sefiller, sadece bir roman değil bütün toplumlarda bütün milletlerde kendine yer edinmiş, sönmüş vicdanlarda her daim yer bulmuş kötü düşüncelerin kötü zihniyetlerin yüzlerine vurmuş bir tokat ve ya bir Sille olma özelliğini taşır. Yazarın da bir mektupta dostuna ifade ettiği üzere Sefiller, sadece Fransa’nın içine düştüğü ve henüz içinden çıkamadığı çukuru değil bütün bir Avrupa’nın hatta Dünyanın diğer bir çok kıtasında yer alan ülkelerin de seyrettiği “değerler kaybı manzumesi” dir. Hugo’ya göre sasece Fransa’nın değil İtalya’nın İspanya’nın Almanya’nın hatta dünyadaki bir çok başka ülkelerin maalesef ki sefilleri var ve dünya buna henüz bir çözüm bulabilmiş değil. Hugoya göre sefillik, sadece maddi olanakların yoksunluğundan kaynaklanan bir yoksulluk fakirlik veya imkansızlıklar ve kara bahtların bir izdüşümü değil, aynı zamanda her türlü maddi imkana ve refaha sahip olan milletlerin veya insanların adalet eşitlik merhamet gibi güzel huy ve erdemlerin kaybedilmesi karşısındaki durumlarını ifade eder diğer bir değişle sefillik insanı Yücel’ten vasıfların bu insanda bazen bir kırıntısının bile bulunmamasını anlatır ve Hugo, toplumlara kendi sefillerini meydana getirdikleri için sitem eder. Victor Hugo’nun Sefiller’i nde yer alan genellemelere ve ahlaki değerlere ilişkin gözlemlerimizi anlatırsak bu saatler alabilir; o yüzden biz kitaba geçmeyi uygun buluyoruz: Sefiller, annesi ve babasını hiç tanımamış, eskiden daha doğrusu çocukluk yıllarından gençlik yıllarına kadar bahçe işleri, ağaç budama işleri yaparak kendisine ve altı çocuğu bulunan ve eşini kaybetmiş ablasına bakan Jean Waljean adında bir işçi iken İşsiz ve böylelikle parasız kalması sebebiyle ablasının çocuklarına bir ekmek götürebilmek için bir evden aşırdığı fakat ömrü boyunca bir yumruk gibi midesine oturacak olan bir ekmek yüzünden Beş yıl kürek mahkumiyeti cezasına çarptırılmıştır, dört beş defa Kaçmayı denese de Her defasında yakayı ele vermiş ve cezası 19 yıla çıkmıştır. Jean Waljean genç hatta çocuk yaşta denebilecek bir yaşta girdiği hapishaneden gençliğin bittiği bir dönemde çıkmıştı. Hapishaneden çıktıktan sonra dört gün aralıksız yürüyen aç ve susuz bir halde oldukça bitkin bir halde Memleketine dönen Jean Valjean bir lokma ekmek ve yatacak bir yatak aramaktadır ancak bütün kapılar kendisine kapatılmaktadır ;taki yaşlı ve iyi bir kadın sayesinde iyi yürekli Mösyö Beinvenü Mryel adında bir baş piskoposla tanışıncaya dek. Bu piskopos Jean Waljean’ın hayatının geri kalanına yön verecek olan oldukça iyi yürekli iyiliksever cömert bir o kadarda fedakar bir yaşlıdır. Jean Waljean, Piskoposla tanıştıktan sonra henüz iyi insan olma adımı atmamışken küçük bir çocuğun parasını gasp etmiş fakat piskoposun ona yapmış olduğu nasihatleri hatırlayarak bu küçük çocuğu bulmaya çalışmış fakat bulamamıştır, bu arada olayın duyulmasından sonra Jean Waljean, suçlu olarak aranmaya başlamıştır. İsmini Madeleine baba olarak değiştiren ve bu isimle önceki kimliğini saklamaya çalışan Jean Waljean, kehribar üretimi hakkındaki bilgileri sayesinde fabrika kurmuş ve kısa sürede büyük bir serveti yönetir hale gelmiştir. Kahramanımız şehirde herkesin yardımına koşuyor, hastalara Şifa oluyor dertlilerin derdine hallediyor, genç kızların çeyizini düzüyor, ne kadar düşmüş yoksul varsa onlara el açıyor isteyen herkese iş vermeye çalışıyordu. kendisi kabul etmese de ona bir nişan verilmiş ve Belediye başkanlığına seçilmiştir. Bir zamanlar kürek mahkûm olan kahramanımız artık herkesin imdadına yetişen adil bir belediye başkanıdır. Fakat kader ağlarını tanrının istediği şekilde örmeye devam etmektedir: Jean Waljean kürek mahkumu iken de muhafızlık yapmış olan daha sonra bir gölge gibi attığı her adımın takipçisi olacağı polis Javert adında birinin soruşturmasıyla yeniden kürek mahkûmu olmuştur fakat Jean Valjean olağanüstü yeteneği ile ölümle burun buruna gelmiş olan birini kurtararak kendini denize atmış ve öldü sanılarak tekrar özgürlüğüne kavuşmuştur. demiştik ya kader ağlarını örmeye devam ediyor diye; Jean Valjean başka bir isimle saklanmaya devam devam ederken Kendisine benzetilen hatta geçmişi kendisine benzeyen başka bir kişi Jean Waljean adıyla yine kürek mahkumu cezası almış böylelikle kahramanımız bir süre daha cezaevinden kurtulmuştur. Jean Waljean Madeleine baba ismi ile belediye başkanlığı görevini yürütürken o işten atılmış ve bu yüzden sefalete sürüklenmiş ve işlediği küçük bir suç yüzünden Javert denilen polisle karşı karşıya gelmiş olan ama bu arada Hastalığı yüzünden ölümle pençeleşen Fantine adında bir kızla tanışmış ve bu Fantine adlı kızın kötü muamele edilerek çalıştırılan küçük kızını bulmaya ve kendisine getirmeye söz vermiştir. Fantine eğitim görmek için Parise gelmiş shlaklı ve namuslu bir kız iken duyguları işe alay eden zengin bir burjuvazi öğrencinin terk etmesiyle hayatın acımasız kollarına düşmüş bir sefildir. Fantine’nin kızı Cosette Thenardier adlı eski bir asker ve karısı tarafından işletilen bir handa köle gibi çalıştırılıyordu. Kadının ruhunun derinliklerinde hayvanlık, adamın ise savaşta ölümle pençeleşen bir askerin parmağındaki yüzüğü çalacak kadar alçalmış bir insanın alçaklığı vardı. Bu Tehenardier adlı alçak ve pislik insan kahramanımız Jean Waljean’ın her daim karşısına çıkacak ve bir gölge gibi takip edecektir. Javert gerçekliğin devlet ve görev yansıması ise Thenardier ise gerçekliğin insanın yüzüne yansımış alçaklık halidir. Jean Waljean, Mösyo Bienvenü(piskopos Myriel) in kendisine yaptığı öğütlerin de etkisiyle her zaman olduğu gibi hayatını hiçe sayarak ve tehlikeye atarak eskiden noter olarak görev yapmış sonra fakirliğie düşmüş Fauchelevent adında yaşlı bir adamı devrildiği arabanın altından kurtarmıştır. Denize düşerek öldü sanılan Jean Waljean, artık modelin baba olarak belediye başkanı değildir ve Fotinin kızı Cosette iyi alçak Thenardier’lerden kurtarmıştır. Bu küçük Cosette kahramanımız Jean Valjan‘ın hayata tutunmak için tek dalı konumundadır, Cosette Jean Valjean’ın hayata bağlanmak için gördüğü tek ve en büyük umut ışığı ve su damlasıdır, artık kahramanımız kendisini bu küçük Cosette’nin iyiliğine adamıştır. Thenardier’in kurduğu alçak planlar yüzünden yine müfettiş ve polis Javerttin ağına yakalananjan Valjan, Belediye başkanı iken sahip çıktığı ve arabanın altından kurtardığı Fauchlevent adındaki yaşlı dostuna sığınmış ve bir manastırda bahçıvan görevi yapan bu yaşlı dostu sayesinde hem kendi saklanmış hem de küçük gözbebeği Cosette’yi bu manastıra kaydetmiştir. O yaklaşık beş yıl boyunca baba ve kız bu manastırda yaşadıktan sonra artık eski dostu yaşlı Fauchlevent ölmüş ve baba kız bu manastırdan ayrıldıktan sonra bir rantiye olarak kiralık bir evde yaşamaya başlamışlardır, Bu arada, siyasi düşüncelerinden dolayı dedesiyle yıldızı hiç barışmayan ve Waterloo savaşında kahramanca savaşan babası, dedesi tarafından sevilmeyen Marius adında genç bir avukat Cosette’ye aşık olmuştur. Fakat bu genç tarafından izlendiğini düşünen Jean Waljean ansızın kızıyla birlikte ortadan kaybolmuştur, alçak Thenardier’in kurduğu alçak tuzak ortaya çıkana ve Javert’in olaya el atmasına dek. Kaybettiği Cosette’i bir daha bulamayacağını anlayan Marius o sıralarda hazırlanan hatta ateşi alevlenen ayaklanmalarda isyancılar arasına karışmış ve istemesede arkadaşların yanında isyana destek olmuştur. Cosette ye yazdığı mektup, rastlantısal olarak babasına ulaşmış bu sayede Jean Valjean kızının Mariusa aşık olduğunu anlamış ve içgüdüsel olarak o da isyancıların ürettiği barikata girmiştir. Tüm dostlarının öldüğü ayaklanmada Marius barikatın dibinde ağır yaralı haldeyken güçlü bir el tarafından çekilmiş sırta alınmış ve hiç kimsenin anlayamayacağı bir şekilde ızgaradan içeri atlamış güçlü birinin omuzlarında Paris’in o sonsuz çirkef kuyularından sırtta, bir gece vakti ölümle burun buruna gelerek dışarı çıkarılmıştır. Alçak Thenardier’den aldığı anahtar sayesinde çirkef kuyularından ve paris lağımlarından, sırtında neredeyse ölü olan Marius ile birlikte kurtulan ve bir anda çıktığı yerde kendisini bekleyen ancak isyanda esir düşmüş olup isyancıların elinden kurtardığı Polis Javert’in karşısında bulan Jean Waljean, Javert’in vicdan sorgulamaları sebebiyle artık özgür kalmıştır ancak göreviyle vicdanı arasında sıkışıp kalan müfettiş Javert inandığı değerlerden ödün verdiği ve kişisel hırslarını görevin gereklerinden daha fazla öne çıkarttığı düşüncesiyle kendini gecenin karanlığında karanlığın eşlik ettiği bir ölüme bırakmıştır. Her ne sebeple olursa olsun torununa kavuşmuş olan Marius’un dedesi onun için torundan af dilemiş ve onun iyiliği için ne gerekiyorsa yapmayı vaad etmiş ve sonunda Marius ve Cosette için görkemli bir düğün yapmıştır. Bu arada Marius hala kendisini barikattan kurtaran ve Paris’in sonsuz büyüklükteki çirkef kuyularından çıkaran o adamı tanımamaktadır. Taki kahramanımız Marius’e kendini tanıtıncaya kadar. Jan Valjan’ın kendilerine bıraktığı 600.000 frankın kaynağını bilmeyen ve bunun yasadışı yollardan elde edildiğini düşünen Marius Cosettenin babası Jean Waljean’a mesafeli davranmaktadır. Ancak Marius alçak Thenardier ile karşılaştıktan sonra Cosette ye bırakılan paranın iyi yürekli eski Belediye başkanı Madelaine babanın kehribar üretiminden elde ettiği temiz ve helal kazanci olduğunu ve kendisini Paris’in çirkef kuyularından kurtaranın Jean Waljean olduğunu anlamıştır. Epey bir süredir Cosette’yi görmeye gelmeyen Jean Valjean artık tam manasıyla farkına varılmış ulu ve iyiliksever bir insandır. Marius her şeyin farkına vardığı anda Cosette ile birlikte babaları Jean Valjean‘ın yanına giderler ancak bu ulu ve yüce yürekli iyi insan artık son nefesini vermeye hazırlanmaktadır. İçinden 10 tane hikaye çıkabilecek bu Hikayeyi burda bitirelim: Yaklaşık 1750 sayfaya ulaşan ve iki ciltten oluşan sefiller kitabı sadece eşsiz bir roman değil iyiliğe, adalete, özgürlüğe ve ideale ulaşmanın kelimelerle dile getirilmiş bir çabasıdır. Sefiller, 1789-1860 tarihleri arasının Fransa’sının ve Fransa sefillerinin tarihinin en güzel anlatıldığı kitaptır. 1789 Fransız devrimi, 1830,32 ayaklanmaları, devrimin diğer Avrupa ülkelerindeki ve diğer dünya ülkelerindeki yansımaları o kadar güzel anlatılmış ki ciltler dolusu tarih kitabı okumaya ihtiyaç bırakmıyor. Sefillerin 3 te 1 i hikaye ise kalanı yazarın din, inanç, yasalar, manastır, ahlak, Parisin çirkef kuyuları ve lağımları, aşk, vefa, iyiniyet, merhamet, devlet yönetimi, monarşi ve cumhuriyet vs konularındaki açıklamaları ve düşüncelerinden oluşuyor, başka bir bir yerde bulamayacağınız. Sefiller sadece eşsiz bir roman değil, karanlığın yerine aydınlığın, acımasızlığın yerine merhametin, bağnazlığın yerine ölçülü inanmanın, adaletsizliğin yerine hakkı teslim etmenin, cahilliğin yerine bilgiye inanmanın, tenbelliğin yerine özverinin kitabıdır. Sefiller bence hikayedeki olay kurgusunun çok ötesinde hatta olayları-hikayeyi- gölgede bırakabilecek açıklamalar içeriyor: Devrimi devrim yapan ortaya çıkan olaylar değil bu olayların gerisinde yatan nedenlerdir. Bunları görmezden gelmek yeni devrimlere, isyanlara, ayaklanmalara yelken açmaktır. Gerçek bilgi sonsuzluğa açılan ve vicdan törpüsünden geçmiş bilgidir der Hugo. Merhamet duygusundan yoksun yönetimler kapılarına dayanmış ve aç insanların feryatlarıyla karşılaşırlar. Bu kitaba sadece bir hikaye gözüyle bakmak, Dante’nin güzelliğine bakıp güzelliği anlatmak, Machyavellinin düşüncelerini şimdi söylemiş gibi algılamak, Voltaire’nin hayatta hiç hasta olmadığını söylemek kadar saçma, adaletin Bonaparte’nin düşündüğü gibi güçte olduğunu kabul etmek anlamına gelir. 2 kere okudum yine okuyacağım, nasıl okumam ki bu kitabın en yakın rakibi Karamazow kardeşler bile bu kitapla boy ölçüşemez. Hadi kolay gelsin.
Sefiller (2 Cilt Takım)
Sefiller (2 Cilt Takım)Victor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202187,2bin okunma
··
635 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.