Gönderi

200 syf.
·
Not rated
·
Read in 3 days
Kitap Hakkında: Batıda görülen modern devletlere benzemeye çalışan Osmanlı devleti, yukarıdan aşağıya 3. Selim’le, yola çıkmış, 2. Mahmut’la ilerlemiş ve Tanzimatla geri dönülmez bir noktaya evrilmişti. Tanzimat Fermanıyla, Müslümanların “Milleti Hâkime” olma durumuna son verilmiş, İmparatorluk sınırlarında yaşayan Hristiyan ve Yahudiler artık eşit vatandaş olarak görülmeye başlanmıştır. Eskiden “Milleti mahkume” görülen Hristiyan ve Yahudileri Müslüman Tebaa asla kendileriyle eşit görmek istememiştir. Müslümanlar: “artık gâvura gâvur demeyecek miyiz?” diye tepki gösterip, yerleştirilmeye çalışılan modern devlet ilkelerine karşı çıkmışlardı. Bu hızlı modernleşme onu destekleyen az sayıdaki Müslüman elit ve modernliğin gereklerine göre yaşamaya başlayanlara karşı da Müslüman camiada büyük tepkiler oluşmuştu. Frenkleşen, gâvurlaşan bu kesime “alafranga” etiketini vurup onları küçümsemek ve toplum dışına itmekle sayılarının artması önlenebilirdi ancak. Örneğin Maarif Kaleminde çalışan Şinasi, bir sabah aniden sakallarını tümüyle kazıyarak işe gidince o zamana kadar yalnızca gayri Müslimlerin bir özelliği olan sakal kesme çok büyük tepkilere yol açtı ve Şinasi işinden atıldı. Mustafa Reşit Paşanın Avrupa’ya gönderdiği öğrencilerden olduğu ve sadrazamla kişisel ilişkisi dolayıyla Şinasi işine dönebildi. Cevdet Paşa, devletin önemli olaylarını anlattığı Tezakir’inde bu olaya yer verdi. Bir Müslümanın sakal kesmesi devletin kroniklerine girecek kadar önem arz eder oldu. Fakat yarım asır sonra orduda ve kalemlerde sakallı olanlara eski kafalı denilir olmuştu. Yeniliklerin (Frenkleşmenin) hangi hızda yayıldığını gösterme açısından bu sakal kesme adeti önemlidir. İşte bu yeni tip insanın doğuşu kendi karşıtlarını da böylece doğurmuş Tercüme Odası ve Babı Ali kalemlerinden yetişen ve bizzat Avrupa’yı gidip yerinde gören yeni nesillerin dünyaya bakışları değişmiş, Fransız Devriminin etkisiyle özgürlük, eşitlik, kardeşlik fikirleriyle parlamento, seçim, meclis, anayasa gibi asrın gereği siyasal aletleri savunanlar bile yaşantı biçimindeki dönüşümler ve değişmelere oldukça ihtiyatlı yaklaşmışlardır. Bu yeni tüketim şekillerine halen doğulu kalıplarla yetişmiş entellejansia çok kuşkulu bakmıştır. Tanzimat’la ortaya çıkan romanlarda batıdan etkilenilen yaşantı biçimine ilk başlarda büyük bir tepki duyulduğunu görürüz. Batılı bir yazı tekniğini kullanarak roman yazıyor Batılılaşmış tüm yaşantı biçimleri küçümseniyor ve yüzeysel bulunuyor. Tek bir romancımız da bile batıcı bir olumlu roman kahramanına rastlanmıyor. Hemen hemen hepsi batılı yaşam tarzından etkilenmeyi karikatürize ediyor ve o zamanın terimiyle “sathi” buluyorlardı. Peki adına alafranga denen tipler nasıl çiziliyordu? İçki içen, kumar oynayan, kadınlara düşkün, hatta dans eden bu tipler, Fransızcayı da iyi konuşamaz, çalışmaz ve genellikle babalarından kalma mirası yer bitirirler. Sonuç olarak batının tekniğini alalım ama kültürüne kesinlikle karşı çıkalım zihniyetinin temelinde bu dönem düşüncelerini buluruz. Ahmet Mithat Efendi, Mithat Paşa etkisiyle Abdülaziz zamanının Ali ve Fuat Paşalar kanalıyla icra edilen mutlakıyetine karşı çıkmış ve Namık Kemal’in Kıbrıs’a sürgününden az sonra Rodos’a sürülmüş, bu sürgünden Abdülaziz’in düşmesiyle dönünce yerine gelen 33 yıllık Abdülhamit istibdadında susmamış, rejiminde hoşuna gidecek ve içten içe muhafazakarlığı savunup, yenilikçilere saldırarak kendince bir ikbal kapısı bulmuş, durmadan, dinlenmeden, Tanpınar’ın deyimiyle adeta bir “roman makinası” gibi yazmıştır. Felatun Bey ve Rakım Efendi romanında bütün edebiyatımızı, hatta düşünce hayatımızı derinden etkileyecek doğu batı medeniyet çatışmasının ilk örneklerinden birini görürüz. Felatun Bey batıyı, lüksü, maddeye tapınmayı, temsil edecek elbette çok karikatür bir tip olacaktır. Felatun Bey, çok tembeldir, konuşmak için o kadar uğraştığı Fransızcayı bile öğrenemez, oysa zengin bir babası vardır ve en iyi hocalardan ders alabilir, fakat ne hikmetse alafrangalığın alameti farikası günlük terimleri kullanabilecek kadar Fransızca öğrenmektir herhalde o da o kadar öğrenir. Dili iyi öğrenirse kitaplığına doldurduğu Fransızca kitapları süs için, gösteriş diye almamış olacak belki bir bölümünü okuyunca karikatürize bir tip olmayacak ve alafranga diye dalga geçtiğimiz yüzeysel batıcı Frenk mukalliti olamayacak ve Ahmet Mithat’ın romanına da giremeyecektir. Çünkü bütün gün Beyoğlu’nda gezip, mağazaları, eğlence yerlerini ziyaret ederek, içki içerek, Avrupa’dan gelmiş üçüncü sınıf aktrislerin peşinde dolaşarak ve nihayet birisini bulduğunda da tüm servetini onun zevkleri uğrunda bitirerek yok olmak onun kaderidir. Oysa okurlarına örnek olarak gösterdiği Rakım Efendiye bir bakalım: Yoksulluk içerisinde büyümüş, önce kendi geleneklerini, dinini Arapça ve Farsçadan mükemmel öğrenmiştir. Daha sonra Fransızcayı da aynı mükemmellikte öğrenmiş ve bu bilgiler sayesinde matbuat piyasasına girmiş Fransızcadan eserler çevirerek ve dil dersleri vererek çok para kazanmış, kazandığı parayı korumayı bilmiş. Ecnebi kadınların ilgisini çekmiş fakat onlarla günü birlik maceralar -isteyenleriyle bile- yaşamamış. (Josef’inin aşırı isteğini kıramayarak bir gece yatmayı saymazsak) Kendi seçerek aldığı güzel Çerkez kölesini önce eğitmiş, Türkçe, Fransızca öğretmiş piyano dersleri aldırmış ve emektar bacı kalfasından da ev düzeni nasıl olacağını birlikte yaşayarak öğretmiş sonra da bu kadar maharetli ve güzel köleye rayicinin çok üzerinde bedel ödemeye hazır müşteriler de çıkınca, paraya değil sevgiye önem verdiğinden, bu parayla güzel Çerkezlerden bir harem kurabilecekken o Canan kölesi ile nikâhı kıymıştır. Rakım Efendi, Ahmet Mithat Efendiye çok benzer. Bireysel olarak batılı yaşam sürdüren bir takım, Tanzimat’la oluşmuş ve ister istemez bu kesim yaşam biçimi olarak da geleneksel yaşantıya pek uymamaya başlayınca büyük tepki almıştır. Batıda yalnız zenginlik var diye düşünmek aslında batıyı bilmemekten kaynaklanıyor. Batı düşüncesi binlerce düşünür, sanatçı ve bilim insanlarını üretmişken sanki sadece maddi bir uygarlıkmış gibi lanse edilmiştir. Oysa tek bir batı yoktur ki batıyı batı yapan da bu çeşitliliktir. Aslında bu zihniyetin, batı düşmanlığının altında daha çok kendi muhafazakar ideolojisiyle yabancıyı dışlayan, düşmanlaştıran, geleneksel düşünceye sıkı sıkıya sarılmanın izlerini bulabiliriz.
Felatun Bey ile Rakım Efendi
Felatun Bey ile Rakım EfendiAhmet Mithat Efendi · Dergah Yayınları · 201422.9k okunma
·
113 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.