Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

ÖN SÖZ KISMINDAN ALINTIDIR ( MEZHEBSİZLERİN ÖNDERLERİ )
(1) Cemaluddin Afgani: Bu adam dehşetli bir anarşisttir. Sünniler arasında tutunabilmek için kendisini Afganistani: ve ehlisünnet mensubu gibi göstermiştir. Aslen rafizidir. İran'ın Esedabad şehrindendir. Mısır'da, masonluğun Allah'ı inkar eden bir koluna kaydını yaptırmıştır. Istanbul'da 1870'de Darülfü nun'da (Universitede) verdiği bir konferansta peygamberlik konusunda sapık fikirler ileri sürdüğü ve Resulullah Efendimi zin hatırasına saygısızlık ettiği için Şeyhülislamlık (Meşihat) tarafından aleyhine «Suyufü'l-kavati's (Keskin Kılıçlar) adlı bir reddiye yazdırılmıştır. (Yazarı: Hasan Fehmi) Halife-i müslimin Sultan İkinci Abdülhamid bu adamın şerrinden emin olmak için kendisine maaş bağlamış ve tah sis ettiği bir konakta oturmağa mecbur etmiştir. Bu adam, yüce İslâm dinini, kendi şahsi ve siyasi amaçları uğrunda bir araç olarak kullanmış ve yakın çağ tarihimizin uğursuz ve esrarengiz bir şahsiyeti olmuştur. Afgani'yi, İslam dünyasının uyarıcısı ve modern Panislamizm cereyanının kurucusu olarak gösterenler, hep genellikle reformcu ve aktivist kimselerdir. Merhum Mehmed Akif'in, onu övmesi, o tarihte Afgani'nin içyüzünün, foyasının henüz meydana çıkmamış olmasındandır. (2) Muhammed Abduh: İngilizler tarafından Mısır'a baş müftü tayin edilen bu zat, Afgani'nin talebesi ve hayranıdır. O da, hocası gibi, mason locasına kaydını yaptırmış bir reformcu ve mezhebsizdir. (3) Reşid Riza: Bu da ilk ikisinin talebesidir. Üçü birden bir sacayak teşkil ederler Bu sacayağın üzerinde de reformcu luk, mezhebsizlik ve ehlisünnet tahribkarlığı kazanı kaynar. Re şid Riza, mezheblerin telfiki (bir araya getirilmesi) konusun da bir kitap yazmış ve hayli kafa karıştırmiştir. Maalesef bu kafa karıştırıcı kitap bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bastırılarak yayılmış bulunmaktadır. Hanefi, Maliki, Şâfiî ve Hanbeli mezheblerinin fikhi hükümleri birbirine karıştırıla cak ve bunun sonunda Islâmiyet ilerleyecek, müslümanlar yücelecek... Zehi gaflet! Bizdeki Reşid Rıza'cı reformcuların or taya koyacağı bu yeni mezhebin adına «Aşure Mezhebi» denilse yeridir... Usul-i Fikih ilmine aşina olanlar bilirler ki, mezheblerin hükümlerini birbirine karıştırmak, yâni telfik-i mezahib; Islam Şeriati ile, dinimizin fikhi ile alay etmek, bunları oyuncak haline getirmek demektir. Diyecekler ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında Adliye vekilliği yapmış olan Seyid bey, bu fikirdedir. Şiracının şahidi bozacı olurmuş. Bu Seyid bey dedikleri adam, İmamet-i kübra-yı İslâmiyenin ilgası için çalışmış, son derece menfi bir adamdır. (4) ibn Teymiyye ve talebesi ibn Kayyım el-Cevziyye: Ibn Teymiyye, Islâm tarihinde selefilik mezhebinin yahut cereyanının kurucusudur ve son derece katı, mutassıp, aşırı, sert bir kimsedir. İtikad konusunda tehlikeli fikirleri vardır. Akaid-i Vasiti adlı kitabında, bütün müteşabih âyet ve hadisleri öne alarak, yanlış anlayışlara yol açacak bir çığır açmıştır. Onun açtığı yolda gide gide Vehhabiliğe ve bugünkü neo-harici ve sü per selefi bozukluklara ulaşmıştır. İbn Teymiyye aleyhinde ehlisünnet âlimleri yüzlerce ilmî kitap yazarak Kur'an, Sünnet icma ve akıl ve mantık işığında, aşırı görüşlerini çürütmüşlerdir. Ibn Teymiyye'nin, İbn Kayyım el-Cevziyye'nin ve Muhammed ibn Abdülvehhab'ın ve çağımızdaki takipçilerinin siyaset anlayışı muasır İslâm dünyasındaki zaafların ana kaynağıdır. Muhammed Ibn Abdülvehhab'in açtığı ihvancılık cereyanı, pratikte bir yağmacılıktan başka bir şey değildi ve neticede merkezi Islam devletinin ve hilafet geleneğinin yıkılmasından; yerine İslamcılığı bir Ideolojik araç olarak kullanan bir takım -sözde müslüman devletler kurulmasından başka bir işe yaramamıştır. Teymiyyeci zihniyetin tahribatı bugün de Arap dünyasında görülmektedir. Bu metod başarısızlığa uğramaya mahkumdur. Çünkü, Kur'an ve Peygamberi hizmet metodu böyle değildir. Sünni müslümanlık devrimci değil evrimcidir; y islah, tadil, tashih, tecdit yoluyla uzun vadeli çalışmayı eder. İslâm'da savaş en son çaredir. Diğer bütün çareler bitirilmeden savaş yapılmaz. Son yıllarda Türkiye'de kökü dışarıdan beslenen bir Ibn Teymiyye, bir ibn Kayyım el-Cevziyye, bir selefilik ve mezheb sizlik modası başlamıştır. Bunun arkasında ideolojik maksatlar vardır. Bunlara paralel gelişen radikal müslümanlık cereyanın ardında kavmi cahiliyetler, nasyonalist emeller sezilmektedir. Vaktiyle Muhammed Ibn Abdülvehhab bağisinin yaptığı gibi, bazı çağdaş radikal müslümanlar Osmanlı düşmanlığı yapmaktadırlar. Osmanlı sistemi hakkında 19'uncu asırda yaşa mış büyük din alimi ve tarihçi Zeyni Dahlan şöyle diyor: <Hülefa-yı Râşidin'den sonra Kitab ve Sünnete en fazla uyan dev let Osmanlı devletidir.» (el-Fütuhatü'l-islâmiyye....Osmanlı devleti fasli). Çağımızın büyük tarihçisi ve feylesofu Toynbee de: «Osmanlı sistemi, Eflatun'un ideal cumhuriyetine, uygulama planında, diğer bütün sistemlerden daha fazla yaklaşmıştır(*) demek suretiyle Osmanlı devletinin idare sisteminin önemini dile getiriyor. Şimdi biz sistem olarak bize Hasan Sabbah tipi terörist rejimleri yahut ilhamlarını yağmacı Necid bedevilerinden alan despotik idareleri gösteren reformculara mı inanalım. yoksa büyük alim ve düşünürlere mi?
··
183 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.