Gönderi

48 syf.
·
Puan vermedi
·
2 saatte okudu
Masa bu ay ki sayı da Huysuz Virjin'i konu edinmiş. Rengiyle, kapağa koyduğu fotoğrafla insana daha en başından enerji yüklemesi yapmış.Ama o kadarcık.Doğrusunu söylemek gerekirse dergilerin birini konu edinip hayatından uzun uzun bahsetmesinden hoşlanmıyorum.İçimden gelerek okumuyorum da. İnsanların - tanımadığım insanların- acısını omzuma bindirmek yükümü daha çok arttırıyor. Mesela sayıyı tam hatırlamıyorum ama Kahlo' yu anlattığı sayıda mahvoldum. Okumaz olaydım Kahlo'nun hayatını dedim. Hala bir yerlerde aşka dair satır görsem aklıma Kahlo geliyor. Başkaca derdim yok zaten. Oturup Kahlo'ya üzülüyorum ara ara. O sebeple ki hayat hikayeleri kısmı bana pek cazip gelmiyor.Bu düşünceler ile sayfayı çeviriverdim.Karşıma başlığı " Aydınlık Notlar '' olan yazılar çıktı.İnsana birazcık "umut" verme adına düzenlenmiş sandım. Ama tam tersi. Acaba başlık neden Aydınlık Notlar. Sol tarafa İlhan Berk' in şiiri eklenmiş. ' Ne zaman seni düşünsem......" diye gidiyor. Çok da severim ama ne zaman dizeleri mırıldanmaya kalksam şarkıya dönüyor napim.Sonra hızlı hızlı sayfaları çevirdim ki Hamamcıoğlu yazısına geleyim. Geldim. Hiç beğenmedim. Öyle çalakalem yazılmış oraya iliştirilmiş gibi geldi. Duygusunu sevmedim. Eee onu sevmeyince de dergiyi okuyasım gelmedi. Evirdim çevirdim Beyhan Budak'a geri döndüm. Amaannn o da sarmadı. " Acaba daha kaç yitim gerekiyor gerçek beni bulmaya ? " Bahar Tezcan' ın yazısına denk geldim . Tam dergiyi kapatıp karalar bağlayacakken gözlerim takıldı yazıya. O kadar sevdim ki. Aslında kaybettiğimiz şey üzerine değil de kaybettiğimiz şeye yüklediğimiz anlam ile ilgili bir şeyler karalamış. Geçenlerde bununla ilgili bir alıntı okumuştum, dedim. Tam şekliyle belirmedi kafamda ama birine hayatımızda vereceğimiz pay ile ilgili bir şeydi. Güzel de denk geldi. Payıma düşeni alıp devam ettim sayfaların arasındaki yolculuğa. Beni cezbeden bir yazı daha var mı diye bakındım. Ayşe Şen' in " İki İnsan Arasındaki Mesefe '' yazısını gördüm. Kilometre o kadar yüksek ki okusam mı okumasam mı arada kaldım. Ee hadi geldin buraya kadar oku bari. İtalyanlar zaman için ' sessiz testere ' derlermiş. Nasıl güzel anlatmışlar zamanı. Okudum, okudum Ayşece iki insan arasındaki mesafe ne demek anlamadım. Sayıdan umudunu kestim işte böylelikle. La Casa de Papel de çok sevdiğim bir replik var: ' Sonuçta her şeyin mahvolması için aşk iyi bir neden' sona güzel replik masası ekleyip sayıya son vermişler. Güzel bir yolculuk olmadı benim adıma pek maalesef. Ya da ben Yaprak Dökümü'ndeki Cevriye' ye döndüm. Şu iki gündür inanılmaz zor geçti. Hani o kadar zor ki son 1 yılda üzüldüğüm şeyleri toplasak şu iki günün kenarından geçer mi bilemiyorum. O sebeple olacak ki iki gündür zombi gibi geziyorum ortalıklarda. Algılama yerlerde gözlerim balon gibi. Makyajın gücü bile etki etmiyor o kadar kötü. Bazen bu kadar ince düşünüp böylesine büyük incinmek sonum olacak, küt diye hayatla vedalaşmadan göçüp gideceğim diyorum. Ee gitmek de istemiyorum. Daha çok şey var sıraya koyduğum diyorum. Öyle de saçma bir döngü etrafında turluyorum. Geçen haftadan beri planlar yaptım her şeyi ayarladım ruh durumumu dengeledim işte ne yapılması gerekiyorsa yaptım. Memlekete gitcem dedim. Pat diye bir şey oldu. Hayda. Hiç sırası mıydı şimdi ? Değildi değildi de işte öyle hayatımın ortasına düşüverdi. Bütün hevesim gitti. Herkesi de ayaklandırdım. İstanbul' dan kuzenlerim gelecek. Nuray işlerini ayarlayacak bilmem ne bilmem ne. Öncesinde başladı aslında terslik. İçime attığım bir, iki, on,yirmi, yüz, bin, on bin şeyi söylemek isteyince insanım ya sonuçta bunları içimde taşıyıp ruhumu çürüteceğime benden çıksın istedim. Öyle güçlü bir istekti ki o sırada herkesi arayıp kim tarafından kırıldıysam sayıp döküp kapatasım geldi.Ama muhattabım farklıydı işte o an. Hiç de sevmem kendimi ifade etmeye çalışırken ağlamayı. Ama bu sıralar bilemiyorum biri Meltem dese oturup ağlayacak moddayım. Her neyse. İçinden çıkamadığım ve debelendikçe daha çok battığım belki de battığımız aman mutlu değiliz, n'olacak bu sanki böyle ittir ittir gider mi modlarından da sıkıldım. Bir süredir tek başıma yaşıyorum. Pencereleri sıkı sıkı kapatıyorum. Kapıyı bilmem kaç kez kontrol ediyorum. Aman çaycı açık mı ütü fişi çekildi mi evhamları izin verdiği sürece panik olmamaya çalışıyorum. Tüm bunlar olurken gereksiz bir şekilde yoğun giden iş hayatıma yön vermeye çalışıyorum. Hani sınav falan o işlerden çoktan geçtim zaten. Hayata kıyıdan köşeden tutunsam şanslıyım. Aman efendim böyle ruh hali insanı intihara sürüklermiş. Hangi ruh hali ? Böyle, diyor bana. Sanki biliyor da ne olduğunu.Ben kendimi çok severim canım olur mu öyle şey. Geçenlerde biri doğalgaz borus.. aman sus gözünü seveyim.Şimdi de borulardan korkar oldum ne çok var evde ne çirkin. Bir şey kötü gidiyorken diğer her şey sıraya girer ya sonu gelmez bir kuyruğa bakıyorken buldum kendimi. Dün hiç elimde olmayan bir şey ile uğraşmak zorunda kaldım. Ne yapsam olduramadım. Olası yokmuş.Artık bunun toplumda ağlayamamı falan da kalmadı. Seriye bağlamış olacağım ki önümüzdeki iki yıl beni götürecek kadar gözyaşı döktüm. Gecenin bu saatinde de böyle ağlayınca aman biri rahatsız olur mu telaşına düştüm.Deniz boşa demiyor harcanırsın sen diye. Bugün hissetmiş olacak ki bir arkadaşım aradı. Hiç içimi dökesim de yok kimseye. Anlatsam neyi anlatcam. Telefonda o duygu nasıl geçecek. Nereden başlarım. En iyisi hiç anlatmayayım dedim. Havadan sudan konuşurken ( ev almışlar temelden konu bu ) içimden nasıl ağlamak geldiyse. Kapat sonra ararım dedim. Ee haliyle telaşlandı. Konuşabilsem iki üç cümle sıralayacağım ama yok cümleler inat etmiş.İyiyim, dönerim yazdım ki sıkıştırmasın daha çok. Eve geldim. Temizlik yapayım. Blog için yazı yazayım. Yok olmuyor blog yazısı çıkmıyor. Ha yani biri okusa depresyona girer. Sonra sürekli bir didikleme. İki üç gülücüklü bir şey ekledim ama arka planı salya sümük yine. Hem ağlarım hem yazarım sonra kalkar evi silerim ne de olsa. Kardeşimi aramak istedim ama yok sesini duysam ağlarım. Babamı aradım. Baktım o da ağlıyor. Napsak böyle bilemedim. Annemle de çok kavga etmişiz aramasam iyi olur dedim. Hem konuşmak istemiyor hem sabaha kadar anlatıp uyumak istiyorum. O da mümkün değil.Bu yalnızlıkta en iyisi yazmaktı yine. Yarın erken kalkmayı planlasam da yataktan kopabilir miyim emin değilim. İçimden ne deniz görmek geliyor ne de bir insan. Öyle gömülüp yatağa dibe doğru sızmak istiyorum.En son böyle olmuştum da üniversitede binbir ikna ile İzmir'e gitmiştik. O kadar özlüyorum ki her şeyi her detayı. Geçen her yılımı, her anımı, arkadaşlarımı, eskiyi, her şeyin ilk halini, iki üç ay öncesini ,bir yıl öncesini.Birinin yine hadi kalk İzmir' e gidelim demesini. Bu kadar üzülme ya da birlikte üzülelim demesini. Uykusuzluk yine nirvana. Ama uyuyamıyorum. Bunu da müsait bir zamanda çözsem iyi olur. Yoksa korku filmi izlemek yerine aynaya bakmam yeterli olcak. Öyle işte..
Masa Dergisi - Sayı 52 (Haziran 2021)
Masa Dergisi - Sayı 52 (Haziran 2021)Masa Dergisi · Masa Dergisi Yayınları · 2021164 okunma
·
652 görüntüleme
Gökhan.Abrek okurunun profil resmi
Okudukça yeter artık bırakayım diye diye sonuna kadar okudum!!!
Meltemmm okurunun profil resmi
Çok sabırlıymışsın :)
5 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.