Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

304 syf.
8/10 puan verdi
Yazar- Eser: Dilek Vayısoğlu İskender- Kaç Kaç Zamanı İnceleyen: Fatih Kaplan Eserimiz Roman tarzında yazılmış olmasına rağmen okunduğu zaman; Anı Roman veya Biyografik Roman olarak ta adlandırmak mümkün. Eserin, Takdim bölümünde yazarın eseri ortaya çıkması ve yazılmasıyla ilgili yazdığı takdim yazısında ise bizim tezimizi destekleyen ifadeleri görebiliriz. Yine bu bölümde yazarımız atalarına olan vefa borcunu ödemek için ve bir devrin destansı hikayelerinden birinde en önde mücadele eden atalarının ruhunu şad etmek için bu eseri yazmış desek yine yanlış bir şey söylememiş oluruz. Yukarıdaki paragrafı okuyunca bu destanların yüzyıllar öncesine ait olduğunu düşünmeyin. Eli kalem tutan şimdiki neslin belki en çok ihmal ettiği bir asır önce Türk Milleti tarafından yazılan Kurtuluş Mücadelesi Destanlarından bahsediyoruz. Ülkemizin her noktasında düşman askerinin cirit attığı, her taşın altından bir hain veya gafilin çıktığı bir dönemde; “Ben varım… Biz son sözümüzü söyledik…” deyip bir adım öne çıkanların destansı mücadelesinden söz ediyorum. Düşmanın teslim almaya çalıştığı vatan toprağında sadece düşmanla değil yoklukla da mücadele eden, dünyanın tüm egemen güçlerinin teslim almak için sıraya girdiği bir dönemin hikayesine şahit olacağınız eserin incelemesine geçmek istiyoruz. Yazarımız esere başladığı anda: Mustafa Kemal Atatürk tarafından İstiklal madalyası ile şereflendirilmiş Kurtuluş Savaşı gazisi büyükbabam Vayısoğlu Faik Üstün’ün aziz hatırasına. (s:8) Satırlarıyla başladığı eserinde sadece atasının değil atasıyla beraber, Çukurova bölgesinde destan yazan yiğitlerin yaptıklarını da işleyerek hemen hemen o dönemde hayatını ortaya koyan tüm kahramanların ruhunu şad etmiş. Fakat bu eserde tarihi dönem romanlarından farklı olarak Türk ve Ermeni toplumları birer düşman olarak ele alınmamış bazı eserlerde olduğu gibi Ermenilerin arasına sızan ayrılıkçı örgütçülerin faaliyetlerini de akıcı bir dil ve tarafsız bir anlatımla okurun dikkatine sunmuş. Yine eserde kahramanımız genç Mustafa ve Ermeni kızı Maria üzerinden işlenen aşkla beraber devletine, milletine aşık olan gözünü budaktan sakınmayan insanımızın vatan-millet aşkı da sayfalarda en güzel şekilde ifade edilmiş. Bu eserde yine tarihi dönem romanlarından farklı olarak bazı bölümlere bildiri, farklı kişlerin hatıratlarından kesitler ve mektuplar yerleştirilip yazarın; ‘Gerçek kişi ve olaylardan derlenerek yazılmıştır…’ tezini destekleyen bölümler de eklenmiştir. Bu eklemeler ise konuların geçiş sürecinde okuru sıkmadan ve bölümleri destekleyici biçimde yerleştirildiği için eserin akıcılığı bozulmadan sayfalarda kendine yer bulmuş. Bazı bölümlerde ise yine yazarımız bölgede yapılan bir toplantıya iştirak eden tüm yetkili ve etkili insanların ismini koyarak sadece kendi atasının romanı olma havasından eseri kurtarmış. O bölge insanının belki de unutulmaya yüz tutmuş tüm isimlerini zikrederek isimleri altın harflerle tarih sayfalarına yazılması gerekenleri ölümsüz hale getirmede bir adım atmış. Yine bölgede Fransız kuvvetlerinin Ayrılıkçı Ermenilerle nasıl işbirliği yaptıklarını, ortamın nasıl hazırlandığını ve kendi milletinden olanlara bile Ayrılıkçı Ermenilerin neler yaptıklarını bu eserde yalın bir dille okuyabilirsiniz. Eserde bazen metaforlarla konu öyle bir işlenmiş ki o anda anlatılan mekanı görmeyi arzu ediyorsunuz: Mustafa arkasında kalan kasabaya baktı bir an. Taşlı yolun sonundaki Hamidiye Caminin düzgün minaresini ve eşsiz güzellikteki Osmanlı pencerelerini görebiliyordu. Ne tuhaf, bu harikulade güzellikteki iki mabedin, aynı yolun iki başını tutarak, birbirlerine sessiz medyan okuyuşla, tam da karşılıklı durduklarını o an fark etmişti. (s:248) Bir kiliseyle caminin karşı karşıya durması ve birbirlerine olan saygılarının yüzyıllarca nasıl sürdüğünü bu ifadelerle anlatırken hem o iki mabedi görmek istiyor hem de iki milletin nasıl yüzyıllarca yan yana yaşadığını gözünüzde canlandırıyorsunuz. Eserde yine Türk Milletinin teşkilatlanma, zor günlerde bir araya gelme, mazluma kol kanat germe, garibana sahip çıkma ve asker millet olma özelliklerini görebileceğiniz satırlar mevcut. Mustafa ve Maria’dan kısaca bahsettik ama tüm eserde bu iki aşık üzerinden gittiğini söylemeyi unuttuk işte eserin kurgu ve olay örgüsünün mükemmelliği burada meydana çıkıyor. Maria ve Mustafa birleşti mi? Mustafa’nın anne babası Gayri Müslüm bir kızı gelin olarak kabul etti mi? Türk milleti nasıl galip geldi? Olaylar nasıl gelişti? Bu ve bunun gibi daha birçok soruyla beraber özellikle Fransızların emrinde olan Müslüman askerleri etkilemek için tren garında korkmadan ayağa dikilip Ezan okuyan kahraman Türk askerine karşı taraftaki Makurtlaşmış askerler nasıl karşılık verdi? Veya Türk milletinin yaptığı bağımsızlık toplantısına Fransız Kumandan hatıralarında nasıl not düştü?.. Tüm bunları merak ederken bir çırpıda güzel bir tarihi dönem romanı okumak istiyorsanız ve adının neden Kaç Kaç Zamanı olduğunu bilmek öğrenmek istiyorsanız bu eseri mutlaka okumanızda fayda var. Uzun emek ve uğraşlar sonucu bu eseri bize kazandıran, atalarını ruhunu şad etmekle beraber bize tarihimizi unutturmayan yazarımıza Dilek Vayısoğlu İskender’e teşekkür eder eserine bol okurlar dileriz.
Kaç Kaç Zamanı
Kaç Kaç ZamanıDilek Vayisoğlu İskender · Ateş Yayınları · 20212 okunma
·
72 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.