Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

345 syf.
8/10 puan verdi
Hümanistik psikolojinin babası Carl Rogers, bu kitabında ekolünü kendi yaşamından bizlere aktarıyor. İnsanın gelişimine, potansiyeline, ruhuna olan yaklaşımıyla insanı bir makineden ayırmayı ve onu nasıl tam olarak bir insan olarak görebileceğimizi bizlere gösteriyor. Psikanalizin tanı koymaya dayalı nevrotik bakış açısının insanın gelişimine en büyük engel oluşturduğunu bizlere gösteriyor. Birini o şizofren, o paranoyak, o depresif diye etiketlemek onu insan kategorisinden çıkarmak, onun içindeki potansiyeli yok saymak, tamamiyle hastalığı gözünden görmektir. Hümanistik terapiyi bunlardan faktörlere ve örneklere yer veriyor. Benim Rogers’tan en önemli öğrendiğim ve hayatımda yavaş yavaş uygulamakta olduğum bir konu var : Dinleme ve Empati. Bir insan ile sohbette onun gerçekten iç sesine kulak verdiğim, duygularını ve fikirlerini ortaya döktüğünde onlara yargılayıcı olmadığım, hatta içinde olup adlandıramadığı duyguları da ona yansıttığım zaman gerçekten çok zengin bir ana şahit olunuyor. İnsanın gerçekten dinleyen ve anlayan biriyle konuşması kendini daha çok insan hissettiriyor ve sonsuz yalnızlıktan çıkarıyor. Bir arkadaşınız derdiyle geldiğinde ona destek olurken bol bol tavsiye dayayabiliyor, onun göremediği konuları onun yüzüne vurabiliyoruz. Ama Carl Rogers’ın bu tekniğiyle ona müdahale etmeden kendini daha geniş ifade etmesine imkan tanıdıkça, derindeki duygularına ulaşacak sorularla onu karşılaştırdıkça (olabildiğince ima etmeden), insan bir noktada kendini daha iyi kavrıyor ve yoluna nasıl devam edeceğini içinden gelen sesle buluyor. Neler yapması gerektiğini ona direkt söylediğimizde, hatalarını yüzüne vurduğumzda bir gelişim ve aydınlanma söz konusu olmuyor. Bunu gerçek hayatta denemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Kitabın son bölümünde Rogers eğitim sistemi konusunda altın niteliğinde fikirler sunuyor. Türkiye’de hala devam etmekte olan duygulara ve gelişime yer verilmeyen, not ve sıralamaya dayalı geleneksel eğitimin ne kadar sıkıntılı bir sistem olduğunu gözler önüne seriyor. Bunun kendi hümanistik sistemini örneklere ve kanıtlara dayanarak anlatıyor. Bu konuda düşündüğümde kendisine sonuna kadar hak verdiğimi hissettim. Korku ve sevgi ; bir insana bir şeyler yaptırabilecek iki duygudur. Sonuçta aynı eylem yapılır ama temelde hangisinin olduğu çok şey değiştirir. İki sevgiliyi ele alalım. Kız oğlanın istediğini onu kaybetme korkusu ile yapmasıyla, onu sevdiği için yapması arasında ciddi bir fark var. Eğitim sisteminde de aynısı söz konusu. Neden sürekli not, ceza ve katı kural üstüne kurulu bir sistemde eğitim görüyoruz. Bizi çalışmaya iten şey neden sevgi değil de korku oluyor. Carl Rogers sadece teori kurmakla kalmıyor bu konuda imkan verilmesi dahilinde bu hümanistik temelli eğitim sistemini nasıl uygulayacağını detaylaryla anlatıyor. Başta ütopya gibi gelse de sonradan gelenekçi sistemin içinde yetişmekten dolayı zihninizde sınır koyduğumuzu farkettim. Neyse ki son yıllarda Rogers’ın bu kuramının yavaş yavaş uygulanmaya başladığını görmek beni mutlu ediyor. Tıp fakültesi eğitiminde iletişim becerileri, eleştirel düşünce gibi derslerin olması ve bunun yaygınlaşması geleceğe umutla bakmamı sağlıyor. Umarım bir gün tamamiyle bunun üstüne kurulu bir eğitim sistemini görebiliriz.
Yarının İnsanı
Yarının İnsanıCarl Rogers · Okuyan Us Yayınları · 2012112 okunma
·
1.027 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.