Gönderi

Olay yeri Merec-el Bahreyn
"Şimdi söyle bana mana âleminin sarrafi," dedim bütün saflığımla. "Tanrı dostu, büyük Alim Bistamlı Bayezid mi büyüktür, yoksa Hazreti Muhammed mi?" Güzel kaşları çatıldı Celaleddin'in. Yok, bu kadarını tahmin etmemişti, benden başka hangi deli kalkışırdı bir din âlimi ile yeryüzünün müjdesi Muhammed Mustafa'yı kıyaslamaya. "Bu nasıl sualdir?" diye gürledi her daim doğruluk buyuran sesi. Bir titreme aldı beni gün ortasında, güneş altında. Al bastı kara yanağımı, tutuştu kafatasımın içindeki et parçası, ürkek bir serçeye dönüştü iman tahtamın altındaki yürek. Korktum, hiç kimseden korkmayan ben. Kuşkuya düştüm kendimden, şeyhlerin en büyüğü Muhiddin İbn-i Arabi'nin sözlerine bile gönül indirmeyen ben. Celaleddin hiç aldırmadı halime. "Bu nasıl sualdir?" diye yineledi. "Kuşku yok ki, Allah'ın elçisi Muhammed Hazretleri yaratılmışların en büyüğüdür. Burada Bayezid'in lafı mı olur?" O açıklarken zaten bildiklerimi ben de bir parça toparladım. Korkumun sesimi ele geçirmesine müsaade etmemek için hemen itirazı mı yetiştirdim. "Öyle diyorsun da Peygamber bu kadar büyüklüğüyle, 'Ey Allahım, biz seni tam anlamıyla bilemedik,' derken, Bistamlı Bayezid, 'Kendimi tenzih ederim, benim şanım ne kadar büyüktür ki, bilinmesi gerekenleri tıpkı gerektiği gibi bildim. Ben sultanların sultanıyım,' diyor." Celaleddin'in gözlerindeki öfke kayboldu, beni anladı ve bakışları cennet ışıltılarıyla doldu. Artık mutluluğunu gizleyemez bir hale gelmişti ama cevabı vermekten de geri durmadı. "Bazı insanların gönül dağarcığı küçüktür, bir testi suyla doyar; bazılarınınki ise sonsuzdur, okyanuslar bile onların susuzluğunu gideremez. Bayezid susuzluğunu bir yudum suyla giderdi ve övünerek suya kandığından dem vurdu. Hazreti Mustafa'ya gelince (selam onun üzerine olsun) o müthiş bir kanmazlık hastalığına tutulmuştu. Sular içinde susuzluktan kavruluyordu. O her gün, daha çok görüyor, daha çok anlıyor, daha çok biliyordu, ama gördükçe görecekleri artıyor, bildikçe bilmedikleri çoğalıyor, anladıkça anlamadıkları büyüyordu. Bu sebeptendir ki, 'Biz seni layıkıyla bilemedik,' diye buyurmuştur." Gözlerimden süzülen yaşları silmeye bile fırsat bulamadım. İşte buydu Âdem Hazretleri'nden bu yana aradığım âdem. İşte buydu dört iklim, yedi kıtada bulamadığım. İşte buydu bana vaat edilen. İşte buydu Allah'ın gizli sevgililerinin en kutsalı. "Allaaah!" diye bir çığlık yükseldi. Gırtlağımdan mı? Aklımdan mı? Gönlümden mi? Benden mi? Yoksa kimden?
Sayfa 203Kitabı okudu
·
188 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.