Zamanın birinde bir memlekette, ağzından küfür eksik olmayan bir adam yaşarmış. Nerde hoşuna gitmeyen bir durum görse basarmış küfrü. Memleketin en küfürbaz adamı olarak nam salmış tabi. Herif bu kötü namından rahatsızlık duymaya başlamış; fakat küfretme alışkanlığından da bir türlü vazgeçemiyormuş. Gitmiş bir tekkeye. Şeyh efendiden derdine bir çare dilemiş. Şeyh buna bir avuç bakla vermiş. Al bunları demiş, birini ağzına koy, tam küfredeceğin zaman bakla diline değer; küfretmemen gerektiğini hatırlayıp, kendine hâkim olursun. Bizim adam uygulamaya başlamış. İşe yarıyormuş da. Neyse bir gün yine bu şeyhle bizimki gezerlerken müthiş bir yağmur başlamış. Acayip ıslanmışlar. Tam tekkeye doğru koşarlarken bir evin penceresinden bir kadıncağız seslenmesin mi: "Hocaefendi bir bakıver!" Ulan koskoca keramet sahibi şeyh, yağmur yağıyor diye halkın talebini geri mi çevirecek: durmuşlar tabi. Ama yağmur nasıl yağıyor! Penceredeki kadın kaybolmuş, bizimkiler de kapıyı açmaya geliyor sanıp beklemişler. Neyse, 5 dakika sonra kadın bir daha belirmiş pencerede: "Biraz bekleyiver hocaefendi!" Haydaaa! Ulan yağmur sırılsıklam etmiş bunları, kadın bekletiyor, bizim küfürbaz homurdanmaya başlamış tabi. Şeyh de 'ya sabır' çekmeye koyulmuş. Kadın birazdan tekrar görünmüş pencerede, "Tamam hocaefendi gidebilirsiniz." demiş. Hayda ki haydaaa! "İyi de hanım, bizi niye beklettin boş yere şu yağmurun altında?" diye kızmış şeyh. "Yok." demiş kadın gülümseyerek, "Boş yere bekletir miyim hiç hocaefendi; bizim tavuklar kuluçkada. Yumurtayı tavuğun altına koyarken kapıdan bir şeyh geçerse, yumurtadan horoz çıkar derler, o yüzden beklettim sizi." İyi mi. Dangalaklığın bu kadarına artık dayanamayan şeyh, bizimkine dönmüş, "Ulan arkadaş demiş, çıkar ağzından baklayı!" Hah ha.