Gönderi

184 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Kitabı elime alıp bitirdiğimde, ziyadesiyle etkilenmiştim. Yoğun bir melankoli içerisinde buldum kendimi. Kendimi kaptırmış duygularımı yaşıyorken bir anda düşünce dünyasına geçiş yaparak kendime şu soruyu sordum: ‘Beni etkileyen şey ne idi?’ Çocuk saflığında dünyaya bakabilmek, duyguları bir çocuk mesabesinde derin yaşamak gibi perspektifler geldi aklıma ilk başta, ama hayır, Küçük Prens kitabından da çokça etkilenmiştim ama şimdiki halim daha farklıydı. Bir fikre olta attım sonra, çekip çıkarması zor oldu, ağır geldi ilkin omuzlarıma. Duygularıma sebat ederek çıkardım onu. Çünkü ortaya çıkan, hem düşün dünyamda, hem de duygularımda bir yoğunlaşmaya sebebiyet veren bir fikirdi. ‘Hayatımızda, kan bağı, sosyo-ekonomik etkileşim, kültürel perspektif, inanç gibi unsurların önümüze sunduğu insanlar ve sevgilerle beraber bir de bizim kendi iç gelişimimizde edindiğimiz karakteristik özelliklerimizin bize farklı insanlar ve sevgiler sunabileceği gerçeği.’ İşte bu düşünce geldi karşıma oturdu, gözlerimin içine baktı ve yaşanmışlıklarımı gördüm göz bebeklerinde. Aklım, duygularım, hazlarım arasında bölünüşümü; nevrotik kişiliğimi, paravan karakterlerimi… Bütün bölünmüşlüklerim geldi gözümün önüne. İnsanın bu bağlamdaki bölünüşü sadece kişilere özgü de değildir, fikirler, idealler de bu bağlam içerisindedir. Ve bu hüviyette, insan derin bölünmeler yaşadığında, tıpkı kitabımızın başkahramanı Zeze’nin Portuga ile arkadaşlığından sonraki hisleri gibi farklı yerlerde benliğini bırakmaya başlıyor. İnsanın kendisi göçebe yaşamına, iş, okul, aile, ve benzeri çevreler ekseninde devam ederken, zihni ve hatıraları evcil özelliklerini koruyorlar. Aslında insan, değer verdiği en ufak ilişkisinde dahi ruhundan bir parça bırakıyor. Elbette, kitabımızda da belirtildiği gibi, ‘kalbimiz kocaman olduğu sürece sevdiğimiz her şey içine sığar.’ Ama sevmek kolay bir sanat değildir, evet sanat diyorum, özgüdür zira, dışavurum vardır, üretir. Evet, sevmek kolay bir sanat değildir, mezkur kocaman kalp de her köşe başında bulunur bir şey değildir. İnsan kocaman bir kalbi olup olmadığını da anlayabilir mi? Bilmiyorum. İşte kitapta beni etkileyen bu idi. Yoksul bir ailede, yoksul bir çevrede, insanca şeylerin ziyadesiyle ön planda olduğu bu ortamda bir çocuk… Hayal dünyası kuvvetli, kavrayışı yüksek, hin ama içten bir iyiliğe sahip. Bu çocuk sevgiyi, şefkati, nefreti, merakı, muzipliği bütün saflığıyla gözümüzün önünde yaşıyor. Gözlerimiz satırda gezinirken onun duygularına, düşüncelerine dokunuyoruz. Ve en güzel noktalardan birisi ise, kitabın salt kurgudan ziyade yazarın benliğinden, yaşanmışlıklarından olması. Sanki bir çocuğun gözünden, Proustvari bir bakış ile bakıyormuş hissi doğuyor insanın içinde. Bütün bu gerçeklik bilinci içerisinde, insan son itirafı okuduğunda, yerine çivilenip kalıyor. ‘’KÜÇÜCÜK ÇOCUKLARA HER ŞEYİ NEDEN ANLATMAK GEREK?’’ Bizim Zeze’miz de her şeyi çok erkenden duyumsadı. Peki siz de bu duyumsamayı benliğinizde hissetmek istemez misiniz? Ben çok keyif aldım…
Şeker Portakalı
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022232.6k okunma
·
318 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.