Şimdi şuraya oturduk ya; ben, eskizim ve eskizin.
Şimdi her boylam derecesinde dört dakika daha yaklaşıyoruz ya sana;
ben, saçlarının en uzun günle ilgisi ve eskizin…
Öyle çok şey de beklemeyin şimdi;
bir önceki yüzyıldaki susuzluğa derman olmak için
dilinin altında yağmur suyu biriktiren
bir sonraki yüzyıla kadar bir kez bile yutkunmamaya yeminli
bir çocuktan bahsedeceğiz, nihayetinde.
Sanki yüzümün bir yerinde duruldukça genişleyen,
genişledikçe durulan
hepsi saçlarına bir kez batırılıp çıkarılmış harflerin toplamı tek
kelime etmeyen;
sonrasında bir gün,
o eski sokaktaki hayali kalyondan geçerken bir gün
kanyağı en sıcak içen evsizi bulan
bulup da şehir ne zaman uyanacak diye tedirginlikle bekleyen
hem şimdi hem de tam şurada işte; ben, saçlarının pek çok şeyle ilgisi ve
özenle beklettiğim, özenle kapılarına yumuşacık halılar serdiğim
bu söz, bu bahsettiğimiz bir şey işte, nihayetinde.
Gün uzayadursun, sen duradur sevgilim;
inanamazsın
bizden seni çıkardığımda geriye
benden fazla bir şey kalıyor yine.
Şimdi şuraya oturduk ya;
çerçevelenmiş bir çağın sekizinci kıtasında
aramızda her boylamda dört dakika azalan koyu mavi sular
aramızda her kelimesinden en az dört harf artırılabilen
aramızda bir köşeye ayrılıp üzerinde tepinilebilen
aramızda üzerinde tepinilip posasından sahip şiirler üretebilen;
İnanamazsın
aramızda kısacık bir gece, ekinokstan saçlarına bir birim
Tanrım, aşkın “eurolar”sı!
İnanamazsın
geriye hiç iz kalmayan sabıkamdır şiir!
Kendi dilime attığım dikişleri görsen
Ağlayacak yer bulamazsın.