Gönderi

249 syf.
10/10 puan verdi
MÜHÜRLENMİŞ ZAMAN’DA BİR İZ SÜRÜCÜ: ANDREY TARKOVSKİ
Bu eserde sadece bir yönetmeni değil bir filozof ve aynı zamanda çok iyi bir sanatçının sinema hakkındaki düşüncelerini ve her biri bir kült olan filmlerinin nasıl meydana geldiğine tanıklık edeceksiniz. Kitabı okumadan evvel Tarkovski’nin bütün filmlerini izlemiştim; lakin kitabı okuduktan sonra filmleri tekrardan izlemem gerektiğini anladım. Tarkovski izlemesi ve anlaşılması zor bir yönetmen. Filmleri sanat kokar. “Müzik kulağı olmayanlar benim filmlerimi izlemesinler” diyor. Yani müziğe de aşina olmak zorundasınız. Sineması şiirseldir. Yapıtlarında babası Arseni Tarkovsky’nin şiirlerinden sıkça yararlanır. Filmlerinde kullanmış olduğu çekim teknikleri, az ama derin diyalogları, renk geçişleri ve müzikleri ile benzersiz bir yönetmen olduğu aşikar. Mühürlenmiş Zaman’da , sinemanın ne olduğu, niçin icat edildiği, iyi bir filmin nasıl olacağı ve her film çekenin yönetmen olup olamayacağı, sinema ve edebiyatın farklılık ve benzerlikleri sorularını soruyor ve Tarkovski’nin kendi perspektifinden sinema, sanat ve zaman hakkındaki düşüncelerini okuyucularına sunuyor. Eser, okurlardan gelen mektuplarla başlıyor. Filmlerinden övgüyle bahseden ve etkilenen seyirciler onun için kuralcı sinema eleştirmenlerinden daha değerlidir. Bir sanatçının, eserinin hiçbir zaman hiç kimseye gerekmeyeceği gibi bir düşünceden hareketle, yalnızca kendisi için bir şeyler yaratabileceği düşüncesine asla inanmaz. İzleyicileri filmlerinde mutlaka kendilerinden bir şeyler bulurlar. “Tarkovski seslenmektedir. Ölüm yok, ölümsüzlüktür artık var olan. Zaman tek ve bölünmez bir bütündür, tıpkı şiirdeki gibi.” Filmlerinde zaman kendi akışında ilerler. Sinemada onun gözünü kamaştıran, başını döndüren şey ise, şiirsel bağlantılar ve şiir mantığıdır. Sinemayı sanatların en hakikisi ve en şiirseli olarak görür. Gerçek sanatın her zaman düşünceyle biçim arasında organik bir bağ olmasını gerektirir. Olayların olduğu gibi aktarılmasından ziyade,duyguların olduğu gibi aktarılması onun sinema anlayışının özüdür. Filmlerinde daima ahlaki idealleri dile getirme çabasındadır. Nitekim şaheserler de öyledir. Yeteneğin geliştirilmesi gerektiğine inanır. Önceleri babası Arseni Tarkovski gibi şairliğe merak salsa da bu işte kendisini yetenekli bulmadığı için vazgeçmiştir. Alman yazar Herman Hesse’nin sözleri gelir aklına, “ Yeteneğinin izin verdiği kadar şairsindir, olmak istediğin kadar değil.” İlk filmi İvan’ın Çocukluğu filmini kendisinde sinema yönetmenliğine yetenek olup olmadığını ortaya çıkarmak için deneysel işlev görmüştür. Peki sanatın amacı nedir? Tarkovski şöyle der: “Ne olursa olsun, şurası çok açık: Satışa çıkarılmış bir mal gibi ‘tüketici’ye yönelik bir sanat değilse eğer söz konusu olan, her sanatın amacı, insanın kendisine ve çevresindekilere bu gezegende ne aradıklarını, neden yaşadıklarını, varlık sebeplerinin ne olduğunu açıklamaktır. İsterseniz açıklamak yerine, insanlara bu soruyu sormak, onları bu soruyla yüzleştirmek de diyebiliriz.” Sanatın işlevlerinden birinin bilgilenme olduğunu, bununsa derin bir sarsılma ve katarsisle kendini ifade eden bir etkilenme sonucu gerçekleştiğini düşünür. Sanatın da tıpkı bilim gibi dünyayı sahipleniş biçimi olduğunu ifade eder. Sanat ideale duyulan hasretten doğar.Sanatın maddi anlamda bir çıkarı yoktur ve insanların birbiriyle ilişki kurmalarını sağlayan bir üst dildir. Tarkovski sanatının inanca sahip olması gerektiğini düşünür. İnancı olmayan sanatçıyı doğuştan kör olan bir ressama benzetmesi de bundandır. Tarkovski, eserinde sevdiği yönetmen ve yazarlara da yer vermiştir. Onu en çok etkileyen yönetmenler; Akira Kurusawa, Luis Bunuel, İngmar Bergman ve Dovjenko olmuştur. Tolstoy, Puşkin, Dostoyevski’ye ehemmiyet verir ve Herman Hesse, Proust , Thomas Mann gibi yazarları da es geçmez. Sinema ve edebiyatı mezc eder. Peki insanlar sinemaya niçin giderler? “Bana kalırsa normal koşullarda sinemaya giden bir insan, oraya zaman için gider; yitirdiği zaman, kaçırdığı zaman, ya da henüz hiç yanına bile yaklaşamadığı zaman. Hayata dair deneyimlerini zenginleştirmeye gider, zira sinema, hiçbir sanatın yapamayacağı ölçüde insanın olgusal, pratik deneyimlerini genişletir, zenginleştirir ve yoğunlaştırır; üstelik basit bir zenginleştirme de değildir... Gerçek sinemada seyirci, seyirci olmaktan çok tanıktır.” Tarkovski filmin ana fikrinin senaryo olduğunu düşünür. Senaryoyu hiçbir zaman edebi bir tür olarak görmez. Bir senaryo sinematografik olduğu kadar edebiyat alanındaki iddiasını o denli yitirmiş demektir. Parlak bir edebiyat diliyle kaleme alınmış senaryonun en iyisi bir düzyazı örneği olarak kalması gerektiğini söyler. Dahi yönetmen sinema oyuncuları hakkındaki fikirlerini de şöyle sıralar: “Kafamdaki düşünceye güvenmeyen ve bu güvensizliklerini sonuna kadar sürdüren oyuncularla çalıştığım çok oldu. Nedense sürekli olarak rollerini filmin bütünselliğinden koparmaya çalışmak ve kendi rollerinin yönetmeni olmak hevesindeydiler. Hiç profesyonel bulmadığım bir tavırdır bu. Benim gözümde gerçek sinema oyuncusu, kendisine nasıl bir oyunculuk kuralı önerilmiş olursa olsun, buna kolayca, son derece doğal bir biçimde, en azından görünür bir çaba harcamadan hızla katılabilmeli, her doğaçlamaya doğrudan ve bireysel tepki verebilecek yetenekte olmalıdır. Şu ya da bu ölçüde basitleştirilmiş birtakım ‘genellemeler’i oynayan oyuncularla çalışmayı hiç ilginç bulmuyorum.”, “ Anatoli Solinitsin yukarıdaki gerçek sinema oyuncusu tanımına uygun, müthiş bir oyuncuydu. Şimdi nasıl arıyorum onu! Margarita Terehova Ayna çekimlerinde sonunda kendisinden bekleneni anladı ve yönetmeninkafasındaki düşünceye sonsuzcasına güvenerek son derece kolay, özgür bir oyun çıkararak tamamladı görevini. Yönetmene çocuklar gibi inanan bu oyuncular ve onlardaki inanma, güvenme yeteneği bana müthiş ilham verir.” Tarkovksi’nin bütün filmlerini izlemiş biri olarak Anatoli Solinitsin hakkında söylediklerinin altına imzamı atıyorum ve dediği gibi o anadan doğma bir oyuncuydu. Solaris’in başrol oyuncusu Donatas Banionis hakkında söyledikleri ise tamamen doğru: “ Donatas Banionis’le ne yazık ki karşılıklı bir anlayış havası yakalayamadık. Çünkü kendisi ‘niçin, ne adına’ sorularına cevap almadan çalışamayan analitik oyuncular grubundandı. Hemen, içinden geldiği gibi oynama yeteneğinden yoksundu. Önce rolünü kafasında mantıksal olarak kurması gerekiyordu; bunun için de – yalnızca kendi oynadığı sahnelerde de değil, bütün filmde- bölümler arası ilişki, yanı başında oynayan öteki oyuncuların çıkardıkları oyun gibi şeyleri bilmesi, yani yönetmen gibi düşünmesi, kendini yönetmenin yerine koyması gerekiyordu.” Bu arada Tarkovski’nin filmlerinde yapmacık bulduğum tek oyuncu Donatas’tır. Filmde müziğin şiirsel bir nakarat olarak ortaya çıkması, Tarkovski’nin kendisini en yakın bulduğu yöntemdir. Filmlerinde dünyanın seslerinden yararlanmayı tercih eder. “ Ben dünyanın kendi sesinin çok güzel olduğunu düşünüyorum ve eğer bu sesi tam gerektiği gibi duymayı öğrenebilirsek, sinemada müzik ihtiyacı ortadan kalacaktır. Benim idealim de böyle bir film yapmaktır.” “Sanat insanın aklına değil, duygularına seslenir. İnsan ruhunu yumuşatmayı, kabartmayı hedefler. Güzel bir filmi seyreder, resme bakar, müziği dinlerken, daha en başta seni büyüleyen, adeta seni elden ayaktan kesen şey, fikir değildir, tabii eğer karşındaki sanat ‘senin’ sanatınsa.” Sanatı algılama yeteneğinin insanda doğuştan olduğunu ve bunun ruhsal duyarlılık düzeyiyle yakından ilgili olduğunu ifade eder. Sanatçının sorumluluğu gerçek özgürlüğe kavuşan insan sayısını artırmaktır. Yaptığı bütün filmlerde içlerinde özgür olan insanları anlatmıştır. “ Sanatçılar, önünde sonunda mesleklerini birilerine bir şeyler anlatmak amacıyla değil, insanlara hizmet iradelerini göstermek için icra ederler.” O insana umut ve inanç aşılayan sanattan yanadır. Sanatçının anlattığı dünya ne kadar umutsuzluk doluysa, bunun tam karşısında yer alan ideal de o kadar elle tutulabilir, hissedilebilir demektir, der. Kısacası “sanat, varlığımızın anlamını simgeleştirir.” Bütün filmlerinde insanların dünyaya gelişigüzel bir şekilde atılmadığı, yalnız olmadıkları, sayısız iplerle geçmişe ve geleceğe bağlı oldukları, her insanın yazgısının insanlığın genel yazgısıyla birleştirilebileceğini temasını işler. Filmlerinde kahramanlar yoktur ama her zaman insanlar vardır. Şimdi yapmanız gereken şey şudur: Kaleminizi elinize alın ve kendinizi Tarkovski’nin sanat ve fikir dünyasına bırakın. Keyifli okumalar!
Mühürlenmiş Zaman
Mühürlenmiş ZamanAndrey Tarkovski · Agora Kitaplığı · 2018920 okunma
·
221 görüntüleme
Mr.Blue okurunun profil resmi
Adamın entellektüelitesine hayran kaldım...müthiş ...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.