Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

398 syf.
7/10 puan verdi
İSTANBULUN kenar semtlerinden birinde kırık dökük, irili ufaklı ahşap evlerin sıralandığı dar ve küçük bir sokakta başlamıştı her şey. Yağmur yiye yiye tahtaları aşınmış, her rüzgar esişte yıkılıverecekmiş intibaını uyandıran, kırılan camların yerine sararmış gazete kağıtları yapıştırılmış, rengi solgun, yer yer yamalı, basma perdeli evleri ile Huzur Sokağının ilk bakışta fakir bir sokak olduğu anlaşılırdı... Sakinleri, kanaat ve huzur içinde yaşayan, zenginlik ve debdebede gözleri olmayan mümin ve mütevazı kimselerdi. Bu mütevekkil, asil insanlar, bütün fakru zaruretlerine rağmen yaşayış tarzlarından gayet memnun, içinde bulundukları hayat şartlarından dolayı da o derece müsterihtiler... Bu sokak, adeta yılların tahribatı ile asli veçhesini kaybetmiş, maddeci ve materyalist insanların hırs ve ihtirasları üzerine inşa edilmiş, yeni ve modern İstanbulun bir parçası değil de, Osmanlı devrinin bütün ince ahlak ve faziletlerini sinesinde yaşatan ve sanki şu tefessüh etmiş cemiyetle bütün bağlarını koparmış asüde bir köşeydi... Herkeste köklü bir gönül birliği vardı... Herkes birbirine karşı sonsuz bir sevgi, derin bir muhabbet, samimi bir kardeşlik, candan bir bağlılık duyardı... Komşuluk münasebetleri öylesine kuvvetliydi ki, şairin: Ferde raci sadmeden efrad olurmuş lerzedar. Dediği gibi, sokak sakinlerinden bir kişiye veya aileye gelen herhangi bir musibet ve felaket, bütün sokağın derdi ve elemi olur, felaketzedeye yardımcı olmak, onu teselli etmek, derdine derman olmak için herkes birbiriyle göz yaşartıcı bir fazilet yarışına girişirdi... Şayet musibet hastalık ise, elbirliğiyle tedavisine çalışılır, ameliyatı mucib hal karşısında ameliyat ücreti bir anda toplanır, hasta en mükemmel hastahanede ameliyat ettirilir, hastanın evi adeta bir ilaç deposu haline getirilirdi... Dükkanı soyulan şahıs, üzülmeye dahi vakit bulamazdı. Zira zayıf bütçelerine rağmen Huzur Sokağı sakinleri, yine bir anda aralarında topladıkları paralan küçük bir sermaye haline getirir, dükkan için lüzumlu malzemeleri derhal temin ederler ve kardeşlerinin yüzünü güldürürlerdi... Evi yanan şahsın evi de eşsiz bir yardımlaşma ve gayret neticesi, eskisinden de mükemmel bir tarzda, eşyaları ile birlikte en kısa zamanda kendisine hediye edilirdi. Sokak sakinlerinden birinin kızı evleneceği zaman, bütün komşu genç kızları ve hanımları, onun çehizini hazırlamak için seferber olurlar, dantelli yatak takımları, oyalı yemeniler, nakışlı örtüler ve sırmalı seccadelerle sandığını hazırlarlar, hayır dualarla onu gelin ederlerdi... Bu sokakta herkesin, ateşten çekinir gibi çekindiği ve en ziyade nefret ettiği şey, dedikoduydu... Hi kimse, hiç kimsenin arkasından konuşmaz, kimse birbirini çekiştirmeye tevessül etmezdi... Herkes birbirinin kusurunu hoş görür, ayıbını yüzüne vurmazdı. Çekememezlik, hased, kıskançlık ve rekabet gibi hisler, bu faziletli insanların kalbinde yer bulamıyordu bir türlü... Çünkü herkes kardeşinde, komşusunda olan yüksek meziyetle iftihar ediyor, onun meziyetini, kendi meziyeti olarak kabul ediyordu... Hasılı, İslam ahlak ve yaşayışını topyekün iflas ettiği şu bozuk cemiyet içinde bu sokak, tesanüd, teavün, ittihad, ittifak ve uhuvvetin abideleştiği bir fazilet, bir asalet, bir şecaat otağı, kalbleri birbiri için çarpan fertlerden müteşekkil sarsılmaz bir aile ocağıydı... Gün, her sabah böyle başlardı Huzur Sokağında... Gecenin bütün mahremiyetini kalın ve koyu bir perde gibi sinesinde gizleyen zifiri karanlıklar, fecre yakın saatlerde gitgide açılır ve gecenin bu son saatleri, perdeleri sımsıkı örtülmüş ahşap evlerin üzerine açık mavi bir tül gibi iner, ortalık sihirli bir güzellik içine bürünüverirdi... İşte böyle sabahlardan birinde Huzur Sokağı...  not // ilk okuduğum aşk romanıydı
Huzur Sokağı
Huzur SokağıŞule Yüksel Şenler · Nur Yayınları · 197115,8bin okunma
·
217 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.