Amerika’ya göç eden Litvanyalı bir aile. Hayallerinde çalışıp daha iyi bir hayata kavuşmak var. İnsanca yaşayabilmek için, evlenebilmek, ev kurmak, en temel haklardan faydalanabilmek için günde 12-18 saat çalışabilmeleri gerektiğini anlamaları uzun sürmez. Güçleri tükenene kadar hizmet etmeleri gerekir. Bundan emin olmuşlardır artık. Hem hayallerini sonra da gerçekleştirebilirler, ne de olsa Amerika özgür bir ülke değil mi?
Halkın sömürülen emeği, hükümetin, memurların ve diğer üst sınıfların birbirleriyle dayanışma halinde sömürüye ortak oluşu, siyasetin ve adaletin arka planındaki yüzü ve bırakın savaşmayı, bunları anlayabilecek kadar eğitimleri bile olmayan, sistemin çarkları arasında kalan işçi sınıfının açlık, hastalık, yolsuzluk gibi şeyler karşısındaki çaresizliğini anlatırken yazar durup üzülmenize fırsat bile vermiyor. Dümdüz, kupkuru anlatıyor ki yazdıkları kalbimizde değil aklımızda yer etsin istiyor bence. Bununla ilişkili olarak da kitapta geçen et endüstrisinin iç yüzü geri planda kalması gerekirken kitap yayımlandıktan hemen sonra gıda sektörüne bazı yasal düzenlemeler getirilmiş. Sinclair de bunun üzerine “Ben toplumun kafasını hedef aldım, ama yumruk onun midesine geldi.” demiş. Sarsıcı bir şeyler okumak isteyenlere tavsiye ederim, ama yumruğu sadece kafasına yiyebilecekler için.