Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

144 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
17 saatte okudu
Kitap özgürlüğe politik veya felsefi olarak değil sosyolojik olarak bakıyor. Sosyoloji modern kahinlik değildir, geçmişin bir izlenimidir. Bu yönden kitap bilimsel bir metin. Bauman'a göre özgürlük ancak "modern" kapitalist Batı toplumu içinde var olabilir. Bireysel özgürlük, tüketici özgürlüğüdür. Biraz inceleyen herkes bu "özgürlüğün" ve kapitalizmin gelişiminin eş doğrultuda olduğunu görebilir. Bu açıdan özgürlük, insanlığın evrensel durumu değil, tarihsel ve toplumsal bir yaratımdır. Özgürlük ve kapitalizm arasındaki ilişki birinin diğeri olmadan defolu olacağı şeklindedir. Mark Emmison için kapitalizmdeki kaynakların değiş tokuşu, insan iradesindeki neden-sonuç ilişkisine denk düşer. Bu özgürlüğün temel, tamamlayıcı özelliğidir. Kapitalizm ekonominin gömülü olduğu dönemlerde işleyen tanıdık yükümlülüklere, komünal bağlılıklara, ortaklık dayanışmalarıma, dini ritüellere karşı gelmiş ve ekonimi alanını neden-sonuç hesabı ve seçme hakkına sahip eylem için özgürleştirmiştir. Özgürlük arzusu yapamama ve kaçamama hissiyle gelir. Yani baskının deneyimlenmesiyle. Özgürlüğün en net hali, bir kısıtlama üzerinden tanımlanmasıdır. Özgürlüğü sürekli bir durum olarak canlandırmak oldukça güçtür. Örneğin Aziz Pelagius kader fikrine karşı çıkar ve insanın özgür iradesine koşulsuz inanır. Kilise tarafından sapkın ilan edilir. Augustinus ve diğerleri onu ilk günahı, yani mevrus günahı reddetmekle suçlar. Pelagius için azat edilmiş bir köle köleliğinin izini taşımaz veya çocuğuna aktarmaz. İnsan suçu kişileştirmeyi başaramadığında sorunu toplumsal baskıya, yani sisteme atma eğiliminde olur. Özgürleşmek, sınıf atlamak demektir. Özgürlük bu açıdan bir sınır çizer. Özgürleşebilmek için bir bağlılığa ihtiyaç duyarsınız. Özgürlük soyluluk anlamını zaman içinde yitirse de, ayrıcalık anlamını korumaktadır. Bauman, kitabın ilk bölümünde Panoptikon'dan bahseder. Panoptikon Bentham'ın tasarladığı bir hapishane modelidir ve kitabın temelinde yer alır. Bu tasarım sayesinde mahkumlar, gözlemlendiklerinden asla emin olamadıkları için sürekli gözlemlendiklerini düşünerek hareket edeceklerdir. Panoptikon mahkumların kişiliklerinden, içsel özelliklerinden veya düşündüklerinden bağımsızdır, onlarla ilgilenmez. Sadece yaptıklarıyla ilgilenilir. Bentham'a göre insan seçim yapma şansı olduğu anda seçime yer bırakmayan, riskler içermeyen o barış ve sakinlik durumunu seçer. Bu noktada bu Hobbes'ın teorisine benzer. İnsanlar kendi iradelerini kendilerinden daha üst bir olguya bırakarak riskli olan seçim yapma zorunluluğundan kaçmak isterler. Panoptikonun özü görülmeden görme mekanizmasıdır. Denetçinin sürekli kendilerini gözetlediğine ikna olan mahkumlar bir daha asla ifadelerine sahip olamayacaklardır ve iradeleri kullanılmadığı için günden güne solacaktır. "Gözetleyenleri kim gözetleyecek?" sorusu oldukça temel bir sorudur. Gözetçiler de denetçiler tarafından gözetlenir ve mahkumlara özgürlük verme yetkisi dışında ellerinde bulunan bu özgürlüğü nasıl değerlendirdikleri denetlenir. Panoptikonu tasarımcıdan alan başmuhafız, buraya bir kar kapısı ve işletme olarak baktığı için amaca yönelik hareket edecektir. Panoptikon, birilerinin özgürlüğünün diğerlerinin bağlılığı üzerinden kazanç ve diğerlerine özgürlük sağlamasıdır. Birilerinin tutsaklığı, diğerlerinin özgürlüğünün bir gereğidir. Panoptikonun mahkumu, bir fabrika işçisi imgesini taşır. İkisi de içinde bulundukları sistem tarafından mevcut iş gücü ve zaaflarının kullanılması için gereken mükemmel koşullara ulaşılmasını sağlama amacıyla bulunurlar. Panoptikonun merkezi kendi değerlerini dayatma güdüsü barındırmaz. Sadece yöneticinin üstünlüğü mesajını verir. Parsons'un işlevselci toplum teorisi aktöre hem özgürce seçmeyi verir, hem de tüm eylemleri rastgeledir ama kültürün bu müdahelesi tüm aktörler için aynıdır. Bentham'ın sistemi olgusal olarak eşit ve aynı şekilde özgür failler arasındaki etkileşimlerin sonucu değil, bazı insanların diğer insanlar için belirlediği bir şeydir. Başmuhafız panoptikonda kar amacı güderler ve yasa koyucunun özgür bir fail olan başmuhafızın işine karışmasına ihtiyaç yoktur. İnsan aslen özgürdür çünkü eyleme geçme hakkı ona aittir ve bu hakkı kullanmak için gelecek odaklı bir amacı vardır. Özgürlük sınırlı bir ayrıcalıktır. Magna Carta öncesi özgürlük dar bir zengin ve güçlü sınıf tarafından kraldan kazanılmış bir ayrıcalıktır. Özgür insan, asil soydan gelenler için kullanılan bir sıfattır. Bireysellik tehlikelerle doludur ve bunun için temelde ona karşı olan bireyüstü otoriteye muhtaçtır. Toplumsal gereklilik bir kakafoni halini alır ve uyumlu tonu ayrıştırmak dinleyiciye kalır. Akıntının yokluğunda gemiler jiroskoplara ihtiyaç duyarlar. Bireysel davranışlarda ise insan için "özdenetim" denir. Modern bireyin özgürlüğü bu nedenle belirsizlikten, dışsal gerçekliğin belirgin kararlılık eksikliğinden, toplumsal baskıların içsel çatışmalarında doğar. Durkheim modern anlamda bireyselliğin doğuşunu büyüyen iş gücünü ve her toplum üyesinin bütün ve kapsamlı bağlılık iddiası olmayan özelleşmiş, plansız otorite alanlarına maruz kalmasıyla ilişkilendirir. Simmel için bireyselliğin modern şehir ortamının sunduğu kaotik etkiler kasırgası içinde kişinin umut edebileceği tek sağlam zemin kendi "kişisel kimliği"dir. Luhmann'a göre her kişinin her bir "altdizge"ye yabancılaşması bireysel gelişim için geniş bir alan açar ve iç yaşamının denetim altında ulaşamayacağı zenginlik ve derinliğe ulaşacağını söyler. Bu konuda Elias'ın "eleme yarışı" ve "tekel işlev" kavramları oldukça önemlidir. Serbest rekabet içinde yarışı kaybedenlerin çoğu kazanan bir avuç insanın hizmetçisi haline gelir. Mükemmel eşitlik içinde başlayan bu yarış sonucunda az sayıda güç sahibi tekelleşmeye başlar. Guillaume pazardan satın alınan mallarda kullanıcı işlevinin değil simge işlevinin en üst seviyede olduğunu söyler. Yani ürünler bedene ve ruha arzu edilen, seçkin ve özel simgesi verir. Kapitalizm artık rekabet ile tanımlanamaz. O serbest halini bırakalı çok olmuştur. Artık küçük ve küçülmeye devam eden bir merkez tarafından yönetilen organize bir sistemdir. Tüketici pazarını çekici yapan şey insanlara diğer alanlarda yapılan baskıların aksine bir özgürlük sunmasıdır. Hem de paradoksal bir biçimde bedelsiz olarak. Pazar yöntemi benliği imgeler kullanarak inşa etmektir. Bu imgeler o kadar geniştir ki her insan bu imgelerden eşsiz kombinasyonlar oluşturabilir. Reklamlarda kullanılan dil insanlara ihtiyaçlarını giderme dışında psikolojik bir kazanç da verir. Sembolik tüketim dünyası yardım alan insanların sembolik baskılanışına ihtiyaç duyar. Abel-Smith'e göre sosyal yardımlar gri, sıkıcı ve itici gibi dururken; özel sektör halka indirin kuponları, fon müziği ve ambalajlama sunar. İçinde yaşadığımız toplumun ve bireyin merkezinde tarihsel olarak bir erdem olarak görülen iş bulunur. İşyeri bireyi toplumsallaştırma işlevini görür. Sendikalar işçilere daha iyi ücret ve daha uygun koşulları vermiş gibi görünse de uzun vadede enerjiyi tüketici pazarına hedefleyerek bu muhalif enerjiyi etkisiz hale getirmiştir. Kapitalizm ikinci evresine, tüketici evresine girerken merkezden işi alıp yerine bireysel özgürlüğü almıştır. Tüketici için gerçeklik hazzın düşmanı değildir. Trajik an, zevke yönelik doyumsuz dürtüden çıkarılmıştır. Tüketicinin deneyimlediği şekliyle gerçeklik, bir haz arayışıdır. Özgürlük daha çok ile daha az tatmin arasındaki seçimle ilgilidir, akılcılık ise ilkini ikincisine tercih etmektir. Marshall McLuhan "mecra(araç) mesajdır" demiştir. Mesaj içerik değil onun formu ve onun aktarılma şeklidir. Medya insanın görüş alanını dolduracak kadar büyük ve renklidir. Başka bir şey için yer yoktur. Politikacılardan tutun da teröristlere kadar herkes televizyon için hareket ederler. Hirschman vatandaşın güçler üzerine baskı kurabilmesinin iki yolunu fark etmiş ve bunlara ses ve çıkış adını vermiştir. Malları satın almayı reddetmek çıkış, tüketici koruma komiteleri aracılığıyla arz yapısına daha çok katılması yani ses. Gargantua'da Theleme'in kalın duvarları günümüzün kalın tüketici özgürlüğü duvarları gibidir. Huxley ve Orwell'ın distopik dünyalarının ortak noktası isyan etmemeleridir. Huxley'de isyan edilmez çünkü istenmez, Orwell'da da edilmez çünkü edilemez. Yani Batıda özgürlük kendi haline bırakılmış olma olarak değil, kendi kendine hükmetme yeteneği olarak devrimlere izlek olmuştur. Özgürlük sınırlar ve sınıflar içinde özgürlük demek olduğu için paradoksal bir nitelik de taşır. Kitap hakkında tuttuğum notlardan oluşturduğum oldukça geniş bir incelemeydi bu. Aynı şekilde özgürlük kavramı konusunda da iyi bir yazı olduğunu düşünüyorum. Fakat yazının sonuna gelmişken tekrar ediyorum, bu kitap bir felsefe kitabı değil ve oldukça bilimsel bir metin. Okuması zor olabilir, ben sürekli not alarak gerekirse küçük ek okumalar yaparak okudum kitabı. Sosyolojiye ilgili olanların, özellikle konuya ilgili olanların bakması gereken bir kitap. Bauman okumaya devam edeceğime eminim. 9/10
Özgürlük
ÖzgürlükZygmunt Bauman · Ayrıntı Yayınları · 2018306 okunma
·
590 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.