Onlar Daha Çocuktu
Değerli yazar bu eserinde bizzat kendi yaşanmışlığı ve olay tanıklarını dinlemesi ile inanılması zor, insanı hayrete düşüren bazen filim karelerini andıran hayat hikayelerini ortaya koyuyor. Ayrıca sayın yazar dünya devrim örneklerinden çarpıcı bilgiler okuyucuya sunuyor. Kitaptan bazı alıntılar paylaşıyorum
“Örgütler, hapishaneleri bir eğitim kampı olarak görüyorlardı. Çocuk mahpusların kendi koğuşlarına verilmesi örgütlerin istedikleri bir şeydi. Tutuklanıp koğuşa gelen her çocuk mahpus çocuklar için bir savaşçı adayıydı.
Dağın en güzel kızını öldürüp bir çukura gömdük…
Kürt dağındaki bu savaşta bu gibi infazlara taşaltı denildiği için kimse infazın ayrıntılarını bilmemeliydi
Biz dersim dağlarında sosyalizmi kurmak isterken, meğer Ruslar kendi ülkelerinde sosyalizmi yıkıyormuş
Her çocuğun yeri, anne ve babasın yanı olmalıdır. Çünkü onlar daha çocuk. İster cennet uğruna, ister devrim adına ölüme gönderilen çocuklar büyümezler
Geçmişiyle yüzleşmemiz bir vicdan, vicdansızlık yapmaya devam edecektir
Devrim Satürn gibidir, ona yaklaşanı yakar
Bu kitap soğuk savaş döneminden kalmış, çağı anlamakta zorlanan sol örgütlerin bu ilkel dönemlerinin kapanmasına bir katkı olabilir belki …
Eserin arka kapak tanıtım yazısı
Dostoyevski vaktiyle şöyle bir soru atmıştı ortaya: “Eğer masum bir çocuğun gözünden tek damla yaş dökülecekse, barışın, mutluluğumuzun ve hatta yeryüzünde ebedi uyumun sağlanması ve temellerinin güçlü bir şekilde atılması için yaşanacaklar mazur görülebilir mi?” Soruyu yine kendisi cevaplamıştı: “Hiçbir ilerleme, hiçbir devrim o gözyaşının dökülmesini haklı gösteremez. Hiçbir savaş. O gözyaşı damlası her daim her şeyden kıymetlidir. O tek damlacık gözyaşı…”
Aytekin Yılmaz, Onlar Daha Çocuktu’da çocuk yaşta savaşmaya mecbur bırakılmış; dağda ya da hapishanede yetişkinlerin aldıkları infaz kararlarına kurban gitmiş çocukların öykülerini kişisel tanıklıklar ve güvenilir anlatımlarla gözler önüne seriyor. Türkiye siyasi tarihinin kapanmamış yaralarını esaslı bir eleştiri ve özeleştiriyle ele alan Yılmaz, suskunluğa mahkûm edilmiş çocukların yürek burkucu öykülerini anlatırken şiddetsiz siyasetin bir imkândan öte zaruret olduğunu hatırlatıyor