Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

64 syf.
9/10 puan verdi
·
6 saatte okudu
Ah Marianne, vah Célio
Alfred Louis Charles de Musset, (1810-1857) Fransız oyun yazarı ve edebiyatçı; Fransız edebiyatının romantik yazar ve şairlerinden... Aşk ve gençlik şairi... Aşka ve coşkusuna olan tutkusu muhakkak ki, evli bir kadına olan aşk bir hakmışçasına arzu dolu bir oyun yazmış. :) Musset, 1857 yılında kalp yetmezliği, alkolizm ve uzun süredir devam eden aort yetmezliği nedeniyle 46 yaşında Paris’te uykusunda ölmüş. Araştırırken ‘’Musset Belirtisi’’ diye bir rahatsızlığa ratladım; ‘’aort yetmezliğinde, her kalp atımı esnasında baş ve boynun ritmik hareket edişi’’ diye tanımlanmış. Bütün Musset’ler aort yetmezliğinden ölmüyorsa eğer, muhtemelen adını bizim Musset’ten aldı bu rahatsızlık. :D Duygu duyum hassasiyeti oldukça fazla ve romantik, melankolik bir genç olan Célio’nun, yaşlı bir Ceza Yargıcı’nın genç karısı Marianne’ye olan tutku dolu aşkı ve bu aşkın talepkarlığı ile karşılığının tutumu üzerine gelişen kurgu işlenmektedir. Célio’nun çok yakın arkadaşı ve karakter bakımından oldukça zıttı, deli dolu ve aşkı pek önemsemeyen, çağımızın ‘’bağlanma problemim var’’cılarını çağrıştıran, kadınlarıysa bir araç olarak gören Octave, açılmakta güçlük çeken arkadaşına yardım eli uzatır ve olaylar gelişir… Kurgu daha çok Marianne’nin balkonlu, panjurlu penceresi önünde işlenir. Evli bir kadına olan rahatça aşk itirafları ve bu itiraf sonunda kadının, olumsuz ya da tepkisiz duruş sergilemesi söz konusu olduğu sürece bunun normal olarak yansıtılması, zamanını yaşadığımız çağa ve kültürümüze oldukça uzak olup yadırganabilecek olsa da konuya odaklanıp bunları göz ardı edebilmek gerektiğini düşünüyorum. Yazarın okuduğum ilk eseriydi, üslubunu oldukça beğendim; ne yapmacıklık, zorlamalar hissettim ne de basit bir biçem. Sade ama derinliği olan cümlelerle Sheakspeare tadında olmasa da dram ve romantizmi güzel şekilde hissettirebildi. Dram, romantizm gibi temaların işlendiği kitaplarda genelde kaliteli cümleler ararım, ve bunu da yer yer akıcılığın arasına serpiştirilmiş buldum, oldukça hoşuma gitti. Ve de bu sebeple yazılarımı kitaptan sevdiğim alıntıları iliştirerek yazmayı tercih ediyorum: --- İçeride, Célio ‘’Deli olduğun için ne kadar mutlusun!’’ diye seslendiğinde Octave’e, ‘’Sen de mutlu olmadığın için ne kadar delisin. Söylesene bana, neyin eksik?’’ diye cevabını alıyor; bu da iki arkadaş arasındaki karakter zıtlığını açıkça gösteriyor. Ve bu iki karakter, Musset’in bir bedende bulunan iki ayrı zıt mizacının yansımasıymış, aslında bence bu hepimizde var olan bir ikilem, biri daha fazla baskılanmış durumda her birimizde sadece… Célio, içine düştüğü umutsuz aşkı şöyle anlatıyor: ‘’Genç yaşta ümitsiz bir aşka düşenin, kuruntunun kendisini nerelere götüreceğini, sevgisinin ne karşılık göreceğini bilmeden tatlı bir hayale kapılanın vay haline. Zavallı, bir kayığın içine hafifçe uzanır, yavaş yavaş sahilden uzaklaşır. Ufukta büyüleyici ovaları, yeşil çayırları, hayal cennetinin puslu serabımı görür. Dalgalar onu sessizce sürükler, nihayet hakikat onu uyandırınca, kavuşmak istediği hayalin ayrıldığı sahil kadar uzakta kaldığını görür. Artık ne yoluna devam edebilir, ne de geriye dönebilir...’’ Ve Octave’in gamsız, tasasızlığına imrenircesine ‘’Ben neden böyleyim? Eski bir özdeyiş çapkınlar için tüm kadınların birbirine benzediğini söylemiyor mu? Peki, neden birbirine benzeyen aşkların sayısı bu kadar az?’’ diye yakınır masumca… Octave’in ısrarlı çabalarına rağmen özünde iffetli ve sadık olan Marianne ‘’Onun kederli olmasında benim ne suçum var?’’ benzeri üslubuyla gelen hücumları savururken aracı Octave’in çapkınlığı ondan aşağı kalmaz: ‘’Sizin güzel olmanızda onun ne suçu var? Sadece sizi düşünüyor…’’ ‘’Ah, Marianne! Güzellik belalı bir nimettir. Bilgeliğiyle övünen güzellik, cimriliğin kardeşidir. İnanın bana, zaafı çok defa bağışlanır da zulmü bağışlanmaz.’’ ‘’Kendinizi bu genç ve güzel halinizle sizi hiç hak etmeyen duygusuz bir ihtiyara teslim eden siz nasıl bir kutsal tapınakta Tanrı gibi tapıldığınızı bilseydiniz...’’ ‘’Zalim Marianne! Sözleriniz, gözlerinizin onu düşürdüğü derde hiç de şifa verecek gibi değil.’’ gibi cümlelerle çapkınlığını konuşturmada ısrarcı olan hücumdan, Octave’e karşı direncini düşürmez asla Marianne: ‘’Güzel konuşuyorsunuz. Bu benzetmeyi önceden mi hazırlamıştınız? Verdiğiniz nutukların müsveddesini yakmıyorsanız, rica ederim bana verin de papağanıma öğreteyim.’’ Benzeri tavırlarla bozmaz ne duruşunu ne de silüetini… Tüm hücumlara rağmen sadık olan Marianne, kocasının -belki- haklı kıskançlıklarına karşı, yeri geldiğinde inadını koyar ortaya: ‘’Müsaadenizle ben kendi arzuma göre hareket edeyim, siz de bana istediğiniz cezayı verin. Umurumda bile değil.’’ diyerek. Burada aslında haklı bir insanın haksızlığa düşürülmesinin sitemini görürüz Marianne’in duruşunda. Hem güç sever kadın bayağılığı hem de esaslı bir kadın duruşunun çelişkisidir Marianne! Marienne’in kalbi ise bu çelişkiyle harmanlanmış; güçlü ve spesifik zaaflı… Kim hak ediyor peki böyle bir kalbi? ‘’Sizin bir eğlence sandığınız aşk, benim bütün hayatımı altüst eder.’’ diyen Célio’un vurucu cümlesiyle kapatalım perdeyi. Kimi için vasatlık kimisi için yaşam olan bir dürtü bu; kimisi salt biyolojik varlığında yaşar bunu, kimiyse tüm benliğiyle… Célio’un hangisi olduğunu açıklamaya gerek yok, ve sizin de! Hikaye daha detaylı işlenip uzatılabilmeyi hak ediyor olsa da, kısalığına rağmen ben beğendim, eğlendim ve de Musset’i radarıma aldım. :) Keyifli okumalar…
Marianne'in Kalbi
Marianne'in KalbiAlfred de Musset · İş Bankası Kültür Yayınları · 2012846 okunma
··
1.205 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.